İndirin:
NAMAZ, ORUÇ VE İTİKÂF HÜKÜMLERİ
- BİRİNCİ BÖLÜM NAMAZ
- İKİNCİ BÖLÜM ORUÇ
- Orucun Farz Olma Şartları ve Sıhhati
Orucun Farz Olma Şartları ve Sıhhati
Mesele 787: Orucun farz olma şartları şunlardan ibarettir:
Buluğ;
Akıl;
Güç;
Baygın olmamak;
Yolcu olmamak;
Adet ve lohusa olmamak;
Orucun zararının olmaması;
Orucun zor olmaması.
Mesele 788: Yukardaki şartlara sahip olan kimselere oruç farzdır, dolayısıyla ergin olmayan çocuğa, deliye, bilinci yerinde olmayana, oruç tutmaya gücü yetmeyene, yolcuya, hayızlı ve lohusa kadına ve orucun kendisine zararı olan ve oruç tutması zor (çok meşakkatli) olan kimselere farz değildir.
Mesele 789: Çocuk Ramazan ayı sabahı ezandan önce reşit olursa oruç tutması gerekir, ama ezandan sonra reşit olursa o gün oruç tutması farz değildir.
Mesele 790: Buluğ çağına yeni girmiş kızların[1] oruç tutmaları farzdır ve zararlı olması veya katlanması çok güç olması dışında sırf zorluk, bedeni zayıflık vb. durumlarda terk edilmesi caiz değildir.
Mesele 791: Hayız ve lohusa kadının oruç tutması doğru değildir; hatta akşamdan biraz önce hayız olsun veya doğum yapsın ve keza fecrin doğmasından sonra temizlensin hüküm aynıdır (oruç tutamaz).
Mesele 792: Orucun kendisi için zararlı olduğunu bilen veya zararlı olacağına dair makul bir ihtimal veren (yani zararlı olma korkusu) kimseye oruç farz değil, aksine ister bu yakîn ve korku bireysel tecrübe yoluyla elde edilsin veya güvenilir bir doktorun söylemi olsun veya başka akli dayanağı olsun bazı durumlarda oruç tutulması sahih değildir. Ne var ki Allah’a yakınlaşma kastıyla oruç tutulur da sonra zararı olmadığı anlaşılırsa bu hükmün dışındadır.
Mesele 793: Orucun kendisine zarar vermeyeceğine inanan kimse, oruç tutar ve akşamdan sonra orucun kendisine zarar verdiğini anlarsa, orucu batıldır ve kaza etmesi gerekir.
Mesele 794: Hastalığın oluşmasında veya hastalığı şiddetlendirmesinde ve orucun güçsüz bırakmasında veya orucun zararlı olmasında orucun etkisinin belirlenmesi oruç tutan kimsenin sorumluluğundadır. Dolayısıyla doktor: “Oruç zararlıdır” derse, ama onun sözü itminan veya zarardan korkmamaya sebep olursa veya oruç tutan kimse tecrübesiyle orucun zararlı olmadığını anlarsa oruç tutmalıdır. Keza doktor: “Orucun zararı yoktur” derse, ama şahsın kendisi orucun zararlı olduğunu bilse veya makul bir zararı olsa oruç tutmamalıdır ve oruç bu kimseye haramdır.
Mesele 795: Hasta Ramazan ayı gününde iyileşirse oruca niyet edip o günün orucunu tutması farz değildir, ama öğleden önce olursa ve orucu bozacak her hangi bir iş yapmamışsa müstehap ihtiyat gereği niyet edip oruç tutmalı ve Ramazan ayından sonra bunun kazasını yerine getirmelidir.
Mesele 796: Müstehap orucun sahih olması için Ramazan ayı orucunun kazası ve keza farz ihtiyat gereği başka farz orucun kazası olmaması gerekir.
Mesele 797: Üzerinde kaza orucu olan ve kaza orucu varken müstehap orucun tutulmayacağını bilmeyen kimse müstehap oruç tutarsa orucu batıldır ve tuttuğu oruç kaza orucu yerine de geçmez.
Mesele 798: Üzerinde kaza orucu olup olmadığını bilmeyen kimse sorumlu olduğu şeye niyet ederek (kaza ve müstehap orucu da kapsayacak şekilde) oruç tutarsa ve gerçekte üzerinde kaza orucu varsa tuttuğu oruç, kaza orucu sayılır.
Mesele 799: Kendisine Ramazan ayı orucu farz olan kimse bunu unutur ve müstehap oruç tutarsa ve oruç esnasında hatırlarsa müstehap orucu batıl olur, elbette öğleden önce olursa Ramazan ayının kaza orucuna niyet edebilir, ama öğleden sonra olursa kaza orucu niyeti de sahih değildir.
- Orucun Farzları
- Orucu Bozan Hükümlerin Bazıları
Orucu Bozan Hükümlerin Bazıları
Mesele 874: Söylenilen işlerin (yemek, içmek ve …) vesilesiyle orucun batıl olması bilerek ve isteyerek yapılması durumundadır, ama ayağın kayıp suya dalması veya unutarak yemek yenilmesi veya zorla boğaza bir şey dökülmesi gibi isteyerek olmazsa oruç bozulmaz.
Mesele 875: Oruçlu yanılarak orucu bozan işlerden birisini yaparsa ve sonra orucunun bozulduğu düşüncesiyle bilerek tekrarlarsa orucu bozulur.
Mesele 876: Oruçluyu orucu bozan işlerden birisini yapması için zorlarlarsa, örneğin: “Yemek yemezsen canına veya malına zarar vereceğiz” derlerse ve o da zararın önünü almak için yerse orucu bozulur.
Mesele 877: Oruçlu orucu bozan işlerden birisini yapıp yapmadığından şüphe ederse, örneğin ağzına kaçan suyu yutup yutmadığından şek ederse orucu sahihtir.
- Oruçlu İçin Mekruh Olan Şeyler
Oruçlu İçin Mekruh Olan Şeyler
Mesele 878: Orucun mekruhlarından bazıları şunlardan ibarettir:
Zaafa sebep olan her türlü iş (kan vermek ve banyo yapmak gibi);
Güzel kokulu bitkiyi koklamak (güzel koku kullanmak mekruh değildir);
Giydiği elbiseyi ıslatmak;
Islak çubukla dişleri misvaklamak;
Diş çekmek ve ağızdan kan gelmesine sebep olacak her şey;
Yemeğin tadına bakmak ve benzeri şeyler;
Boğaza ulaşmaması durumunda buruna ilaç dökmek;
Koku ve tadının boğaza ulaşmaması durumunda göze ilaç dökmek ve sürme çekmek;
Kadının suda oturması;
İnsanın eşine dokunması, onunla şakalaşması ve şehvetin uyanmasına sebep olan her türlü iş;
Çokça ağzı çalkalamak oruçlu için mekruhtur.
- Farz Kaza ve Kefareti Gerektiren Durumlar
Farz Kaza ve Kefareti Gerektiren Durumlar
Mesele 879: Ramazan ayında orucu bozan işler[1] bilerek, isteyerek ve şer’i özür olmaksızın yapılırsa orucun bozulmasına ve kazasının yerine getirilmesine ek olarak, ister kefareti olduğunu bilsin ister bilmesin, kasti kefaret de insana farz olur.
Mesele 880: Şer’i hükümden haberdar olmama sebebiyle oruçlu, orucu bozan bir iş yaparsa, örneğin ilaç kullanmanın tıpkı diğer yiyecekler gibi orucu bozduğunu bilmez ve Ramazan ayı gününde ilaç kullanırsa orucu bozulur ve kazasını yerine getirmelidir, ama kefaret farz değildir.
Mesele 881: Oruçlu haram olduğunu bildiği, ama orucu bozduğunu bilmediği bir işi yaparsa kazasının yanında farz ihtiyat gereği kefaret de vermelidir.
