İslam İnkılabı Rehberi Bürosu Resmi Sitesi

Fıkhî Sorulara Cevap

  • TAKLİT HÜKÜMLERİ
  • TAHARET HÜKÜMLERİ
  • NAMAZ HÜKÜMLERİ
  • ORUÇ HÜKÜMLERİ
  • HUMUS HÜKÜMLERİ
  • CİHAD
  • MARUFU EMRETMEK VE MÜNKERDEN SAKINDIRMAK
  • HARAM KAZANÇLAR
  • SATRANÇ VE KUMAR ALETLERİ
  • MÜZİK VE TEGANNİ
  • DANS
  • ALKIŞ
  • FOTOĞRAF VE FİLMLER
  • UYDU ANTENLERİ
  • TİYATRO VE SİNEMA
  • RESSAMLIK VE HEYKELTIRAŞLIK
  • SİHİRBAZLIK, BÜYÜCÜLÜK, MEDYUMLUK VE CİNCİLİK
  • HİPNOTİZMA
  • TALİH OYUNLARI
  • RÜŞVET
  • TIBBÎ KONULAR
  • EĞİTİM, ÖĞRETİM VE ADABI
  • BASIM, TELİF VE SANAT ESERLERİ HAKLARI
  • GAYRİMÜSLİMLERLE MUAMELE
  • ZALİM DEVLETTE ÇALIŞMAK
  • ŞÖHRET ELBİSESİ VE GİYİMLE İLGİLİ HÜKÜMLER
  • BATI KÜLTÜRÜNÜ TAKLİT ETMEK
  • TECESSÜS, HABER AKTARMA VE SIRLARI İFŞA ETMEK
  • SİGARA VE UYUŞTURUCU KULLANMAK
  • SAKAL TIRAŞI
  • GÜNAH TOPLANTILARINDA BULUNMAK
  • DUA YAZMAK VE İSTİHARE
  • DİNÎ PROGRAMLAR DÜZENLEMEK
  • VURGUNCULUK VE İSRAF
  • ALIŞ VERİŞ HÜKÜMLERİ
  • FAİZ HÜKÜMLERİ
  • ŞUFA (ÖN ALIM) HAKKI
  • KİRA
  • MALÎ KEFALET
  • REHİN (İPOTEK)
  • ORTAKLIK
  • HİBE
  • BORÇ
  • SULH
  • VEKÂLET
  • HAVALE
  • SADAKA
  • ARİYET VE EMANET
  • VASİYET
    Yazdır  ;  PDF
     
    VASİYET

     

    Soru 1829: Bazı şehitler miraslarının üçte birinin İslâm cephelerinin desteklenmesi için harcanmasını vasiyet etmişlerdir; şimdi (savaş bittiği için) vasiyetin öngördüğü şartın ortadan kalktığı dikkate alındığında bu gibi vasiyetlerin hükmü nedir?
    Cevap: Vasiyeti yerine getirmeye imkân bulunmadığı durumda vasiyet edilen mal, mirasçılarının mirası olur. Fakat onu mirasçıların izniyle hayır işlerde harcamak ihtiyata daha uygundur.

     

    Soru 1830: Kardeşim malının üçte birini, belli bir şehirdeki savaş muhacirlerine verilmesini vasiyet etmiştir. Fakat şimdi bu şehirde hiçbir savaş muhaciri kalmamıştır; bu konuda hüküm nedir?
    Cevap: Vasiyet eden kişinin onu bu şehirde bilfiil bulunan savaş muhacirlerine (göçmenlerine) tahsis ettiği bilinirse, artık savaş göçmeni bulunmadığı için vasiyet ettiği mal mirasçılarına kalır. Aksi durumda vasiyet edilen mal şimdi kendi şehirlerine veya başka bir yere göçmüş olsalar bile eskiden o şehirde bulunan savaş muhacirlerine verilmelidir.

     

    Soru 1831: Bir kimsenin ölümünden sonra malının yarısının kendisine yas meclisleri düzenlemede harcanmasını vasiyet etmesi caiz midir, yoksa İslâm dini bu konuda belli bir sınır belirlediği için bu miktarı belirlemesi caiz değil midir?
    Cevap: Vasiyet edenin, malının kendi matem meclislerinde harcanmasını vasiyet etmesinin sakıncası yoktur ve bunun şer'an belli bir sınırı da yoktur; fakat ölen kişinin vasiyeti mirasının tamamının sadece üçte birinde geçerlidir; üçte birden fazlasında ise mirasçıların iznine bağlıdır.

     

    Soru 1832: Vasiyet etmek farz mıdır? Öyle ki insan vasiyet etmezse günah işlemiş olsun?
    Cevap: Eğer yanında başkalarından aldığı ödünç eşya ve emanetler bulunuyorsa veya üzerinde kul hakkı veya Allah hakkı varsa ve hayattayken onları yerine getirme imkânı bulamamışsa, bu durumda bunlar hakkında vasiyet etmesi farzdır; aksi durumda vasiyet farz değildir.
     
    Soru 1833: Bir kimse mallarının üçte birinden az bir kısmını karısına vasiyet etmiş ve büyük oğlunu kendisine vasi kılmıştır. Fakat diğer mirasçılar bu vasiyete itiraz ediyorlar; bu durumda vasinin yükümlülüğü nedir?
    Cevap: Vasiyet edilen mal, mirasın üçte biri kadar veya bundan daha azsa, mirasçıların itiraz etmeleri yersizdir ve hatta vasiyete uygun davranmaları farzdır.

     

    Soru 1834: Eğer mirasçılar mutlak olarak vasiyeti inkâr ederlerse hüküm nedir?
    Cevap: Vasiyetin varlığını iddia eden kişinin onu şer'î yollardan ispatlaması gerekir ve ispatlandığında eğer mirasın üçte biri kadar veya daha az olursa, vasiyete uygun hareket etmek farzdır. Mirasçıların inkâr ve itirazlarının da hiçbir etkisi yoktur.

