İmam (ra) asil Muhammedi (sav) İslam'ın Bayraktarıdır
Bugün de dünyada zulüm ve zorbalığa karşı çıkan, fesat ve talancılığı kınayan İslam mevcuttur. Bu İslam, süper güçler, Amerika, siyonistler, sultacı karteller, fasit krallar ve müfsit yöneticiler buna karşıdırlar. Bizler, Asil İslam'ın bayraktarı ve aziz İmamın arkasında gerçek İslam sloganları attığımız zaman düşmanlar, güçler ve süper güçlerin bize karşı mevzileneceklerini biliyorduk. Asrısaadet döneminde di durum bundan ibaretti. Yahudiler. Münafıklar, kâfirler ve müşrikler Resulullah'ın Medinesi’nin çevresini kuşattıkları, Ahzap ve Handek savaşlarını çıkardıkları zaman gerçek müminler "Bu, Allah ve Resulünün bizlere vaadidir" dediler. Bu yeni bir olay değildir, Allah ve Resulü, kötülerin, şer insanların, fasid insanların bizlere karşı birleşeceklerini haber vermişlerdi. Bunun için onlar Allah Taala'nın vaadinin doğruluğunu görünce imanları daha bir güçlenmiş oldu. Gerçek İslam ortaya çıktığı her yerde, habis ve çirkef güçler ona karşı mevzilenseler de pak insanlar, mutahhar kalpler, saf ruhlar, pak fıtratlar tüm varlık ve güçleri ile onu savunmuşlardır. Niçin İmam Humeyni (ra.)in vefatında 10 milyon insan ülkenin dört bir yanından onun teşyi merasimine katıldı ve öylesine acıklı bir şekilde mateme büründüler? Niçin yüz milyonlarca insan dünyanın dört bir yanında bu aziz insanın vefatı için kedere bürünüyor ve matem tutuyorlar? Bunun cevabı tek bir kelimedir. O da İslam İçin… O büyük insanın bizzat kendisi bizlere şunu öğretmişti ki İslam için Allah Taala kalpleri İnkılâba, rehberliğe ve İran halkına yöneltti. Uzun yol kat etmeniz ve buraya gelmeniz için sizlerin ayak ve yüreklerinize güç veren şey zalime karşı teslim olmayan, mazlumların müdafisi ve asil İslam'dır. Yürekleri kendine çeken ve bir araya toplayan, yenilmez çok büyük bir güç oluşturan işte bu İslam'dır. Asıl sır burada yatmakta ve bizler onu layıkıyla idrak etmeli ve her zaman hatırımızda bulundurmalıyız. Fars, Hurmuzgan eyaletleriyle Kazvin ve Takistan şehirleri halkı ve din ulemasından bir grubu kabulde yaptığı konuşmadan ( 1368/4/21)
İmam Humeyni (ra)in açıkladığı büyük ülkü ve hedefler şunlardan ibaretti: Dünya müstekbirliği ile mücadele, "Doğuya da hayır Batıya da" çizgisinde kesin olarak itidal ve dengenin korunması, halkın tüm alanlarda gerçek manada bağımsızlığını kazanmasında ısrar, gerçek manada kendine yeterli olma, dini esaslar ve şeriatın korunmasına ısrar, vahdet ve dayanışmanın sağlanması, dünyanın mazlum ve Müslüman halklarına ilgi, İslami toplumda adaletin sağlanması, toplumun alt kesimi, mahrumları ve mustaz’afların sürekli ve sınırsız himaye altına alınması ve onlarla ilgilenilmesi. İmam (ra)in bu çizgiden sapmaksızın ve azimle hareketini sürdürdüğüne şahid olmuşuz. Bizler imam’ın hareketini, sahil amellerini ve yolunu takib etmeliyiz. Başbakan ve bakanlar kurulu’nun biatı merasiminde yapmış oldukları konuşmadan bir paragraf. (1368/3/17)