Mesele 882: Oruçlunun içinden bir şey ağzına gelirse onu yutmamalıdır ve bilerek yutarsa kaza ve kefaret farz olur.
Mesele 883: Bir kimse belirli günde oruç tutmayı nezir ederse ve o gün bilerek oruç tutmazsa veya orucunu bozarsa kefaret vermelidir.[2]
Mesele 884: Ramazan ayında sözüne itimat edilmeyen bir kimsenin: “Akşam oldu” demesiyle oruç açılırsa ve sonra akşamın olmadığı anlaşılırsa kaza ve kefaret farz olur.
Mesele 885: Bilerek orucunu bozan kimse o gün yolculuğa çıkarsa üzerinden kefaret düşmez.
Mesele 886: Cinsel ilişkide her iki tarafın orucu bozulur ve her ikisine kaza ve kefaret farz olur.
- Bilerek Orucu Bozmanın Kefareti
Bilerek Orucu Bozmanın Kefareti
Mesele 887: Mübarek Ramazan ayında bilerek orucu bozmanın kefareti mukaddes İslam şeriatında üç şeyden biridir:
Bir köle azat etmek;
İki ay oruç tutmak;
Altmış fakiri doyurmak.
Bu dönemde azat edilecek kölenin olmaması hasebiyle mükellefin diğer iki şeyden birisini yapması gerekir.
Mesele 888: İki ay Ramazan ayı kefaret orucunu tutmak isteyen kimse bir ayın tamamını ve öbür aydan en az bir günü peş peşe tutmalıdır; ama geride kalan diğer günlerin peş peşe olmamasında herhangi bir sakınca yoktur.
Mesele 889: Peş peşe oruç tutması gereken kimse oruç arasında özrü olmaksızın bir gün oruç tutmazsa veya bunların arasında örneğin Kurban Bayramı gibi oruç tutulması haram olan bir güne denk gelirse veya nezir ettiği farz bir orucu tutacağı bir güne rastlarsa, oruç tuttuğu günler hesap edilmez ve tekrar baştan oruç tutmalıdır.
Mesele 890: Altmış gün oruç tutmak isteyen kimse iki ay arasında örneğin hastalık veya hayız gibi bir özür sebebiyle oruç tutamazsa özrü kalktıktan sonra geride kalan oruçlarını tutabilir ve baştan başlaması lazım değildir.
Mesele 891: Altmış fakire yemek verilmesi şu iki şekilde yapılabilir:
Hazır yemekle onları doyurabilir.
Her bir fakire 750 gr (bir mûd) buğday, un, ekmek, pirinç veya diğer yiyecek maddeleri verilebilir.
Mesele 892: Fakir kendisi ve ailesinin yıllık ihtiyaçlarını karşılamayan kimsedir.
Mesele 893: Üç şeyden birisini yerine getirmede özgür olan kimse bunların hiçbirisine gücü yetmiyorsa gücü yettiği oranda fakire yiyecek vermelidir ve ihtiyat gereği bağışlanma dilemelidir. Fakire hiçbir şekilde yemek verme gücü yoksa bağışlanma dilemesi yeterlidir, yani kalben ve diliyle: “Estağfirullah (Allah’tan bağışlanma diliyorum)” demelidir.
Mesele 894: Oruç tutmaya ve fakire yiyecek vermeye gücü olmaması sebebiyle vazifesi bağışlanma dilemek olan kimse sonraları oruç tutabilirse veya fakire yiyecek verebilirse müstehap ihtiyat gereği böyle yapmalıdır.
Mesele 895: Bilerek kefarete düşen kimse altmış fakire yemek vermek isterse (önceki meselede açıklandığı gibi) altmış fakire ulaşabiliyorsa iki veya ikiden fazla kişinin sehmini bir kişiye veremez, bilakis altmış kişinin tamamının her birine bir kişilik yemek sehmi vermelidir. Elbette aile fertlerinin payına düşeni onlar için kullanması üzere fakire bırakılabilir ve fakirlikte çocuk, büyük veya kadın ve erkek arasında fark yoktur.
Mesele 896: Oruçlu kimse bir günde birden fazla orucu bozacak iş yapmışsa sadece üzerine bir kefaret farzdır, elbette cinsel ilişki veya istimna ile orucunu bozarsa farz ihtiyat gereği cinsel birleşme sayısınca veya istimna sayısınca kefaret vermelidir.
Mesele 897: Oruçlu kimse Ramazan ayı orucunu haram cinsel ilişkiyle veya haram yiyecekle ve haram içecekle bozarsa, her ne kadar müstehap ihtiyat gereği her üç kefarete (köle azat etme, altmış gün oruç tutma ve altmış fakiri doyurma) amel edilse de, üç kefaretten birisi yeterlidir.
Mesele 898: Üzerine kefaretin farz olduğu kimsenin kefaretini hemen yerine getirmesi gerekmez, ama farzın edası umursamazlık sayılacak ölçüde ertelenmemelidir.
Mesele 899: Bir kimse birkaç yıl geçmesine rağmen farz kefaretini yerine getirmezse kefaretine bir şey eklenmez.
Mesele 900: Oruç kazası ve kefaretinin yerine getirilmesinde sıralama yoktur ve her biri bir diğerinin önüne geçirilebilir.
- Sadece Kaza Orucunun Farz Olduğu Yerler
Sadece Kaza Orucunun Farz Olduğu Yerler
Mesele 901: Ramazan orucuna niyet etmeyen veya riya için oruç tutan veya oruç tutmamaya niyet edip orucu bozan şeylerden herhangi birini yapmayan kimseye o günün kazası farzdır, ama kefaret farz değildir.
Mesele 902: Ramazan ayı gecesinde cünüp olan ve 844. maddede açıklandığı gibi, sabah ezanına kadar ikinci uykusundan uyanmayan kimse için sadece orucun kazası farzdır. Elbette akşama kadar orucu bozan şeylerden kaçınmalıdır.
Mesele 903: Ramazan ayında cenabet guslünü unutup cenabet haliyle birkaç gün oruç tutan kimseye sadece cenabet haliyle tuttuğu oruçlarını kaza etmesi farzdır.
Mesele 904: Ramazan ayı seherinde fecrin doğmasına yakîn edilmediği sürece orucun bozulmasına sebep olan işlerin yapılmasında bir sakınca yoktur.
Mesele 905: Ramazan ayı seherinde sabah olup olmadığını araştırmaksızın orucu bozan bir iş yapan ve sonra sabah olduğunu anlayan kimse o günün kazasını tutmalıdır, ama sabah olmadığını araştırıp bilir de orucu bozan şeylerden birini yaparsa ve sonra sabah olduğunu anlarsa o günün orucunun kazası farz değildir.
Mesele 906: Ramazan ayı gününde akşam olduğuna yakîn edilmediği sürece iftar yapılamaz.
Mesele 907: Ramazan ayı gününde havanın karanlık olması sebebiyle akşamın olduğuna yakîn eden veya sözü şer’i açıdan hüccet olan birisinin akşam olduğunu söylemesiyle iftar eden kimse sonra akşam olmadığını anlarsa o günün orucunun kazasını yerine getirmelidir.
Mesele 908: Gökyüzünün bulutlu olması etkisiyle akşam olduğu ihtimali vererek iftar eden ve sonradan akşam olmadığını anlayan kimseye o günün orucunun kazası farz değildir.
Mesele 909: Herhangi bir sebeple orucu bozmak caiz veya farz olursa, örneğin orucu bozan bir şeye zorlanırsa veya boğulmakta olan birini kurtarmak için kendini suya atarsa, bu durumda, kefaret ona farz değildir, ancak o günün kazasını tutmalıdır.