     

    Soru 1835: Bir kimse, aralarında erkek çocuklarından birinin de bulunduğu birkaç güvenilir kişinin huzurunda, üzerindeki humus, zekât ve kefaret gibi şer'î hakların ve oruç, namaz ve hac gibi bedenî farizaların eda edilmesi yönünde harcanması için mal varlığından bazılarının mirastan istisna tutulmasını vasiyet eder. Fakat bazı mirasçıları bunu kabul etmeyerek mirasın tamamının mirasçılar arasında bölüştürülmesini istiyorlar; bu durumda hüküm nedir?
    Cevap: Vasiyetin şer'î delillerle veya mirasçıların ikrarıyla ispatlandığını varsaydıktan sonra, vasiyet edilen mal mirasın tamamının üçte birinden fazla olmadığı takdirde mirasçılar onun bölüştürülmesini isteyemezler. Hatta onların, meyyitin vasiyetine uyarak mirasını vasiyet ettiği malî haklarda ve bedenî farzlarda harcamaları farzdır. Yine eğer şer'î delillerle veya mirasçıların ikrarıyla meyyitin halktan bazılarına borcu olduğu veya humus, zekât ve kefaretler gibi malî borçları yahut hac gibi malî ve bedenî olan hakkullah borcu olduğu ispatlanırsa, ölen kişi vasiyet etmese bile onun bütün borçlarını mirasından çıkarmaları farzdır. Daha sonra geri kalan mal varlığını mirasçılar arasında bölüştürebilirler.

     

    Soru 1836: Bir miktar tarım arazisi olan biri, onu mescidin tamirinde kullanılmak üzere vasiyet etmiş; ancak varisleri onu satmış. Acaba ölenin vasiyeti geçerli midir? Mirasçıların o yeri satma hakları var mıdır?
    Cevap: Eğer vasiyetin muhtevası, ziraat arazisinin kendisinin satılıp caminin tamirinde kullanılmasıysa, arazinin bedeli de terekenin üçte birinden fazla değilse vasiyet geçerlidir ve yerin satılmasının sakıncası yoktur. Ama eğer vasiyet eden kişinin maksadı, arazinin gelirlerinin caminin tamirinde harcanması ise, bu durumda mirasçıların onu satmaya hakları yoktu.

     

    Soru 1837: Bir kimse, arsalarından birinin satılarak ondan taraf namaz kılınıp, oruç tutulması ve hayır işlerde harcanması için vasiyet etmiş. Acaba bu arsayı satmak caiz midir, yoksa bu arsa vakıf mı sayılır?
    Cevap: Geliri kendisi için kullanılsın diye arazinin olduğu gibi kalmasını kastettiği, karine ve belirtilerden anlaşılmıyorsa ve aksine sadece arsanın kendisi için harcanmasını vasiyet etmişse, bu vasiyet vakıf hükmünde değildir. Dolayısıyla eğer bedeli mirasın üçte birinden fazla değilse, arsayı satıp parasını onun lehine harcamanın sakıncası yoktur.

     

    Soru 1838: Kişinin, ölümünden sonra kendisi için kullanılmak üzere terekenin üçte birini bir kenara ayırması veya bir başkasına emanet etmesi caiz midir?
    Cevap: Öldüğü zaman ayırdığı malın iki katı kadarının mirasçılara kalması şartıyla sakıncası yoktur.

     

    Soru 1839: Birisi babasına, ölümünden sonra zimmetinde olan birkaç ay oruç ve namazın kazasını ücret karşılığında yerine getirebilecek birini bulması için vasiyet etmiştir. Bu kişi şimdi kayıp olmuştur; acaba babasının onun kaza namazı ve oruçlarını yerine getirmesi için ecir olarak birini bulması farz mıdır?
    Cevap: Şer'î delillerle veya vasinin bilgisiyle vasiyet eden kişinin öldüğü ispatlanmadıkça, onun namaz ve oruçlarını kaza etmesi için birini ücretle tutmak sahih [doğru] değildir.

     

    Soru 1840: Babam arsasının üçte birini cami yapılması için vasiyet etmiştir; ancak bu arsanın yakınında bulunan iki cami ve mahallenin acil okul yapımına duyduğu ihtiyaç dikkate alındığında, acaba cami yerine orada okul yapmamız caiz midir?
    Cevap: Cami yerine okul yaparak vasiyeti değiştirmek caiz değildir; fakat ölen kişinin maksadı, bizzat o arsanın üzerinde cami inşa edilmesi değilse, onu satarak parasını cami ihtiyacı olan başka bir yerde cami yapımı için kullanmanın sakıncası yoktur.

     

    Soru 1841: Bir kimsenin, ölümünden sonra cesedinin eğitim ve öğretim amacıyla kadavra olarak kullanılması için tıp fakültesi öğrencilerinin yetkisine bırakılmasını vasiyet etmesi caiz midir? Yoksa bu iş Müslüman ölünün cesedinin müsle edilmesine neden olduğu için haram mıdır?
    Cevap: Öyle görünüyor ki müsle ve benzeri işlerin haram olduğunu vurgulayan delillerin, başka konularla ilgili olduğu ve meyyitin cesedinin otopsisinde çok önemli maslahatın bulunduğunu içeren sorudaki konuyu kapsamıyor. Bu gibi meselelerde, kesin bir ilke olarak dikkate alınması gereken, eğer Müslüman meyyitin cesedine saygı gösterilmesi şartı olursa, otopsi yapmanın sakıncası olmayacaktır.

     

    Soru 1842: Öldükten sonra bazı organlarının bir hastaneye veya başka bir şahsa verilmesini vasiyet eden kimsenin, vasiyeti sahih midir ve uygulanması farz mıdır?
    Cevap: Cesetten ayrılması o kişiye saygısızlık sayılmayacak organlar hususunda böyle bir vasiyetin sahih ve geçerli olması uzak bir ihtimal değildir; bu durumlarda vasiyeti uygulamanın sakıncası yoktur.

     

    Soru 1843: Vasiyet eden kişi henüz hayattayken, eğer mirasçıları onun mirasının üçte birinden fazlasına vasiyet etmesine izin verseler acaba bu, vasiyetin geçerliliği için yeterli midir? Yeterli olduğunu varsayalım, acaba vasiyet eden kişinin ölümünden sonra mirasçıların bundan vazgeçmeleri caiz midir?
    Cevap: Mirasçıların vasiyet eden kişi hayattayken malının üçte birinden fazlasına vasiyet etmesine izin vermeleri vasiyetin sahih ve geçerli olması için yeterlidir. Vasiyet eden kişinin ölümünden sonra bundan vazgeçmeye hakları yoktur; vazgeçseler bile etkisi yoktur.