Hz. İmam Humeyni (ra.)in yol ve hareketinin sonuç ve bereketleri O, Musevi asa ve Yed-i Beyza ve Mustafavi beyan ve furkanla mazlumların kurtuluşu için azmeden, zamanın Firavunlarının tahtanı sallandıran ve mustaz’afların yüreğini umut nuruyla aydınlatan Ruhullah'tı. O, insanlara keramet, müminlere izzet, Müslümanlara güç ve azamet, maddi ve ruhsuz dünyaya maneviyyet, İslam dünyasına hareket, Allah yolu savaşçıları ve mücahitlerine şahamet ve şehadet kazandırmıştır. Putları kırdı, şirke bulaşmış inançları silip süpürdü, olgun, kâmil insan olup, Ali gibi yaşamak ve ismet, masumluk sınırlarının yakınına kadar ilerlemenin bir efsane olmadığını tüm insanlara aydınlattı. Güçlenerek, esaret zincirlerini kırmak ve sultacılarla karşı karşıya gelmenin mümkün olduğunu da tüm halklara anlattı. Basiret sahipleri hakkın yakınlığını onun simasında daha nurlu gördüler ve gerek hayatı ve gerekse vefatı sırasında başından yağan ilahi nimet ve lütfun tadını her kes tadılar. Duası kabul gördü ki sürekli diyordu:
: «الهى لم يزل برّک علىّ ايام حياتى، فلاتقطع برّک عنّى فى ممات .» “İlahi Lem Yezel Birike Ala Eyyame Hayati, Fela Takta birike anni fi mamati” İmam Humeyni (ra)in vefatının 40. Günü merasimleri sonrası İran halkına hitaben yayınladığı mesajdan (1368/4/23)
İmam hazretlerinin en büyük girişimlerinden biri, İslam’ı ihya etmekti. 200 yılı aşkın bir süredir sömürge güçleri İslam’ı unutturmaya çalışmakta. İngiltere başbakanlarından biri dünyanın sulta siyaset adamlarına hitaben yaptığı konuşmada İslam ülkelerinde İslam’ı münzevi etmeleri gerektiğini açıklamıştı! Ondan önce ve sonra da çok büyük masraflar yapılarak İslam dininin birinci aşamada insanların hayatından ve ikinci aşamada benlik ve zihinlerinden silinip atılmasına çalışıldı. Çünkü bu dinin, onların talancılık ve sömürüsü karşısında en büyük engel olduğunu çok iyi biliyorlardı. İmamımız İslam’ı yeniden ihya etti ve onu yeniden dünyanın siyasi arenasında ihya etti ve insanlara kazandırdı. İmam’ın ikinci büyük girişimi, Müslümanlara izzet ve şeref ruhunu yeniden kazandırmasıydı. İmam kendi hareketiyle birlikte İslam’ı sınırlı alanlar, üniversiteler ve kuru yorum olmaktan çıkararak, tüm Müslümanların dünyada yücelik duygusuna kapılmalarına sebep oldu. Müslümanların azınlıkta olduğu büyük bir ülke Müslümanlarından biri, İslam İnkılâbından önce Müslüman olduğunu hiçbir zaman alenileştirmediğini, o ülkenin gelenek ve adetlerine uygun yerel isimler taşıdıklarını, gerçi Müslüman ailelerin kendi evlatlarına İslami isimler verdiklerini ancak o isimleri alenileştirme cesaretini göstermediklerini ve utandıklarını, ancak İslam İnkılâbından sonra artık o ülkede halkın Müslüman olduklarını hiç çekinmeden, utanmadan dile getirdiklerini ve isimlerinin sorulduğunda hiç çekinmeden kendi İslami isimlerini söylediklerini belirtmekteydi. Nitekim İmam (ra)ın bu büyük girişimi sayesinde Müslümanlar dünyanın dört bir yanında artık gurur duyup, izzet hissetmekte ve kendilerinin Müslüman olmalarından iftihar duymaktalar. İmam’ın 3. Büyük girişimi, Müslümanlara İslam ümmeti olma duygusunu idrak ettirmesiydi. Bundan önce Müslümanlar