Mesele 910: Oruçlu abdest alırken (bir miktar suyla ağzın çalkalanması müstehaptır) suyun boğazına kaçmayacağına güvenerek ağzını çalkalar ve istemeden su boğazına kaçarsa bu abdestin farz namazı için olması durumunda orucu sahihtir. Ama abdest farz namazı için olmazsa veya örneğin serinlemek için ağzını çalkalamak isterse ve benzeri gibi ve su istemeksizin boğazına kaçarsa farz ihtiyat gereği o günün kazasını tutmalıdır.
Mesele 911: Oruçlu ağzın çalkalanmasıyla suyun kendiliğinden veya unutularak boğaza kaçacağını bilirse ağzını çalkalamamalıdır.
- Kaza Orucu Hükümleri
Kaza Orucu Hükümleri
Mesele 912: Bir veya daha fazla gün baygın ve koma halinde olup farz orucu tutmayan kimse tutamadığı orucu kaza etmesi gerekmez.
Mesele 913: Sarhoşluk sebebiyle orucu elden veren kimse, oruca niyet etmeyen kimse gibi, her ne kadar günün tamamında yiyip içmese bile orucu sahih değildir ve kazası farzdır.
Mesele 914: Oruca niyet eden ve sonra sarhoş olan ve günün tamamı veya bir kısmını sarhoşlukla geçiren kimse, özellikle aklın gitmesine sebep olan şiddetli sarhoşluk durumunda farz ihtiyat gereği o günün orucunu kaza etmelidir.
Mesele 915: Önceki iki meselede mest edici madde söz konusu kimse için haram olsun veya hastalık veya konudan habersizlik sebebiyle[1] haram olmasın fark etmez.
Mesele 916: Aylık periyodu veya doğum sebebiyle oruç tutmayan kadın Ramazan ayından sonra kaza etmelidir.
Mesele 917: Bir kimse hastalık veya aylık periyod veya doğum kanaması etkisiyle (lohusa) oruç tutmazsa ve Ramazan ayı bitmeden ölse onun yerine tutamadığı oruçların kaza edilmesine gerek yoktur.
Mesele 918: Bir özür nedeniyle Ramazan ayının birkaç gününü oruç tutmayan ve kaç gün tutmadığını bilmeyen, örneğin Ramazan ayının yirmi beşinci günümü yolculuğa çıkmıştı da altı gün oruç tutamamıştı veya yirmi beşinci günümü yolculuğa çıkmıştı da beş gün oruç tutamamıştı gibi özrünün ne zaman başladığını bilmeyen kimse az miktarı kaza edebilir. Ama özrünün ne zaman başladığını bilen, örneğin ayın beşinci günü yolculuğa çıktığını bilen, ancak onuncu gecemi döndü de beş gün oruç tutamadı veya on birinci gece mi döndü de altı gün oruç tutamadığını bilmeyen kimse bu durumda farz ihtiyat gereği fazla miktarı kaza etmelidir.
Mesele 919: Birkaç Ramazan ayından kaza orucu olan kimse kazanın hangisini tutarsa tutsun sahihtir, ama son Ramazan ayının kaza vakti darsa örneğin, son Ramazandan beş gün kazası varsa ve Ramazan ayına beş gün kalmışsa, bu durumda farz ihtiyat gereği son Ramazan için kaza etmelidir.
Mesele 920: Ramazan ayı orucunun kazasını tutan kimse kaza vakti dar değilse öğleden önce orucunu bozabilir, ama vakit darsa, yani gelecek Ramazan ayına kadar sadece kaza oruç sayıları kadar vakit varsa ihtiyat gereği orucunu öğleden önce bile bozmamalıdır.
Mesele 921: Ramazan ayı orucunu kaza eden kimse öğlenden sonra bilerek orucunu bozarsa on fakire yemek vermeli ve buna gücü yoksa üç gün oruç tutmalıdır.
Mesele 922: Birkaç Ramazan ayının kaza orucu farzsa ve hangisinin kazasının önce tutulacağı belirlenmemişse ilk yılın kazası hesap edilir.
Mesele 923: Özür (hastalık, yolculuk gibi) nedeniyle orucunu tutamayan kimse, sonraki yılın Ramazan ayından önce özrü ortadan kalkarsa onları kaza etmelidir.
Mesele 924: Hastalık sebebiyle ramazan orucunu tutmayan kimse, hastalığı bir sonraki ramazan ayına kadar devam ederse, orucunun kazası ondan düşer ve her gün için fakire bir mûd yiyecek vermelidir.
Mesele 925: Bir kimse, bir hastalık sebebiyle Ramazan ayında oruç tutmaz ve Ramazan ayından sonra hastalığı iyileşir de hemen başka bir özür ortaya çıkar ve sonraki Ramazan ayına kadar orucun kazasını tutamazsa o oruçların kazasını sonraki yıllarda tutmalıdır. Keza Ramazan ayında hastalık özrü dışında başka bir özrü olursa ve Ramazan ayından sonra özrü ortadan kalkarsa, ama sonraki Ramazan ayına kadar hastalık sebebiyle oruç tutamazsa o günlerin kazasını tutmalıdır.
Mesele 926: Yolculuk sebebiyle Ramazan ayı orucunu tutmayan kimse sonraki Ramazan ayına kadar yolculuk halinde olursa geçen Ramazanın kazası üzerinden kalkmaz ve sonra onun kazasını yerine getirmelidir ve müstehap ihtiyat gereği erteleme kefareti de vermelidir.
Mesele 927: Bir kimse bedensel zayıflık nedeniyle Ramazan ayında oruç tutamaz ve gelecek yılın Ramazan ayına kadar kaza etmezse, üzerinden kaza kalkmaz ve gücü yettiği her hangi bir zamanda kaza etmelidir. Keza birkaç yıl oruç tutmayan ve tövbe ederek telafi etmeye karar veren kimsenin tutmadığı oruçların tamamının kazasını tutması farzdır ve gücü yetmezse üzerinden kaza oruçları kalkmaz ve üzerinde tutmakla yükümlü olduğu bir vazife olarak kalır.
- Erteleme Kefareti
Erteleme Kefareti
Mesele 928: Özür nedeniyle Ramazan ayında oruç tutmaz ve Ramazan’dan sonra özrü kalkar da gelecek Ramazan ayı gelinceye kadar orucunun kazasını yerine getirmezse, kaza orucuna ek olarak her gün için fakire 750 gr yiyecek vermelidir.
Mesele 929: Ramazan ayı orucunu bilerek tutmayan ve kazasını da gelecek Ramazan ayına kadar özrü olmaksızın yerine getirmeyen kimse kasten orucu bozmanın kaza ve kefaretine ek olarak (bir önceki meselede de açıkladığımız gibi), her gün için fakire erteleme kefareti de vermelidir.
Mesele 930: Erteleme kefareti bir mûd yemektir, yani 750 gr buğday, un, ekmek, pirinç veya fakire verilmesi gereken yiyecek maddeleri.
Mesele 931: Ramazan orucunun kazasını birkaç yıl erteleyen kimsenin kaza orucuna ek olarak bir mûd yiyecek vermesi gerekir ve sonraki yıllardaki gecikmeden dolayı üzerine bir şey farz olmaz.
Mesele 932: Her gün bir mûd yiyecek vermesi gereken kimse birkaç günün kefaretini bir fakire verebilir.
Mesele 933: Gelecek Ramazan ayından önce kazanın farz olduğunun bilinmemesi varsayımı erteleme kefaretini ortadan kaldırmaz.
- Baba ve Annenin Kaza Orucu Hükümleri
Baba ve Annenin Kaza Orucu Hükümleri
Mesele 934: Baba ve farz ihtiyat gereği anne oruçlarını yolculuk dışında bir özür sebebiyle tutmamışlarsa ve kaza edebilecekleri halde kaza etmemişlerse vefat ettikten sonra büyük erkek çocuğunun onların orucunun kazasını tutması veya bu oruçların kazasının yerine getirilmesi için birini naip tutması farzdır. Ancak yolculuk nedeniyle tutulmayan oruçları, kaza etme fırsatı ve imkânı olmasa da büyük oğlunun kaza etmesi farzdır.