     

    Soru 1844: Aziz şehitlerden biri, kaza namazları ve oruçları hakkında vasiyet etmiş, ancak terekesi yok veya terekesi sadece bir ev ve o evdeki eşyalardan ibaret ki bunların satışı küçük çocuklarını zorluk ve sıkıntıda koyacaktır. Böyle bir durumda bu vasiyet konusunda mirasçıların üzerine düşen nedir?
    Cevap: Eğer o aziz şehidin terekesi yoksa bu durumda vasiyetin yerine getirilmesi farz değildir; fakat büyük oğluna bulûğ çağına erdikten sonra babasının kazaya kalan oruç ve namazlarını kaza etmesi farzdır. Ancak geriye mal bırakmışsa, onun üçte birini şehidin vasiyetinde harcamak farzdır. Sırf mirasçıların ihtiyaç duymaları ve küçük olmaları, vasiyeti ihmal ve terk etmek için şer'î bir mazeret değildir.

     

    Soru 1845: Mal konusunda yapılan vasiyetin sıhhat ve geçerliliğinde, vasiyet anında lehine vasiyet edilen kişinin varlığı şart mıdır?
    Cevap: Birine bir malı temlik etmekle ilgili vasiyetin sıhhatinde, vasiyet anında annesinin rahminde bebek ve hatta henüz ruhun üflenmediği cenin bile olsa -canlı olarak dünyaya gelmesi kaydıyla- vasiyet edilen kişinin varlığı şarttır.

     

    Soru 1846: Vasiyet eden kişi, yazılı vasiyetinde vasiyetini yerine getirmesi için vasi atamasına ek olarak başka birini de gözlemci olarak tayin etmiştir. Fakat gözetmenin yetkilerine değinmemiştir; yani vasinin vasiyete aykırı hareket etmemesi amacıyla sadece onun işlerinden haberdar olması için bir gözetici olsun diye mi, yoksa vasiyet edenin işlerinde görüş yürütmesi için mi açıklamamıştır; bu gözetmenin yetkileri nelerdir?
    Cevap: Vasiyetin mutlak olduğunu varsayarsak, vasinin kendi işlerinde gözetmene danışması müstehap ihtiyata daha uygun olmakla birlikte farz değildir ve gözetmenin görevi, vasiyet edenin işi hakkında bilgi edinmek için nezaret etmektir.

     

    Soru 1847: Bir kişi büyük oğlunu vasi ve beni de ona gözetmen olarak tayin ettikten sonra vefat etti. Ardından vasisi olan oğlu da öldü ve ben vasiyetinin uygulanması için tek sorumluyum. Fakat şimdi, özel bir durumumdan dolayı vasiyet edilen şeyleri yerine getirmekte zorlanıyorum. Acaba mirasın üçte birinden elde edilen geliri hayır işlerde ve bakıma muhtaç olan yoksullara harcanması için sağlık kurumuna vererek vasiyetin içeriğini değiştirebilir miyim?
    Cevap: Gözetmen, vasinin ölümünden sonra bile olsa meyyitin vasiyetlerini uygulamada bağımsız hareket edemez; ancak meyyit, vasinin ölümünden sonra onu vasi kılmışsa başka. Aksi durumda, vasi öldükten sonra yerine başka birini tayin etmesi için şer'î hâkime müracaat etmelidir. Kısacası, meyyitin vasiyetinin sınırını aşmak ve onu değiştirmek caiz değildir.

     

    Soru 1848: Eğer birisi, malının bir kısmının Necef Eşref'te Kur'an-ı Kerim tilavetinde kullanılmasını vasiyet ederse veya bu maksat için vakfederse ve vakfiyenin veya vasisinin birisine parayla Kur'an okutmak için Necef Eşref'e para göndermesi mümkün olmazsa, bu durumda onun görevi nedir?
    Cevap: Eğer bu mülkü, ileriki zamanda dahi olsa Necef-i Eşref'te Kur'an-ı Kerim okumak için kullanmak mümkün ise, vasiyete uymak farzdır.

     

    Soru 1849: Annem ölmeden önce, altınlarını perşembe akşamları hayır işlerde harcamam için bana vasiyet etti ve ben de şimdiye kadar öyle yaptım. Fakat şimdi büyük ihtimalle, sakinleri Müslüman olmayan yabancı bir ülkeye gideceğim; bu durumda ne yapmam gerekir?
    Cevap: Annenizin, Müslüman ve gayrimüslim bütün insanlara harcanmasını kastettiği anlaşılmadıkça, Müslümanlara harcanması için İslâm beldesinde emin bir kişinin yanında bırakmakla da olsa, o malı sadece Müslümanların hayır işlerinde harcamak farzdır.

     

    Soru 1850: Bir kimse, arsalarından bir bölümünün satılarak parasının [Ehlibeyt İmamları'nın] matem merasimlerinde ve hayır işlerde harcanmasını vasiyet etmiştir. Fakat arsanın mirasçılardan başkasına satılması onlara sıkıntı ve zorluk çıkarıyor; çünkü bu arsayla diğer arsaları birbirinden ayırmak birçok sorunlara yol açmaktadır. Acaba mirasçıların, vasi ve gözetmenin denetiminde vasiyet konusunda harcanması için her yıl belli bir meblağ vermek suretiyle bu arsayı taksitle kendilerine almaları caiz midir?
    Cevap: Mirasçıların bu arsayı kendilerine satın almalarının aslında bir sakıncası yoktur. Vasiyet edenin niyetinin, arsayı peşin olarak satıp parayı aynı yıl içinde vasiyet edilen yerde kullanmak olduğu ispatlanmadıkça, vasi ve gözetmenin uygun görmesi ve taksitlerin de vasiyetin ihmal edilmesine ve uygulanmamasına sebep olmaması şartıyla arsanın adilane bir fiyatla taksitle mirasçılara satılmasının da bir sakıncası yoktur.