açısından İslam ümmetinin bir anlamı yoktu veya ciddiye alınmıyordu. Bugün tüm Müslümanlar Asya’nın en ücra köşesinden Afrika’nın göbeğine kadar, tüm Ortadoğu, Avrupa ve Amerika’da “İslam Ümmeti” adında büyük bir toplumun bir parçası olduklarını hissetmekteler. İmam İslam ümmetine karşı bir nevi şuurluluk, bilinç duygusu oluşturdu ve bu duygu Dünya müstekbirliği karşısında İslam toplumlarının müdafaası yönünde çok önemli bir koz ve savunma aracı olmuştur. İmam (ra)in 4. Büyük girişimi, bölge ve dünyada en çirkef, bağımlı ve iğrenç bir yönetimin hayatına son vermesiydi. İran’da saltanat düzeninin yok edilmesi, bir insanın düşünüp hayal edebileceği çok önemli bir girişimdi. İran, sömürgeciliğin Ortadoğu ve Fars körfezindeki en önemli kalesiydi. Bu kale İmam Humeyni (ra) vasıtasıyla yıkıldı. İmam’ın 5. Önemli girişimi İslami temellere dayalı bir yönetim kurmasıydı ve böyle bir girişim daha önce Müslüman ve gayri Müslimlerin akıllarından dahi geçmiyordu ve imam mucizevari bu efsanevari düşünceyi hayata geçirdi, gerçekleştirdi. İmam’ın 6. Büyük girişimi dünyada İslami bir hareket oluşturmasıydı. İslam İnkılâbından önce ülkelerden birçoğunda bu cümleden İslam ülkelerinde hürriyet talep, huzursuz ve muhalif gruplar ve gençler sol eğilimli ideolojilerle mücadele alanında boy göstermekteydiler. Fakat İslam İnkılâbından sonra kurtuluş mücadelesi ve hareketlerinin temeli İslam oldu. Günümüzde İslam âleminin neresinde ve hangi noktasında her hangi bir kurtuluş hareketi baş gösteriyor ve müstekbirliğe karşı kıyam başlatılıyorsa ve hareket ve mücadelenin dayanağı İslami düşüncedir. İmam’ın 7. Büyük girişimi, Şia fıkhında yeni ufuk ve pencereler açmasıydı. Fakahatimizin çok önemli ve sağlam temelleri bulunmaktadır. Şia fıkhı, fıkıhların en sağlamlarından olup, çok sağlam ilke ve kaidelere dayanmaktadır. Nitekim aziz imamımız bu sağlam ve müstahkem fıkhı daha geniş manada ve cihanşümul bakışla kale aldı ve daha önce bizler için aydın olmayan fıkhın daha yeni boyutlarını bizlere aydınlattı. İmam’ın 8. Büyük girişimi, yöneticilerin ferdi ahlaki açısından yanlış inançları etkisiz kılmasıydı. Dünyamızda, toplulukların başında bulunan kimselerin özel ferdi ahlaka sahip olması kabul edilmişti. Mağrur olmak, rahat bir hayata sahip olmak, israfa dayalı bir yaşantı sürdürmek, bencillik ve benzer hususlar yönetim başında bulunanların sahip olabilecekleri sıfatlar olduğu hususu insanlar tarafından kabul edilmişti. Hatta devrimci yönetimlerde bile düne kadar çadırlarda ve gece kondular da yaşayan devrimciler iktidarı ele geçirir geçirmez yaşam tarzları değişmekte, yönetim anlayışları değişmekte ve başka yönetici ve sultanların takındığı tavır ve metotları örnek almaktaydılar! Biz yakından bu olaylara tanık olduk ve halkımız açısından da hayret edilecek bir husus değildir. Fakat imamımız bu yanlış düşünceyi değiştirdi ve bir halkın, hatta diğer Müslümanların sevilen liderinin zahidane bir yaşam tarzı olabileceğini, şatafatlı saraylar yerine küçük bir mescitte kendi ziyaretçilerini ağırlayabileceğini