Mesele 935: Baba veya annenin bilerek tutmadıkları oruçları farz ihtiyat gereği büyük oğula (tutması) farzdır.
- Yolcu Orucunun Hükümleri
- Orucun Farz Olmadığı Kimseler
Orucun Farz Olmadığı Kimseler
Mesele 954: Doğumu yaklaşan hamile kadın orucun cenin veya kendisi için zararlı olacağından korkarsa oruç ona farz değildir ve birinci durumda (cenin için zararlı olması) her gün fakire fidye[1] unvanında 750 gr yiyecek, yani buğday, arpa ve benzeri gibi yiyecek vermeli ve Ramazan ayından sonra orucun kazasını tutmalıdır. Kendisi için zararlı olduğu ikinci durumda tutmadığı oruçlarını kaza etmelidir ve ihtiyat gereği fidye de vermelidir. Doğumu yaklaşmayan kadının fidye vermesi farz ihtiyat temeline dayanır.
Mesele 955: Çocuğunu emziren kadın (ister kendi çocuğu olsun ister ücretli veya ücretsiz sütanneliği yapmış olsun) sütünün azalması veya sütünün kurumasından korkması sebebiyle orucun çocuğa zararlı olmasından korkarsa oruç ona farz değildir ve her gün fidye vermeli ve sonra da kazasını tutmalıdır. Ama oruç kadının kendine zararlı olursa ihtiyat gereği fidye farzdır.
Mesele 956: Yukarıdaki iki meselede sonraki Ramazan ayına kadar oruç tutmazsa umursamazlık yapması durumunda kazaya ek olarak geciktirme kefareti de farz olur. Ama özür sebebiyle kaza tutmamışsa geciktirme kefareti gerekmez. Bu özür çocuğa zarar gelmesinden korkulması ise orucun kazasını istediği zaman tutabilir ve bu özür kadının kendine zarar gelmesinden korkması ise kaza düşer ve her gün için fidye vermelidir.
Mesele 957: Kadının fidye veya kefaret vermesi, her ne kadar hamilelik veya süt emzirmeden dolayı oruç tutmamış olsa dahi, kendi üzerinedir ve kocasına farz değildir. Keza çocuğun kefareti veya fidyesi de babanın üzerine farz değildir. Elbette kadının kocası veya çocuğun babası kadın veya evlattan vekalet alarak onun adına fidye veya kefaret ödeyebilir.
Mesele 958: Oruç tutmanın meşakkatli olduğu yaşlı erkek ve yaşlı kadın için oruç farz değildir ve her gün fakire bir mûd (buğday, arpa, pirinç vb.) yiyecek vermelidirler, ama kesinlikle oruç tutacak güçleri yoksa ihtiyat gereği fidye vermelidirler. Her iki durumda da Ramazan ayından sonra oruç tutabilirlerse müstehap ihtiyat gereği oruçlarının kazasını tutmalıdırlar.
Mesele 959: Hastalığından dolayı çok susayan ve susuzluğa tahammül edemeyen veya susuzluğun meşakkatine dayanamayan kimse için oruç farz değildir. Elbette ikinci durumda (meşakkat) her gün için fakire bir mûd yiyecek vermelidir ve birinci durumda farz ihtiyat gereği fidye de vermeli ve Ramazan ayından sonra oruç tutabilirse müstehap ihtiyat gereği oruçlarının kazasını tutmalıdır.
Mesele 960: Fidyenin miktarı ertelenen kefaret miktarı gibidir, yani fakire 750 gr buğday, un, pirinç ve diğer yiyecek maddelerinin verilmesidir.
- Ayın İlk Gününü İspatlama Yolu
Ayın İlk Gününü İspatlama Yolu
Mesele 961: Ayın başı beş yolla ispatlanır:
Yükümlü şahsın aracılığıyla ayın görülmesi;
İki adil kişinin şahitliği, eğer çok sayıda kimse hilalin görüldüğünü inkâr etmez ve o iki adil kimsede yanlışlık ihtimalini güçlendirmezse;
İlim veya itminana sebep olan şöhret;
Önceki aydan otuz günün geçmesi;
Şer’i hâkimin hükmü.
Mesele 962: İkindi vakti hilalin görülmesi kameri ayın doğduğunu ispatlar ve ayın görülmesi sonrasındaki gece ayın ilk gecesi hesap edilir.
Mesele 963: Ayın görülmesi için çıplak gözle veya bir araçla görülmesi arasında fark yoktur. Dolayısıyla ay çıplak gözle görülürse ayın ilk gününe hükmedilir. Gözlük veya dürbün veya teleskopla da görülürse ayın ilk günü ispatlanır. Ama görüntünün aslının bilinmediği bilgisayarda yansıma yoluyla hilalin görüntüsünü görerek ayın ilk gününün ispatlanması sorunludur.
Mesele 964: Ayın sırf küçüklüğü veya aşağıda olması, büyüklüğü veya yüksekte olması, genişliği veya inceliği ve benzeri şeyler, ayın birinci veya ikinci gecesinin ispatlanması için şer’i delil değildir, ama yükümlü kimse bu doğrultuda bir ilme ulaşırsa bu alanda kendi ilmince amel edebilir.
Mesele 965: Ayın ilk günü takvimlerle ve astronomların bilimsel hesaplarıyla ispatlanmaz, ancak onların sözleri yakîn oluşturuyorsa durum farklıdır.
Mesele 966: Bir şehirde ayın ilk günü ispatlanırsa onunla ufuk birliği olan diğer şehirler için kâfidir. Ufuk birliğinden ayı görme ve görmeme ihtimali yönünden eşit olan yerler kastedilir.
Mesele 967: Ayın görülmesine hükmetmediği sürece sırf onun nezdinde ayın görülmesinin sabit olması, ayın ispatına itminanın oluşması dışında, başkalarının ona uyması için yeterli değildir.
Mesele 968: Şer’i hâkim yarın ayın ilk günü olduğuna hükmederse ve bu hüküm ülkenin tamamını kapsarsa onun hükmü şer’i olarak o ülkenin şehirleri için muteber ve geçerlidir.
Mesele 969: Gayri İslami ve zalim veya facir bir hükümet tarafından ayın görülmesinin bildirilmesi, sorumlu kimse için ayın ilk günü olduğunda yakîn ve itminan oluşturursa yeterlidir.
Mesele 970: Bir şehirde ay görülmezse, ama radyo ve televizyon ayın görüldüğünü bildirirse onların haberi ayın görüldüğünün sabit olmasında yakîn ve itminana sebep olursa yeterlidir ve araştırılmasına gerek yoktur.
Mesele 971: Ramazan ayının ilk günü sabit olmazsa oruç farz değildir, ama sonra ayın ilk günü olduğu sabit olursa o günün kaza orucu tutulmalıdır.
Mesele 972: Şevval ayının ilki, komşu şehirlerin ufuklarında bile hilâli görmekle veya iki adil kişinin şahitliğiyle veya hükümdarın hükmüyle sabit olmazsa, o gün oruç tutmak gerekir.
Mesele 973: Ramazan ayının sonu mu yoksa Şevval’in başı mı olduğundan şüphe edilirse oruç tutulmalıdır, ama gün esnasında Şevval’in ilki olduğu sabit olursa, akşama yakın olunsa bile iftar edilmelidir (oruç bozulmalıdır).
- Orucun Kısımları
Orucun Kısımları
Mesele 974: Oruç dört kısımdır: Farz, haram, müstehap ve mekruh.