     

    Soru 1851: Birisi, ölümle sonuçlanan hastalığı sırasında iki kişiye vasi ve vasinin naibi unvanıyla vasiyet eder. Daha sonra görüşünü değiştirerek vasiyeti batıl edip bunu vasiye ve vasinin naibine bildirir. Başka bir vasiyetname yazarak kayıp olan yakınlarından birini vasi tayin eder; acaba bu durumda vazgeçilip değiştirilen birinci vasiyet hâlâ geçerli midir? Eğer ikinci vasiyet sahih ve orada bulunmayan kişi vasi ise, vasilikten alınan birinci vasi ve naibi, vasiyet eden kişinin geçersiz kıldığı vasiyete dayanarak vasiyeti uygulamaya kalkışırlarsa, onların yaptıkları tasarruflar haksız tasarruflar olup, meyyitin malından harcadıkları şeyleri ikinci vasiye iade etmeleri farz mıdır?
    Cevap: Ölen kişi, hayattayken birinci vasiyetten vazgeçip birinci vasiyi azletmişse, azledilen vasinin azledildiğini bildiği hâlde birinci vasiyete dayanarak onu yerine getirmeye hakkı yoktur. Onun vasiyet eden kişinin mallarında yaptığı tasarruflar fuzulî olup sıhhati vasinin iznine bağlıdır. Eğer vasi izin vermezse, azledilen vasi harcanan malları karşılamakla yükümlüdür.

     

    Soru 1852: Arazilerinden birini, çocuklarından birine vasiyet eden biri, iki yıl sonra vasiyetini tamamen değiştirmiştir. Acaba önceki vasiyetten vazgeçerek sonraki vasiyetnameye geçmesi şer’an sahih midir? Eğer bu şahıs, hasta, hizmete ve bakıma muhtaç duruma düşerse, bu vazife sadece tayin ettiği vasisine yani büyük oğluna mı düşer, yoksa bundan onun bütün çocukları eşit olarak sorumlu mudur?
    Cevap: Vasiyet eden kişi, hayatta ve aklî dengesi yerinde olduğu sürece vasiyetini değiştirmesinin şer'an sakıncası yoktur; şer'i açıdan muteber ve sahih olan vasiyet de son vasiyettir. Hastanın bakımına gelince, eğer malından kendisine bir hasta bakıcısı istihdam edecek güçte değilse, onun bakımı sadece vasinin değil, bakmaya gücü yeten bütün çocuklarının eşit görevidir.

     

    Soru 1853: Bir baba mallarının üçte birinin kendisi için harcanmasını vasiyet ettikten sonra beni de kendisine vasi tayin etti. Miras bölüştürüldükten sonra onun üçte biri ayrıldı. Acaba o kişinin vasiyetlerini yerine getirmek için malının üçte birinden bir bölümünü satmam caiz midir?
    Cevap: Eğer malının üçte birinin, vasiyetinin yerine getirilmesi için harcanmasını vasiyet etmişse, mirastan ayırdıktan sonra satıp vasiyetnamede belirtilen yerlerde harcamanın sakıncası yoktur. Fakat eğer mirasının üçte birinin gelirinin vasiyet ettiği yerlerde harcanmasını vasiyet etmişse, vasiyet edilen konularda harcamak için bile olsa mallarının üçte birinin kendisini satmak caiz değildir.

     

    Soru 1854: Vasiyet eden, eğer bir vasi ve gözetmen tayin edip de bunların görev ve yetkilerini belirtmez ve ayrıca malının üçte birini ve kullanılacağı yerlere de değinmezse, bu durumda vasinin sorumluluğu nedir? Acaba vasinin, vasiyet eden kişinin mirasından üçte birini ayırıp hayır işlerde harcaması caiz midir? Acaba miras bırakanın sadece vasiyeti ve vasi tayin etmesi, mirasının üçte birine hak kazanması için yeterli midir ki, sonuç olarak vasiye, vasiyet edenin mirasından üçte birini ayırması ve miras bırakan için kullanması farz olsun?
    Cevap: Eğer karine ve şahitlerden veya o bölgenin kendine has örfünden vasiyet eden kişinin, vasiyetten ve vasi tayin etmekten maksadının ne olduğu anlaşılırsa; bu durumda vasinin, vasiyet eden kişinin maksadını ve vasiyetini teşhis etmek için bu yolla anlaşılan şeye uyması farzdır. Aksi durumda müphem olması ve taalluk ettiği şeyin kaydedilmemesinden dolayı vasiyet batıl ve boştur.

     

    Soru 1855: Bir kimse şöyle vasiyet etmiştir: "Dikili olan ve olmayan kumaşların hepsi ve diğerleri eşime aittir." Acaba "diğerleri"nden maksat bütün taşınır malları mıdır, yoksa maksat sadece kumaş ve elbiseden daha az olan ayakkabı gibi şeyler midir?
    Cevap: Vasiyetnamede geçen "diğerleri" kelimesinin anlamı bilinmedikçe ve vasiyet edenin niyeti dışarıdan da anlaşılmadıkça, vasiyetnamenin bu cümlesi müphem ve belirsizliği nedeniyle uygulanamaz ve soruda değinilen ihtimallerin birine uyarlanması ise, mirasçıların rıza ve muvafakatine bağlıdır.

     

    Soru 1856: Bir kadın, mirasının üçte biriyle kendisi için sekiz yıl kaza namazı kılınmasını ve geri kalanının ise redd-i mezalim (yapmış olduğu haksızlıkların bedeli), humus ve hayır işlerde kullanılmasını vasiyet etmiştir. Bu vasiyeti yerine getirme zamanının, cephelere yardım etmenin daha zarurî olduğu kutsal savunma (savaş) dönemine rastlaması ve vasinin, onun bir tek kaza namazının bile olmadığını kesin olarak bilmesine rağmen onun için ücretle iki yıl kaza namazı kıldırdığı ve malının üçte birinden bir miktarını cepheye bağışlayıp, geri kalanını ise redd-i mezalim için harcadığı dikkate alınırsa, acaba vasiyeti yerine getirme konusunda vasinin bir sorumluluğu var mıdır?
    Cevap: Ölen kişinin vasiyet ettiği şekilde vasiyete uymak farzdır ve bazı konularda olsa bile vasinin vasiyeti terk etmesi caiz değildir. Dolayısıyla vasi malın bir bölümünü bile vasiyetin konusu dışında harcarsa, kendi malından meyyit adına tazmin etmekle yükümlüdür.