ve peygamberlerin giysisi, dili ve ahlakı ile halka karşı davranabileceğini gösterdi. Eğer yöneticiler ve hâkimlerin yürekleri marifet ve hakikat nuru ile aydınlanacak olursa, şatafat, israf, fazla sahip olmak, bencillik, mağrurluk ve istikbar onların yöneticiliği için gereklilik kazanmaz. O yüce insanın büyük mucizelerinden biri hem kendi yaşamlarında ve hem kurduğu yönetim içinde marifet ve hakikat nurunu tecelli ettirmesiydi. İmam’ın 9. büyük girişimi, İran halkı içerisinde gurur ve kendini kabul etme duygusunu oluşturmasıydı. Aziz kardeşler! Dikta ve ferdi yönetimler yıllar boyunca halkımızı zayıf, mustaz’af ve pısırık bir halk konumuna getirmişlerdi. Hâlbuki bu halk öyle bir halktı ki üstün yeteneklere ve hasletlere sahip olup, İslam sonrası tarih boyunca bunca bilimsel ve siyasi iftiharlara yaratmıştır. Yabancı güçler, (bir süre İngilizler, ardından Ruslar ve diğer Avrupa devletleri ve son olarak da Amerikalılar) halkımızı sürekli aşağılamışlardır. Halkımız da büyük işler yapma liyakatine ve yeteneğine sahip olamadığını kabullenip olmuştu. Ülkeyi kalkındıra bilemez, buluş ve icatta bulunamaz, başkaları ona efendilikte bulunması gerekir! Diye inandırılmıştı. Nitekim milli gurur ve iftiharı halkımız içinde yok etmişlerdi; fakat aziz imamımız, İran halkı içerisinde milli gurur ve iftiharı canlandırdı. Halkımız, Pehlevi yönetimi tarafından oluşturulup körüklenen yersiz nasyonalist duygulardan kendini kurtardığı an ise kendinde izzet ve kudret hissetti. Bugün halkımız doğu ve batı ve irticanın ortak komploları, onların el ele vermesinden korkmamakta ve zafiyet duygusuna kapılmamaktadır. Gençlerimiz kendi ülkelerini bizzat kendilerinin yapacaklarına inanıyorlar. Halkımız doğu ve batının kabadayılıkları ve baskıları karşısında mukavemet edecek güçte olduğunu hissetmekteler. İşte bu milli gururu, kendini kabullenmeyi, izzeti ve asil-gerçek iftiharları rahmetli imam Humeyni halkımızda ihya etmiştir. Son olarak İmam’ın 10.büyük girişimi, “Doğuya da hayır Batıya” da ameli ve mümkün olabilen bir prensip olduğunu ispatladı. Başkaları ya doğu veya batıdan birisine dayanmak ve bağımlı olmak gerektiğini zannediyorlardı. Ya bunun ekmeğini yiyip teşekkür etmek gerekirdi veya öbürünün… Bir halkın hem “Doğu”ya ve hem “Batı”ya hayır diyebileceğini, onlara karşı mukabele edebileceğini ve her geçen gün daha da güçlenerek kök salabileceğini düşünmüyordu. Fakat rahmetli imam Humeyni bu hususu ispatladı. 1368/4/23 Cuma namazı hutbesinden bir bölüm
İslami İran, Müslümanların büyük cihanşümul hareketlerinin merkez noktası İmam Humeyni (ra) Müslümanların izzet ve kuvveti