Mesele 975: Farz oruçlar şunlardan ibarettir:
Mübarek Ramazan ayı orucu;
Kaza orucu;
Kefaret orucu;
İtikâfın üçüncü günü orucu
Temettu haccında kurban yerine tutulan oruç;[1]
Nezir, ahit ve yemin aracılığıyla farz olan müstehap oruç;[2]
Babanın ve farz ihtiyat gereği annenin kaza oruçlarının büyük erkek çocuğuna farz olan oruç.
Mesele 976: Haram oruçların bazısı şunlardan ibarettir:
Ramazan Bayramı orucu;
Kurban Bayramı orucu;
Şaban ayının ilki mi yoksa Ramazan ayının biri mi olduğunu bilmeyen kimsenin Ramazan ayı niyetiyle tuttuğu oruç;
Kocasının hakkının eda edilmemesi durumunda kadının tuttuğu müstehap oruç;
Orucun kendisine zararlı olduğu kimsenin tuttuğu oruç;
İstisna edilenler dışında yolcunun orucu.
Mesele 977: Yılın tüm günlerinde oruç ( haram ve mekruh oruçlar dışında) tutulması müstehaptır, ama bazı günlerin orucunun müstehap olduğu tekit edilmiştir ki bunlar şunlardan ibarettir:
Her ayın ilk ve son Perşembe günü ve her ayın ikinci on gününün ilk Çarşamba günü orucu;
Her ayın on üçü, on dördü ve on beşinci gününün orucu (Eyyamü’l-Bîyz);
Recep ve Şaban ayı orucu ( tamamında veya bazı günlerinde bir gün bile olsa);
Peygamber Ekrem’in (s.a.a) doğum gününde (Rebiyülevvelin 17’si);
Meb’as Bayramı günü (Receb’in 2o8’zi);
Gadir-i Hum Bayramı günü(Zilhiccenin 18’zi);
Dehvu’l-Arz günü (Zilkadenin 25’şi).
Mesele 978: Mekruh oruçlar şunlardan ibarettir:
Ev sahibinin izni veya yasaklaması olmaksızın misafirin tuttuğu müstehap oruç;
Arefe amellerine engel olacak zayıflığa sebebiyet vermesi durumunda Arefe günü tutulan oruç.
- Son: Orucun ve Mübarek Ramazan Ayının Adabı
Son: Orucun ve Mübarek Ramazan Ayının Adabı
Mesele 979: Müstehap orucu tutan kimsenin orucunu sonuna kadar sürdürmesi farz değildir ve istediği zaman orucunu bozabilir, daha ötesi mümin birisi yemeğe davet ederse şer’i olarak onun davetinin kabul edilmesi ve orucun bozulması beğenilmiştir.
Mesele 980: Oruçlunun akşam namazını, orucunu açmadan önce kılması müstehaptır, ama birileri onu bekliyorsa veya kendisi kalp huzuruyla namaz kılamayacak kadar aç ise önce iftar etmesi daha iyidir, ancak imkân dâhilinde namazını fazilet vaktinde kılmalıdır.
Mesele 981: Ramazan ayının adap ve saygınlığına riayet etmek için, her ne kadar oruçlu olmasalar bile şu şahısların orucu bozan şeylerden kaçınmaları müstehaptır:
Yolculukta orucu bozan işlerden birini yapan ve vatanına veya on gün kalmak istediği yere öğlenden önce ulaşan yolcu;
Öğleden sonra vatanına veya on gün kalacağı yere ulaşan yolcu;
Orucu bozan işlerden birisini yapmış ve öğleden önce iyileşmiş hasta;
Öğleden sonra iyileşmiş hasta;
Aylık periyod günleri arasında temizlenen veya doğum kanından temizlenen kadın;
Ramazan ayı gününde Müslüman olan kâfir;
Ramazan ayı gününde buluğa eren çocuk.
- ÜÇÜNCÜ BÖLÜM İTİKÂF
- İtikâfın Şartları
- 1. Akıl
1. Akıl
Mesele 987: İtikâfa giren kimsenin akıllı olması gerekir. Dolayısıyla delinin, mestin ve benzeri kimsenin itikâfı doğru değildir.
- 2. Niyet
2. Niyet
Mesele 988: İtikâf da bütün ibadetler gibi Allah’a yakınlaşma niyetiyle olmalıdır, yani insanın camide kalması sadece Allah Teâlâ’ya yakınlaşmak ve her türlü riya ve gösterişten uzaklaşmak için olmalıdır.
Mesele 989: İtikâfın ilk günün fecrinin doğmasıyla başlaması hasebiyle niyetin de o andan itibaren yapılması ve ertelenmemesi gerekir. Ama ilk gecenin başından veya ortasında başlaması da caizdir ve üçüncü günün akşamına kadar itikâf niyetini sürdürülmelidir.
Mesele 990: İtikâfa girecek şahsın niyet esnasında, itikâfta kendisi için bir özür öne çıkarsa itikâfını bozacağı ve her ne kadar itikâfın üçüncü günü olsa dahi camiden dışarı çıkacağı şartını koşması caizdir.
- 3. Oruç
3. Oruç
Mesele 991: Oruçsuz itikâf doğru olmaz, ama itikâf için oruç tutmak şart değildir, bilakis (farz veya müstehap ve itikâfa giren için veya başkasının adına itikâf eden için) itikâf dışı bir oruç yeterlidir.
Mesele 992: Hasta ve yolcu gibi oruç tutamayan kimsenin itikâfa girmesi doğru değildir.
Mesele 993: İtikâf kararı olan yolcu on gün ikamet kastı olursa veya yolculukta oruç tutmayı nezretmişse yolculukta itikâfa girebilir, ama ikamet kastı yoksa veya yolculukta oruç tutmayı nezretmemişse yolculukta orucu doğru değildir ve orucun doğru olmamasıyla itikâfı da doğru değildir.
- 4. Bir Camide Olmak
4. Bir Camide Olmak
Mesele 994: Dört camilerin birinde (Mescidü’l-Haram, Mescidü’n-Nebi, Kufe Mescidi ve Basra Mescidi) itikâfa girmenin fazileti çoktur, ama büyük ve merkezi camilerin tamamında itikâfa girilebilir. Cemaat namazı kılınan ve cemaat imamı adil olan büyük camilerin dışındaki camilerde de kabul olma ümidiyle itikâfa girilmesi doğrudur.
- 5. Art Ardına En Az Üç Gün
5. Art Ardına En Az Üç Gün
Mesele 995: İtikâf art ardına üç günden az olmamalıdır ve ikinci günü itikâfın bırakılması caizdir, ama iki gün kalındığında üçüncü gün kalınması farz olur. Üç günden fazla kalınmasının (bir gün veya bir gece) sakıncası yoktur ve belirli bir günle sınırlı değildir, elbette ikinci günün sonrasında üçüncü günü tamamlaması farzdır.
Mesele 996: Üç gün itikâfın hesaplanması ilk günün fecrinin doğmasından üçüncü günün gün batımıdır, dolayısıyla ikinci ve üçüncü günün gecesi itikâfın cüzündendir ve camiden dışarı çıkılmamalıdır, ne var ki birinci ve dördüncü günün gecesi itikâfın cüzünden değildir.
- 6. Camide Olmanın Sürekliliği
6. Camide Olmanın Sürekliliği
Mesele 997: Bilerek ve isteyerek (zaruret dışı hallerde) camiden dışarı çıkılırsa, her ne kadar meselenin bilinmemesi sebebiyle olsa dahi, itikâf batıl olur.
Mesele 998: Unutkanlık veya zorla veya makul, örfi ve şer’i zorunlu işler için camiden dışarıya çıkılırsa farz olsun veya müstehap olsun ve dünyevi olsun veya uhrevi olsun itikâf batıl olmaz.
Mesele 999: Zorunluluktan dolayı camiden çıkılma mecburiyeti doğarsa oturmak veya gölge altında dinlenmek ve benzeri gibi gereksiz ertelemelerden kaçınılmalıdır ve zaruret miktarı dışında caminin dışına çıkılmamalıdır.