     

    Soru 1857: Bir kimse, ölümünden sonra vasiyetnamesinde yazdıklarına uygun hareket etmeleri için iki kişiyi vasi tayin eder. Vasiyetnamenin üçüncü maddesinde bütün menkul, gayrimenkul, nakit para ve halktan alacakları dâhil geriye bıraktığı bütün mal varlığının bir araya toplanmasını, borçları ödendikten sonra bıraktığı malın tümünden üçte birinin çıkarılarak vasiyetnamedeki 4., 5. ve 6. maddelere göre harcanmasını ve on yedi yıl sonra üçte birden fazla kalanının mirasçılarından fakir olanlara harcanmasını belirtir. Ancak vasilerden ikisi, vasiyet eden kişinin ölümünden bu sürenin bitimine kadar üçte biri ayırma işlemini tamamlayamamışlardır ve söz konusu maddeleri yerine getirmek onlar için imkânsız. Mirasçılar da belirtilen süre bittikten sonra vasiyetin batıl olduğunu ve o iki vasinin de vasiyet eden kişinin mallarına karışamayacaklarını iddia etmekteler; bu konuda hüküm nedir? Bu iki vasinin vazifesi nedir?
    Cevap: Vasiyet ve vasinin vasiliği, vasiyetin uygulanmasının gecikmesiyle batıl olmaz; süresi uzasa bile o iki vasinin vasiyeti yerine getirmeleri farzdır. Eğer vasilerin vasilikleri geçen belli bir zamanla sınırlı değilse, mirasçılar vasiyetin uygulanmasında onlara engel olamazlar.

     

    Soru 1858: Ölenin terekesini mirasçılar arasında bölüştürüp, onların adına tapu düzenlendikten ve aradan altı yıl geçtikten sonra, mirasçılardan biri, merhumun kendisine sözlü olarak evin bir kısmının oğullarından birine verilmesini vasiyet ettiğini iddia ediyor. Bazı kadınlar da buna şahitlik etmekteler. Acaba söz konusu zaman geçtikten sonra onun bu iddiası kabul edilir mi?
    Cevap: Zaman aşımı ve mirasın bölüştürülmesi ve kanunî işlemlerin tamamlanması, şer’i bir delille ispatlanan vasiyetin kabul edilmesine engel teşkil etmez. Dolayısıyla eğer vasiyet iddiasında bulunan kişinin davası şer’i bir yolla ispatlanırsa, herkesin ona uyması farzdır; aksi durumda, onun vasiyet konusundaki iddiasını ikrar eden herkesin o vasiyetin içeriğine bağlı olması ve mirastan payına düşen miktarda ona uygun davranması farzdır.

     

    Soru 1859: Bir kimse, iki kişiye arazisinden bir parça satıp onun adına hacca gitmeyi vasiyet etmiş ve vasiyetinde bunlardan birini vasi, diğerini de gözetmen olarak tayin etmiş. Daha sonra üçüncü bir kişi bulunmuş, vasi ve gözetmenin izni olmadan ölünün adına hac ibadetlerini yerine getirdiğini iddia ediyor. Hâlihazırda ise vasi de vefat etmiş olup sadece gözetmen hayatta kalmıştır. Acaba gözetmen, arsanın parasıyla ölünün adına tekrar hac farizası mı yerine getirmelidir? Yoksa satılan arazinin parasını ücret olarak ölünün adına hac yaptığını iddia eden kişiye vermesi mi farzdır? Ya da bu konuda herhangi bir şey ona farz değil midir?
    Cevap: Eğer meyyitin üzerine hac farz olmuşsa ve vekil vasıtasıyla hac yapılmasını vasiyet ederek bu farzın üzerinden kalkmasını istemişse, ölü adına üçüncü bir kişinin hac yapması yeterlidir; fakat o kişinin bunun için hiç kimseden ücret isteme hakkı yoktur. Aksi durumda (eğer üçüncü kişi onun adına hac yapmamışsa) gözlemci ve vasi meyyitin arazisinin parasından onun adına hac yaparak vasiyeti yerine getirmelidirler. Eğer vasi, vasiyeti yerine getirmeden önce ölürse, gözlemcinin, vasiyetin yerine getirilmesi için şer’i hâkime müracaat etmesi farzdır.

     

    Soru 1860: Mirasçılar, meyyitin namaz ve oruçlarının kazasının yerine getirilmesi için vasiyi belli bir meblağ vermesi için zorlayabilirler mi? Bu konuda vasinin vazifesi nedir?
    Cevap: Meyyitin vasiyetlerini yerine getirmek vasinin sorumluluklarındandır; dolayısıyla meyyitin vasiyetlerini uygun gördüğü şekilde yerine getirmesi gerekir ve mirasçıların buna müdahale etmeye hakkı yoktur.

     

    Soru 1861: Vasiyet sahibi bir petrol deposunun bombalandığı sırada şehit düşünce yanında bulunan vasiyetname de yanmış veya kaybolmuştur ve kimse içeriğini bilmemektedir. Hâlihazırda vasi sadece kendisinin mi yoksa başka birinin de mi vasi olup olmadığını bilmiyor; bu durumda yapması gereken nedir?
    Cevap: Vasinin, vasiyetin aslı ispat olduktan sonra, vasiyette değişiklik yapıldığına emin olmadığı bütün maddelerde, vasiyeti yerine getirmesi farzdır ve başka bir vasinin olabileceği ihtimaline itina etmemelidir.

     

    Soru 1862: Vasiyet edenin, mirasçılarından başkasını kendisine vasi olarak seçmesi caiz midir ve acaba birinin buna itiraz etme hakkı var mıdır?
    Cevap: Vasiyet edenin, uygun gördüğü kişiler arasından birini vasi seçmesi ve ataması kendi görüşüne bağlıdır ve mirasçılarından olmayan birisini kendine vasi olarak atamasının bir sakıncası yoktur; mirasçıları buna itiraz edemezler.

     

    Soru 1863: Mirasçılardan bazılarının, diğer mirasçılara danışmadan veya vasinin muvafakatini almadan meyyitin malından onun adına ziyafet olarak infak etmeleri caiz midir?
    Cevap: Eğer bu işten maksatları vasiyeti yerine getirmekse, bu, meyyitin vasisinin görevidir ve onların vasinin muvafakati olmadan kendi başlarına bunu yapmaya hakları yoktur. Ancak meyyitin bıraktığı maldan mirasçıların payına düşen bölümünden infak etmek isterlerse, bu da diğer mirasçıların iznine bağlıdır; eğer onlar bu işe razı olmazlarsa bu iş, diğer mirasçıların paylarıyla ilgili bölümde gasp hükmündedir.