Mesele 1000: Zaruret hallerinde cami dışında olmak itikaflı olmayı bozacak kadar olursa itikaf batıl olur.
- 7. İtikâf İçin İzinli Olmak
7. İtikâf İçin İzinli Olmak
Mesele 1001: Çocuğun itikâfı baba-annenin eziyetine sebep olursa onlardan izin alınmalıdır ve daha ötesi onlara eziyet olmazsa bile müstehap ihtiyat gereği itikâfa girmek için izin alınmalıdır.
Mesele 1002: Kadının itikâfa girmesi kocasının hakkının zayi olmasına sebep olursa farz ihtiyat gereği kocasından izin almalıdır.
-
- İtikâfın Haramları, Kazası ve Kefareti
İtikâfın Haramları, Kazası ve Kefareti
Mesele 1003: İtikâfa giren kimse için aşağıdaki şu işler haramdır:
Haz almak için güzel koku ve güzel kokulu bitkilerin koklanması;
Cinsel ilişki ve haramlığı yanında itikâfın batıl olmasına sebep olan şehvetle dokunulması ve öpülmesi.
Farz ihtiyat gereği kendini tatmin etmek (istimna);
Alış veriş ve farz ihtiyat gereği kiralamak gibi her türlü alış veriş;
Dini ve dünyevi işlerde cidal ve tartışma (muhataba baskın çıkılması ve üstünlük gösterisinde bulunulması durumunda), ama cidal ve tartışma hakkın ortaya konması ve muhatabın yanlışından döndürülmesi için olursa sakıncası yoktur.
Mesele 1004: İtikâfın haramları gündüze has değildir ve gece de bunlardan sakınılması gerekir.
Mesele 1005: İtikâfa giren kimse yeme ve içme için alış veriş yapmaya mecbur olurda vekil tutamazsa veya alış veriş yapmaksızın gerekli maddeleri temin edemezse alış verişin sakıncası yoktur.
Mesele 1006: Farz itikâf batıl olduğu zaman, belirlenmiş farz ise kazası yapılmalıdır ve belirlenmemiş farz ise yeniden yerine getirilmelidir.
Mesele 1007: Müstehap itikâf ikinci günden sonra bozulursa kazası yapılmalıdır, ama birinci ve ikinci günde bozulursa kazası farz değildir.
Mesele 1008: İtikâfın kazası veya ikinci kez yapılması (önceki iki meselede geçti), itikâfı bırakmayı bir özrün ortaya çıkışına şart koşulmaması durumunda farz olur.
Mesele 1009: İtikâfı bozmanın kefareti Ramazan ayında bilerek orucu bozmanın kefareti gibidir, yani bir köle azat edilmesi veya 31 gününün art arda tutulması gereken iki ay oruç tutulması veya altmış fakire yiyecek verilmesi.
-
-
- Terimler Sözlüğü
A
Adak (Nezir): Adak, dinen mükellef olmadığı halde, kişinin farz veya vacip türünden bir ibadeti yapacağına dair Allâh’a söz vermesi şeklinde tanımlanabilir. Adak, ferdin, arzu ettiğine kavuşmak, korktuğundan sakınmak hususunda Allâh’ın yardım ve desteğini sağlamak amacıyla, kendiliğinden bir takım dinî mükellefiyetler altına girmesi olarak yorumlanabilir. Serbest bırakmak, salıvermek; köle veya cariyeyi hürriyetlerine kavuşturmak demektir.
Adalet: Büyük günah işlememek ve küçük günahları tekrar etmemek vesilesiyle oluşan içsel halet.
Adil: Adalet niteliğine sahip olan kimse, adaletle davranan kimse.
Ahit: Bir işin terk edilmesi için Özel lafızlarla gerçekleşen Allah ile kul arasındaki sözleşme.
A’lem (en bilgili müçtehit): Allah'ın hükümlerini belirli kaynaklardan anlayıp çıkarmada kendi zamanında yaşayan müçtehitlerin hepsinden daha üstün olan kimse.
Âyat Namazı: Deprem olduğu, ay ve güneşin tutulduğu vb. durumlarda kılınması gereken iki rekât namaz. Adet Hâli: Kadının her ay belirli günlerde özel nitelikli kan görme durumu.
B
Bâliğ: Buluğ alametlerinden birisinin gerçekleşmesiyle şer’i tekliflerini yerine getirmekle yükümlü kimse.
Bedel: Bir ameli yapma imkânının olmaması sebebiyle onun yerine geçece başka bir amelin yapılması, örneğin abdest alınması veya gusül yapılması imkânının olmaması sebebiyle teyemmüm edilmesi.
Batıl: Rükünlerini veya şartlarını büsbütün veya kısmen kendisinde toplamayan herhangi geçersiz bir ibadet ve muameledir. Bir özür bulunmaksızın abdestsiz kılınan namaz veya faiz üzere yapılan anlaşma gibi.
Bayram Namazı: Ramazan ve Kurban Bayramı günü özel bir şekilde kılınan iki rekât namaz.
C
Cahil-i Kasır (Suçsuz Cahil): Ya kesinlikle kendi cehaletinin farkında olmayan veya farkında olsa da cehaletini gidereceği bir yolu olmayan kimse.
Cahil-i Mukassır (Suçlu Cahil): Kendi cehaletinin farkında olup onu giderme yollarını bilen ve bunu yapmaya da gücü yeten, ama aldırmazlık eden veya vurdumduymazlık yapan kimse.
Cünüp: Kendisinden meni çıkan veya cinsel ilişkide bulunan kimse.
Cenabet: Cünüp olma hâli, insandan meni çıktıktan veya cinsel ilişkide bulunduktan sonraki hâl.
Cuma Namazı: Cuma günü öğlen vakti, öğlen namazı yerine, en az 5 kişiden oluşan ve sadece cemaatle kılınan iki rekât özel namaz.
Cüz: Bir şeyin aslı ile ilgili olan ve olmaması onun aslına zarar veren şey, o şeyin cüz’ü ve bir parçası sayılır. Dolayısıyla, rükû ve secde namazın aslıyla ilintili olduğundan namazın bir cüz’ü sayılırlar.
E
Ecîr: Belli bir anlaşma üzere, yaptığı işin karşılığında ücret alan kimse.
F
Farz-ı Kifaye: Müslümanlardan bir kısmının yerine getirmesiyle başkalarının üzerinden kalkan farz bir amel.
Fetva: Müçtehidin muteber kaynaklardan elde ettiği şer’i hüküm.
Fecir: Sabaha karşı güneş doğmadan önce, ufkun doğusunda görülen aydınlık, tan yerinin ağarması.
Fecr-i Sadık: İkinci fecir, birinci fecirden sonra ufukta yatay şekilde görülen ağarma. Bununla sabah namazının vakti girmiş olur.
Fecr-i Kâzib: Birinci fecir, sabah ezanına yakın doğuda dikey şekilde görülen ağarma.
Fidye: Bir özür sebebiyle yerine getirilmeyen ibadetin telafi edilmesi için kanun koyucunun verilmesi üzere belirlediği malın bir miktarı.
Fakir: Muhtaç, ihtiyacı olan; kendisinin ve ailesinin yıllık ihtiyacına sahip olmayan kimse.
Farz: Yapılması din yönünden kesin şekilde gerekli olan herhangi bir görev. Farzların yapılmasında büyük sevaplar vardır. Özürsüz olarak yapılmamaları, Allah'ın azabını gerektirir.
Farz Gusül: Yapılması gerekli olan gusül. Farz gusüller şunlardır: 1) Cenabet guslü. 2) Hayız guslü. 3) Nifas guslü. 4) İstihaze guslü. 5) Ölüye dokunma guslü. 6) Cenaze guslü. 7) Nezretme, yemin etme vb. sebeple farz olan gusül.