     

    Soru 1864: Bir kimse vasiyetnamesinde "birinci, ikinci ve üçüncü vasi" diye üç kişinin adını vasileri olarak belirtmiştir. Acaba bu üç kişi birlikte mi onun vasisidirler, yoksa sadece birinci kişi mi onun vasisidir?
    Cevap: Bu konu, vasiyet eden kişinin niyet ve görüşüne bağlıdır. Eğer karine ve belirtilerden bu üçünün birlikte mi, yoksa sırayla art arda mı vasi oldukları anlaşılmadıkça, vasiyeti birlikte yerine getirme konusunda anlaşmaları gerekir.

     

    Soru 1865: Eğer vasiyet eden, üç kişiyi birlikte karar vermeleri şartıyla kendine vasi atasa, ancak bunlar vasiyeti yerine getirme yönteminde anlaşamazlarsa, aralarındaki ihtilâf nasıl giderilmelidir?
    Cevap: Birden fazla vasi olduğu durumlarda, vasiyetin nasıl yerine getirilmesi konusunda ihtilâfa düşerlerse, şer’i hâkime müracaat etmeleri farzdır.

     

    Soru 1866: Babamın büyük oğlu olduğumdan, onun kazaya kalan namaz ve oruçlarını benim yerine getirmem gerekiyor. Ancak babamın kazaya kalan namaz ve oruçları birkaç yıl olmasına rağmen, kendisi için sadece bir yıllık namaz ve orucun kaza edilmesini vasiyet etmiştir; bu durumda benim yükümlülüğüm nedir?
    Cevap: Eğer meyyit, kaza edilmesini vasiyet ettiği namaz ve oruçların ücretinin, bıraktığı malın üçte birinden ödenmesini vasiyet etmişse, terekenin üçte birinden verilmek üzere birisini onları kaza etmek için ücret karşılığı tutmak caizdir. Eğer üzerindeki namaz ve oruçlar vasiyet ettiği miktardan fazla olursa, kendi malınızdan ücret karşılığı birine yaptırmakla dahi olsa onların kazasını yerine getirmek size farzdır.

     

    Soru 1867: Bir kimse, büyük oğluna arazilerinden belli bir bölümünü satarak parasıyla kendisinin adına hac yapmasını vasiyet etmiş ve oğlu da bunu yapacağına söz vermiştir. Fakat Hac ve Ziyaret Kurumu'ndan zamanında hac ziyareti iznini alamadığından, son zamanlarda hac masraflarının yükselmesi ve arazinin parasının yeterli olmamasından dolayı vasiyeti şahsen yerine getirmesi mümkün olmamıştır. Bu nedenle babasına niyabeten hac yapması için birini naip tutmak zorunda kalmıştır; fakat arazinin parası hac niyabeti ücretine de yetmemektedir. Acaba bu durumda diğer mirasçılara, babanın vasiyetini yerine getirmek için onunla işbirliği yapmaları farz mıdır, yoksa babasına niyabeten hac yapmakla yükümlü olan sadece büyük oğlu mudur?
    Cevap: Sorudaki varsayımda, diğer mirasçılara, hac masraflarını ödemek farz değildir. Fakat vasiyet eden kişinin üzerine hac farz olmuşsa ve kendisine niyabeten hac yapılması için belirttiği arazi de mikattan yapılsa bile niyabeten hac masrafları için yeterli değilse, bu durumda mikattan yapılan hac masraflarını meyyitin bırakmış olduğu asıl terekeden tamamlamak farzdır.

     

    Soru 1868: Eğer ölenin (humus, zekât vb.) şer’i hakları ödediğini gösteren bir makbuz varsa veya bazı kimseler onun şer’i haklarını ödediğine şahitlik etse, acaba mirasçılara terekeden onun şer’i haklarını ödemeleri farz mıdır?
    Cevap: Merhumun şer’i hakları ödediğine dair bir makbuzun varlığı veya şer’i haklarını ödediğine dair tanıkların tanıklığı, bu hakların üzerinden kalktığına veya mallarında şer’i hakların olmadığına dair şer’i bir delil teşkil etmez. Dolayısıyla eğer hayattayken veya vasiyetnamesinde bir miktar şer’i borcu olduğunu veya bıraktığı terekede şer’i haklar bulunduğunu itiraf ederse veya mirasçıların kendileri buna kesin kanaat getirirlerse, meyyitin ikrar ettiği veya mirasçıların kesin kanaat getirdiği miktarı, bıraktığı asıl terekeden vermeleri farzdır. Aksi durumda (ikrar ve yakin yoksa) bu konuda onlara hiçbir şey farz değildir.

     

    Soru 1869: Bir kimse mallarının üçte birinin kendisi için harcanmasını vasiyet etmiş ve vasiyetnamesinin haşiyesinde bahçedeki evinin, mal varlığının üçte birinde yaptığı vasiyetin masraflarını karşılamak için olduğunu ve vasinin ölümünden yirmi yıl sonra onu satarak parasını kendisi için harcaması gerektiğini kaydetmiştir. Acaba üçte biri, ev ve diğer mallar da dâhil olmak üzere tüm malvarlığından mı hesaplanmalı, öyle ki evin değeri terekenin üçte birinden az ise, ölenin diğer mallarından mı tamamlanmalıdır. Yoksa üçte bir, sadece ev midir ve üçte bir adıyla mirasçılardan başka bir mal alınamaz mı?
    Cevap: Eğer vasiyet ve haşiyesinde yazdığı ile kendisi için üçte bir olarak sadece evi belirtmek istemişse ve o ev de borçları ödendikten sonra terekenin tamamının üçte birinden fazla olmazsa, bu durumda üçte bir, sadece evdir ve ölene aittir. Yine eğer maksadı mal varlığının üçte birini kendisi için vasiyet ettikten sonra, evin, terekenin üçte birinin masrafları için harcanmasını belirtmekse ve onun değeri de borçları ödendikten sonra, terekenin tamamının üçte biri kadar olursa, durum aynıdır. Aksi durumda bıraktığı malın üçte biri olacak kadar diğer mallardan evin değerine eklemek gerekir.

     

    Soru 1870: Mirasın bölüşülmesinden yirmi yıl ve meyyitin kızının kendi payına düşeni satmasından dört yıl sonra anne kocasının bütün mallarının kendisine ait olduğunu gösteren bir vasiyetname ortaya çıkarır. Aynı şekilde kocasının ölümünden beri bu vasiyetnamenin kendi yanında bulunduğunu, fakat bunu hiç kimseye söylemediğini itiraf eder. Acaba bu durumda mirasın bölüştürülmesi ve meyyitin kızının kendi payına düşeni satmasının batıl olduğuna hükmedilir mi? Eğer batıl olduğuna hükmedilirse, acaba kızla annesi arasındaki ihtilâftan dolayı üçüncü kişinin kızdan satın aldığı mülkün tapu senedini iptal etmek sahih midir?
    Cevap: Söz konusu vasiyetin sahih olduğunu ve muteber bir delille ispatlandığını varsaysak bile anne, kocasının ölümünden mirasın bölüşüldüğü zamana kadar vasiyetten haberdar olmasına ve kıza payı verildiğinde ve onun da payını sattığında vasiyet belgesi onun yanında bulunmasına rağmen vasiyet konusunda sessiz kaldığından ve kıza payı verildiğinde ve kız payını sattığında itiraz etmediğinden, bütün bunlar annenin, kızın mirastan aldığı ve sattığı şeye razı olduğunu gösterir. Dolayısıyla bundan sonra kıza verilen şeyi kızdan veya müşteriden isteyemez ve kızın yaptığı satışın sıhhatine ve malın müşteriye ait olduğuna hükmedilir.

     

    Soru 1871: Bir şehit babasına, eğer kendisine ait olan evini satmaksızın borçlarını ödemeye gücü yetmezse, evini satarak borçlarını ödemesini vasiyet etmiş. Yine evin parasının bir miktarını hayır işlerde harcamasını, arsasının parasının dayısına verilmesini, annesini de hacca göndermesini ve kendisi tarafından birkaç yıl oruç ve namaz kaza edilmesini vasiyet eder. Daha sonra kardeşi onun eşiyle evlenir, o evin bir kısmını şehit eşinin satın aldığını bilerek onun evine yerleşir ve evin tamir ve onarımı için bir miktar para öder ve yine şehidin oğlundan bir sikke altını alarak evin tamirinde harcar. Bu durumda şehit kardeşinin, şehidin evinde ve şehit oğlunun mallarında tasarrufta bulunmasının hükmü nedir? Şehit çocuğunu büyüttüğü ve nafakasını üstlendiği göz önünde bulundurulursa, onun şehit çocuğuna bağlanan aylık maaştan yararlanmasının hükmü nedir?
    Cevap: Bu aziz şehidin mallarının tümü hesaplanıp malî borçları ödendikten sonra geri kalan malının üçte birini namaz ve orucunu kaza etmek, annesinin hac masraflarını vermek gibi vasiyetlerini yerine getirmede harcamak farzdır. Daha sonra mirasının üçte ikisi ve üçte birinden arta kalanı şehidin mirasçıları olan babası, annesi, oğlu ve karısı arasında Kitap ve Sünnet'e uygun olarak bölüştürülmelidir. Evde ve şehide ait olan eşyalarda yapılan bütün tasarruflar, mirasçıların ve küçük çocuğunun şer’i velisinin izniyle yapılmalıdır ve şehidin kardeşi, küçük çocuğun şer’i velisinin izni olmaksızın yaptığı ev onarımı masraflarını onun malından alamaz. Aynı şekilde küçük çocuğun altınını ve aylık maaşlarını şer’i velilerinin izni olmaksızın evin onarımında, kendi geçimi için ve hatta küçük çocuğun nafakasında bile harcayamaz; aksi takdirde o malları karşılamakla yükümlü olur ve onları çocuğa iade etmesi gerekir. Nitekim evin satın alımı da mirasçıların ve şehidin küçük çocuğunun şer’i velisinin izniyle olmalıdır.

     

    Soru 1872: Bir kimse vasiyetinde, tüm mal varlığının üç hektar meyve bahçesinden ibaret olduğunu ve ölümünden sonra iki hektarını evlâtlarından bir grubuna ve bir hektarının ise vasiyet ettiği yerlerde kendisi için harcanmasına dair karşılıklı sulh edildiğini yazmıştır. Fakat ölümünden sonra bahçenin tamamının yüz ölçümünün iki hektardan daha az olduğu ortaya çıkar. Buna göre: 1) Acaba onun vasiyet belgesinde yazdığı, belirttiği şekilde malları konusunda sulh mu sayılır, yoksa vefatından sonra malları hakkında vasiyet mi sayılır? 2) Bahçenin yüz ölçümünün iki hektardan az olduğu anlaşıldıktan sonra, acaba onun tamamı evlâtlarının olup kendisine ayırdığı bir hektar konusu iptal mi olur, yoksa başka bir şekilde mi yapılması gerekiyor?
    Cevap: Sulh eden kişi hayattayken, lehine sulh yapılan kişinin onu kabul etmesiyle sulhun şer'an sahih bir şekilde gerçekleştiği kesin olarak anlaşılmadıkça, onun kaydettiklerinin vasiyet olduğuna hükmedilir. Dolayısıyla meyve bahçesi hakkındaki vasiyeti evlâtları ve kendisi için bıraktığı malın üçte biri oranında geçerlidir; üçte birden fazlasında ise, mirasçıların iznine bağlıdır; eğer izin vermezlerse, üçte birden fazlası onların mirası olur.