Farz İhtiyat: Fetva açıklanmaksızın ihtiyatın beyan edilmesidir. Mükellefin bu ihtiyata amel etmesi veya o konuda daha bilgili bir müçtehidi taklit etmesi gerekir.
Fitre: Fıtır sadakası; Ramazan Bayramı dolayısıyla fakirlere verilmesi veya zekâtın masraf edilecek yerlerinde harcanması gereken yaklaşık 3 kilogram buğday, arpa, pirinç veya mısır gibi yiyecek maddesi ya da onlardan birinin tutarı miktarındaki nakit para.
G
Gece Namazı: Gece yarısından sonra ikişer rekât olarak kılınan sekiz rekât namaz.
Güneşin Zevali: Şer’i öğle vakti (güneşin tam tepede yer alması) ve öğle namazının farz olduğu zaman.
Gusül: Bedenin bütününün özel bir şekilde kurbet (Allah’a yaklaşma) kastı ile yıkanması. Buna boy abdesti ve “taharet-i kübra” (büyük temizlik) da denir. Böyle bir temizliği gerektiren hâl, cünüplüktür. Ayrıca kadınların hayız ve nifas kanlarının sona ermesi ve diğer bir takım durumlardır.
Günlük Nafileler: Günlük müstehap namazlar.
Günlük Namazlar: Her gece-gündüz kılınması farz olan toplam 17 rekât namaz.
H
Hayız Kadın: Âdet gören kadın.
İ
İftar: Orucu bozmak.
İftitah Tekbiri: Namaza girmek kastıyla söylenen "Allah-u Ekber”. Bu tekbire “Tekbiretü’l-İhram” da denir.
İhtilâm: İnsandan uykuda meni çıkması.
İhtiyat Namazı: Günlük namazların rekâtlarında şüpheye düşüldüğü zaman şüpheyle ilgili hükümlere göre namaz tamamlandıktan sonra, şüpheye düşülen rekâtları telafi etmek için bazen bir bazen de iki rekât olarak suresiz kılınan namazdır.
İkamet Kastı: Yolcunun, on gün bir yerde kalmaya karar vermesi.
İstihaze: Kadınların gördüğü üç çeşit kandan birinin ismidir. Bu rahimden değil de bir damardan gelip tenasül organı yolu ile akan kokusuz bir kandır. Bu durumda olan bir kadına müstehaze denir.
İstimnâ: Mastürbasyon; kendi kendine cinsî tatmin; meni çıkmasına sebep olacak bir işi yapmak, elle meni çıkmasına sebep olmak gibi.
İhtiyat: Mükellefin gerçek vazifesine yakîn veya itminan oluşturacak şekilde amal etmesi.
K
Kâfir: Allah’ı, tevhidi veya Peygamber Ekrem’in (s.a.a) nübüvvetini inkar eden kimse. Masumlara küfreden ve nübüvvetin inkârıyla sonuçlanması durumunda dinin gerekliliklerini inkâr eden kimse
Kefaret: İnsanın mürtekip olduğu hatasını telafi etmesi veya bazı günahların cezalandırılması unvanıyla kanun koyucunun kararlaştırdığı iş.
Kaza Etmek: Namaz ve oruç gibi vaktinde yerine getirilmeyen bir ameli vakti dışında yerine getirmek.
Kıraat: Sözlükte okumak anlamına gelir. Fıkıh ilminde ise, günlük namazlarda Fatiha ve bir kâmil sureyi okumaya denir.
Kıyam: Ayakta durmak; namazda ayakta durmak
Kunut: Namazın ikinci rekâtında kıraatten sonra ellerin iç kısmını yüzün karşısında tutarak zikir ve dua okumak.
Kurban Bayramı: İki büyük İslâmî bayramdan biri olan Zilhicce ayının onuncu günü.
Küçük Hades: Abdesti bozan şeyler; idrar, gaita, yellenmek, uyumak, aklı gideren şeyler, istihaze ve gusül gerektirmeyen şeyler.
M
Me’mum: Cemaat namazında cemaat imamına uyan kimse
Mubah: Bu terim namazın şartları konusunda kullanılması durumunda namaz kılınan yerin gasp edilmemiş olmaması ve hükümler konusunda ise helal anlamını taşır.
Mekruh: Allah Teâlâ nezdinde matlup olmayan, ama Allah Teâlâ’nın haram etmediği iş.
Mukallit: Müçtehidi taklit eden, onun sözlerine göre hareket eden.
Müçtehit: Muteber kaynaklardan şer’i hükmü elde etmede uzman kimse.
Muvâlât: Peş peşe yapmak; namazın bölümlerini ara vermeden peş peşe yerine getirmek.
Mûd: Yaklaşık 750 gram ağırlığında olan bir ölçü birimi.
Mükellef: Bulûğ çağına ermiş akıllı insan.
Mümeyyiz: İyi ve kötüyü anlayıp birbirinden ayırt edebilen çocuk.
Münferid: Namazı cemaatle değil tek başına kılmak.
Mürtet: İslâm dininden ayrılıp başka bir dine geçen; İslâm dinini terk eden; önce Müslüman olup Müslümanlıktan çıkarak Allah’ı ya da Peygamberi (s.a.a) veya Allah’ı ve Peygamberi inkâr etmek manasına gelen dinin zarurî (tartışma götürmez apaçık) hükümlerinden birini inkâr eden kimse. Mürtet şartlarına göre iki kısma ayrılır:
1) Millî Mürtet: Gayrimüslim anne-babadan doğan ve kâfir olduğunu bildirdikten sonra Müslüman olup, tekrar kâfir olan kimse.
2) Fıtrî Mürtet: Müslüman babadan veya Müslüman anneden veyahut Müslüman baba ve anneden doğan ve daha sonra kâfir olan kimse.
Müstehap: Yapılması iyi ve sevabı olan, ama yapılmaması azabı gerektirmeyen iş.
Müstehap Gusül: Bazı günler ve geceler veya bazı ibadetler ve ziyaretler münasebetiyle yapılmasında sevap olan gusüller, cuma guslü, ziyaret guslü gibi.
Müstehap İhtiyat: Fetva eşliğinde ihtiyatın açıklanması. Bu ihtiyata amel edilmesi farz değil, müstehaptır.
N
Nafile: Müstehap namaz.
Namahrem: Şer’î bakımdan mahrem olmayan; evlenmeleri şer’en mümkün olan; bir erkeğin veya kadının şer’en bakması yasak ve haram olan kimse.
Necaset: İdrar, dışkı, meni, lâşe, kan vb. gibi pislik sayılan şeyler.
Necis: Temiz olmayan şey, pisliğe bulaşan şey.
Nezir: Adak, özel bir akit ile iyi bir işi yapmayı veya kötü bir işi yapmamayı kendine farz etmek.
Niyetten Dönme: Niyeti bir niyetten başka bir niyete çevirmek.
Nifas: Çocuğun doğumu arkasından kadınlardan gelen kan.
Farz İhtiyat: Fetva olmaksızın ihtiyatın açıklanması. Mükellef bu ihtiyata amel etmeli veya konu hakkında fetvası olan daha bilgili bir müçtehidi taklit etmelidir.
İtihaze: Kadının rahminden gelen üç kandan birisidir (diğer iki kısmı hayız kanı ve lohusa kanı olup bunların her birinin özel alameti vardır).
İstimna: Meni çıkarmak kastıyla insanın kendi kendine yaptığı eylem.
İftar: Orucu açmak.
İmsak: Orucu bozmaktan kaçınma.
T
Tâbi: Bir başka birisi için şoförlük yapan kimsenin örneğinde olduğu gibi bir kimsenin yolculuk yapma kastı olması beraberinde götürdüğü kimsedir.
Tezkiye: Bir takım şartlara amel edilmesiyle cüzlerin temizlenmesi veya hayvan etinin helal edilmesi.
Taklit: Müçtehidin fetvasına tabii olma.
Tekbiretü’l-İhram: Namaza başlama niyetiyle “Allahu ekber” söylemek.
Tenkiye: Büyük bağırsağa su veya her türlü sıvının akıtılmasına tenkiye denir ve genellikle bu işten bazı hastalıkların tedavi edilmesi için tenkiyeden yararlanılır.
C
Cahil-i Hükm: Şer’i hükmü bilmeyen kimse.
H
Hayız: Aylık periyodunda olan kadın.
Hakim-i Şer’: Toplumun işlerinin üstlenilmesinde koşulların tamamını taşıyan fakih.
Hades: İdrar ve dışkı veya cenabet ve hayızlıkla oluşup abdest veya gusülle giderilen içsel temiz olmama hali.
Hadd-i Terahhus: Yol mesafesinin bir kısmı – bazı araştırmalar esasınca 1350 metreden sonra ulaşılan şehrin en son noktası ki hoparlör olmaksızın şehrin ezan sesi işitilir, şehrin evlerinin duvarları görünmez ve namaz seferi ve oruç batıldır.
Harec: Bir işin yapılmasında tahammül edilemeyecek ölçüde meşakkat ve zorluk.
R
Rekât: Namazın bölüklerinden her birine denir. Şöyle ki, bir namazda kıyam, rükû ve iki secdenin toplamı bir rekâttır. Bir namazda iki kıyam, iki rükû ve dört secde bulunursa, o namaz iki rekâtlı olur.
Ruhsat Haddi: İkamet yerinden, oranın ezanı duyulmayacak ve duvarı görülmeyecek uzaklıktaki mesafe ve ötesi.
Rükün: Bir şeyin temel direği, ibadetlerin temel ve aslını teşkil eden şeyler; yapılmadığı takdirde ibadetin batıl olmasını gerektiren şeyler.
Rükû: Sözlükte eğilme demektir. Din deyiminde namazdaki okuyuştan sonra eğilerek baş ve sırtı düz bir şekle getirmektir.
S
Sehiv Secdesi: Namazda yanılarak yapılan yanlışlıklar için namazdan sonra yerine getirilen iki secde.
Sakıncalıdır (Sorunludur): Net bir hükmü olmayan konu.
Secde: Allah-u Teâlâ’nın azameti karşısında alnı, elin iç kısmını, diz kapaklarını ve ayak başparmaklarının ucunu yere koymak.
Seferî: Dört rekâtlı namazları yolculukta kısaltarak iki rekât kılması gereken kimse.
Seferî Namaz: Yolculukta iki rekât olarak kılınan günlük dört rekâtlı namazlar.
Ş
Şükür Secdesi: Namaz dışında Allah’a teşekkür etme kastıyla alnın secdeye konması.
Şek: İki tarafı eşit olan ve bir tarafı diğer bir tarafa tercih edilmeyen iki veya daha çok şey arasında şüphe edilmesi olup tarafların en iyisi “zan” ve en zayıfı “vehim” olarak adlandırılır.
Şâhıs: Öğlen vaktini tayin etmek için yere dikilen ağaç ve benzeri şey.
Şef’ Namazı: Sekiz rekât gece namazından sonra kılınan iki rekât müstehap namaz.
Şer’î Hâkim: İslâm hükümlerini icra makamında olan müçtehit veya onun naibi; başka bir deyişle, İslâmî ölçülere göre hükmü geçerli olan müçtehit veya naibi.
Şer’î Öğlen: Bazı yerlerde şâhısın gölgesinin yok olduğu, bazı yerlerde de şâhısın gölgesinin en az miktarına ulaştığı zaman şer'î öğlen ve öğlen ezanının vaktidir.
Şek Günü: Kameri ayın yirmi dokuzuncu günü ayın gün batımında havanın bulutlu olması veya başka bir sebepten dolayı görülmemesi veya ayın görülmesinde ihtilaf edilmesine şek günü denilir. Dolayısıyla Şaban ayının, Şaban’ın son günü ve Ramazan’ın ilk günü arasında olması durumunda Şaban’ın sonu hesap edilir ve o gün müstehap veya kaza orucuna niyet edilmesi caizdir. Ama o gün Ramazan ayı orucuna niyet edilmesi haramdır. Ramazan ayının sonu ve Şevval ayının birinci günü şek edilirse Ramazan ayının sonu hesap edilir ve oruç farzdır.
Şükür Secdesi: Allah-u Teâlâ’ya verdiği nimetler karşısında teşekkür etmek amacıyla alnı yere koymak.
T
Taklit: Müçtehidin fetvalarına göre amel etmek.
Taharet: 1. Necasetten temizlenmek. 2. Abdest veya gusül veya teyemmümle gerçekleşen içsel manevi temizlenme.
Tilavet Secdesi: Belirli ayetler okunduğunda veya duyulduğunda, Allah'ın büyüklüğü ve azameti karşısında yerine getirilen secdeye denir. Farz olan tilavet secdesinde aşağıdaki ayetlerden birisinin işitilmesiyle hemen secdeye gidilmelidir:
21’rinci cüz, Secde Suresi, 15’şinci ayet
24’düncü cüz, Fussilet Suresi, 37’dinci ayet
27’dinci cüz, Necm Suresi, Son ayet
30’zuncu cüz, Alak Suresi, Son Ayet.
Ö
Örf: Halkın genelinin âdeti, geleneği ve göreneği.
Özür: Vazifenin yerine getirilmemesinde kabul edilebilir delil.
V
Vâris: Ölen kimsenin malına şer’an sahip olan kimse.
Vasî: Yetkili; ölünün kendisinden sonra vasiyetini yerine getirmesini için tayin ettiği kimse; vesâyeti yüklenen şahıs; ölünün yetki sahibi olduğu kimseler hakkında, ölü tarafından onların işlerine bakmak üzere yetkili kılınan kim-se; bir peygamberin tayin etmesi üzere ölümünden sonra onun yerine geçen kimse.
Vasiyet: İnsanın, ölümünden sonraki işler hakkında bulunduğu tavsiyeler. Örneğin, bazı işlerin kendisi için yapılmasını istemesi, malının bir kısmının birilerine verilmesini söylemesi ve evladı gibi yetki sahibi olduğu kimseler hakkında, birini vasî tayin etmesi.
Vatan: İnsanın, kendine ikamet ve yaşamak yeri olarak seçtiği yer.
Vatandan Dönme (Yüz Çevirme): Vatanda ikamet etmeyi sürekli terk etmeye karar vermek.
Vekâlet: Vekil olma; bir kimseyi, kendisi için bir işi yapmakla vazifelendirmek.
Vekil: Başkası için bir işi yapmakla görevli olan kimse.
Veli: Çocuğun bakımı ve idaresi üzerinde olan, hâl ve hareketlerinden sorumlu bulunan kimse; şer’en çocuğun, delinin ve sefih insanın yetkilisi ve yöneticisi olan kimse; baba, büyük baba ve şer’î hâkim gibi.
Vitir Namazı: 8 rekât gece namazı ve 2 rekât şef' namazından sonra kılınan bir rekâtlık namaz.
Z
Zeval: Güneşin gün ortasından batıya doğru eğilmesi.
Zarurî Konular: Müslümanların dinin bir parçası olarak kabul ettikleri tartışma götürmeyen hükümler, namaz ve orucun farz olması gibi.
Zekât: Bir takım şartlarla belirli yerlerde kullanılması gereken malların (buğday gibi) bir kısmı.
Zekat-ı Fıtr: Yaklaşık üç kilo hububat veya üç kilo hububata denk gelen para olup Ramazan Bayramı akşamından bayram öğle vaktine kadar verilmesi farzdır.