     

    Soru 1873: Birisi ölümünden sonra, kızlarının her birine mirastan paylarına düşen mal yerine belli bir miktar nakit para vermesi şartıyla bütün mallarını oğlunun adına geçirir. Ancak babası öldüğünde kızlardan biri orada bulunmadığı için o zaman hakkını alamaz ve bir süre sonra şehre döndüğünde erkek kardeşinden hakkını talep eder. Fakat kardeşi o zaman ona bir şey vermez; ama aradan birkaç yıl geçtikten ve vasiyet edilen paranın alım gücü oldukça düştükten sonra şimdi söz konusu meblağı ona verebileceğini bildirdi. Ancak kız kardeşi o parayı o zamanki sahip olduğu alım gücüyle talep ediyor, kardeşi ise talep edilen parayı ödemeyerek onu faiz istemekle suçluyor; bu konuda hüküm nedir?
    Cevap: Mirasın erkek çocuğa teslim edilişi ve kızlara belli bir meblağın ödenmesi doğrultusunda yapılan vasiyet şer'an sahih bir şekilde gerçekleşmişse, kızlardan her birinin sadece vasiyet edilen meblağı almaya hakkı vardır. Ancak ödeme anındaki satın alma gücü, vasiyet edenin öldüğü zamanki satın alma gücünden az ise, paranın değer düşüklüğünün de hesaplanması gerekir ve bu, faiz hükmünde değildir.

     

    Soru 1874: Annemle babam hayattayken, çocuklarının hepsinin huzurunda bir tarlayı mallarının üçte biri olarak, ölümlerinden sonra kendilerinin kefen, defin, namaz ve oruç gibi masraflarında harcanması için ayırarak ailenin tek erkek çocuğu olan bana vasiyet ettiler. Onların ölümünden sonra nakit paraları olmadığı için söz konusu masrafların tümünü kendi malımdan karşıladım; acaba şimdi yaptığım bütün bu masrafları bahsi geçen üçte bir maldan alabilir miyim?
    Cevap: Eğer meyyit için harcadıklarınızı, vasiyet adına ve mirasın üçte birinden almak kastıyla ödemişseniz, onları ölünün malının üçte birinden almanız caizdir; aksi durumda caiz değildir.

     

    Soru 1875: Bir erkek, ölümünden sonra evlenmediği takdirde içinde oturduğu evin üçte birinin karısına verilmesini vasiyet etmiştir. İddeti bittikten sonra evlenmediği ve gelecekte de evleneceğine dair hiçbir belirti olmadığı dikkate alındığında, bu adamın vasiyetini uygulama konusunda vasinin ve diğer mirasçıların yükümlülüğü nedir?
    Cevap: Vasiyet edilen malı şimdilik kadına vermeleri farzdır; ancak evin kadına devredilmesi, onun evlenmemesi şartıyladır. Dolayısıyla eğer daha sonra evlenirse, mirasçılar feshetme ve mülkü geri alma hakkına sahiptirler.

     

    Soru 1876: Babamın babasından miras olarak aldığı, amcamız ve anneannemizle ortak olduğumuz ve onların da dedemizden miras aldıkları malı bölüştürmek istediğimizde, onlar dedemizin, ninemize ve amcamıza bıraktığı maldan alacakları paya ilâveten her birine belli bir meblağ nakit paranın verilmesini de vasiyet ettiğine dair otuz yıl önceki vasiyeti ortaya koydular. Fakat amcam ve anneannem bu meblağı şimdiki değerine dönüştürerek vasiyet edilen miktarın kaç misli fazlasını ortak maldan kendilerine ayırdılar; acaba onların bu işi şer'an sahih midir?
    Cevap: Söz konusu durumda paranın değer kaybının hesaplanması gerekir.

     

    Soru 1877: Aziz şehitlerden biri, kendi evi için satın almış olduğu bir halının, İmam Hüseyin'in (a.s) Kerbela'daki türbesine hediye edilmesini vasiyet etmiştir. Şu anda eğer bu vasiyeti yerine getirme imkânına sahip oluncaya kadar halıyı evde tutmak istesek, halının zayi olmasından korkuyoruz. Acaba zarar ve hasarı önlemek için onu mahallenin camisinde veya hüseyniyesinde kullanmamız caiz midir?
    Cevap: Eğer vasiyeti yerine getirme imkânı buluncaya kadar halıyı korumak, onu geçici olarak camide veya hüseyniyede kullanmaya bağlıysa, bunun sakıncası yoktur.

     

    Soru 1878: Bir kimse bazı mülklerinin gelirlerinin bir miktarının cami, hüseyniye, dinî merasimler ve hayır işlere harcanmasını vasiyet etmiştir. Fakat söz konusu mülk ve onun diğer mülkleri gasp edilmiştir ve onları gasp eden kişinin elinden almanın masrafları var, bu masrafları vasiyet edilen mallardan almak caiz midir? Acaba sırf mülkü gasp olmaktan kurtarma imkânına sahip olmak, vasiyetin sıhhati için yeterli midir?
    Cevap: Gaspçının elinden malı alma masraflarının, vasiyet edilen malın gelirinden aynı oranda alınmasında bir sakınca yoktur. Mülk konusundaki vasiyetin sıhhatinde, para harcamakla ve gasıbın elinden kurtarmakla da olsa vasiyet konusunda harcanabilme kabiliyetine sahip olması yeterlidir.

     

    Soru 1879: Birisi bütün menkul ve gayrimenkul mallarını oğluna vasiyet ederek altı kızını mirastan mahrum etmiştir. Acaba bu vasiyet geçerli midir? Eğer geçerli değilse, bu mallar altı kızla, bir oğul arasında nasıl bölüştürülmelidir?
    Cevap: Böyle bir vasiyetin genel olarak bir sakıncası yoktur; fakat bu vasiyet sadece bıraktığı malın tümünün üçte birinde geçerlidir ve üçte birinden fazlasında ise, mirasçıların hepsinin iznine bağlıdır. Dolayısıyla eğer kızlar izin vermezlerse, her biri bırakılan malın üçte ikisinden kendi payına düşeni miras olarak alır. Buna göre babanın mirası yirmi dörde bölünür. Oğul bundan vasiyet edilen malın üçte biri olarak 8/24 ve geriye kalan üçte ikiden de payına düşen 4/24'ü alır. Kızların her birinin payı ise, 2/24 olur. Başka bir tabirle: Mirasın tümünün yarısı oğlun olur, diğer yarısı ise altı kız arasında bölüştürülür.

     

  • GASP
  • KISITLILIK VE BALİĞ OLMA ALÂMETLERİ
  • MUDAREBE
  • BANKA İŞLEMLERİ
  • SİGORTA
  • DEVLET KANUNLARI
  • VAKIF
  • MEZARLIK HÜKÜMLERİ
700 /