Ben bugün birkaç açık hakikati hatırlatmak istiyorum ve ardından bir sonuç İran halkı ve bir sonuç ta dünyanın tüm Müslüman halkları için almaya çalışacağım. İnsaf sahibi hiç kimsenin inkâr edemeyeceği ve her kesin kabul ettiği birinci gerçek şudur ki aziz imamımız, İslam ve Müslümanlara güç ve izzet kazandırdı. İslam düşmanları zayıf bir İslam’ı istiyorlardı. Onlar İslami insanların hayatından ve hatta zihin ve düşüncelerinden silip atmak istiyorlardı ve ne yazık ki bir ölçüye kadar da başarılı oldular. Bu iğrenç siyaset doğrultusunda bağımlı ve sapık yönetimler, müstekbirlik bu hususta dünya müstekbirliği ve İslam düşmanları ile tam bir uyum içindeydiler. Rahmetli İmam Humeyni İslam inkılâbı sayesinde Müslümanlara yeni bir coşku kazandırdı ve İslam’ı ihya etti. Bugün birçok ülkede İslam dini artık genç neslin, kıyam etmiş neslin ve aydınların tek arzusu ve ülküsü olmuştur. Bunun en bariz örneği aziz Filistin’dir. Yıllarca Filistin adına laflar edildi, söz söylendi, mücadele sürdürüldü, ama tüm bunlar başarısız sonuçlandı. Fakat bugün Filistin halkı İslam adına mücadelelerini sürdürüyor, mukavemet gösteriyorlar. Nitekim mücadele artık yöneticilerin, grupların, teşkilatların ve şahsiyetlerin elinden çıkmış, halk kitlelerinin içerisine uzamıştır. Böyle bir mücadele asla başarısız sonuçlanamaz, bu mücadele eğer halk kitlelerinin mücadelesi olarak devam ederse kesin sonunda galibiyete ulaşacak. Bu ise İslam’ın bereketi sayesinde olmuş ve imam Humeyni onun adını ihya etmiş, İslam vicdanını Müslümanlar içerisinde uyandırmıştır. Bugün Kuzey Afrika İslam ülkelerinde birçok grub İslam adına ve İslam devleti ve düzeni kurmak hedefi uğruna mücadele vermekteler, bu hususta önemli ilerlemeler de sağlamış durumdalar. İmam Humeyni’nin hareketinden öncesine kadar kim böyle bir meseleyi hattı aklının ucundan bile geçirebilirdi? İslam âleminin doğusunda ve batısında artık Müslümanlar uyanmışlardır. Avrupa ülkelerinde ve diğer gayri Müslim ülkelerdeki Müslüman azınlıklar artık kendilerinde üstün bir kimlik ve kişilik hissetmekteler. Müslümanlar içerisinde İslami kimlik ve hüviyet arkım ön plana çıkmıştır. İşte tüm bunlar İmam Humeyni (ra) ve onun liderliğindeki hareketin sayesinde tahakkuk bulmuştur. Mücadelede basiret ve sabır, İmam (ra) ve ümmetin başarısının sırrıdır İkinci hakikat şudur ki İmam Humeyni ve yiğit halkımızı bu büyük mücadelede başarıya ulaştıran husus basiret ve sabırdı, sabırla birlikte var olan direnişti. İmam Ali (as)ın buyurduğu gibi; «و لا يحمل هذا العلم الّا اهل البصر والصّبر» Yani bu ilmi basiret ve sabır ehlinden başka kimseler tahammül edemez” Bunun asıl nedeni ise bugün küfür ve şirkle mücadele safları tam belli değildir. Birçokları İslam’dan bahsediyorlar ama yalan söylüyorlar. Onların benimsedikleri İslam, müstekbirlik liderlerinin istediği İslam’dır. Birçokları insanların eşitliğinden sohbet etmiş ve halen etmekteler, yalan söylediler ve söylemekteler. Nitekim mevcut dönemde mücadele şartları oldukça zordur, hem müstekbirliğin zer ve tezvir gücünden dolayı ve hem müstekbirlik ve uşaklarının nifakı ve yalancılıkları saptırmadaki üstün yeteneğinden dolayı. Basiretsiz insanlar çok çabuk aldanıyorlar, günümüzde bile dünyada çok çabuk aldanan, düşmanı tanımayan ve hangi safta olmaları gerektiğini tespit edemeyen insanlar var. İran’da aziz imam (ra) sabır ve mukavemetle birlikte olan halkın basireti sayesinde bu yolu kat etti ve başarıyı yakaladı. İmamın kendisi halktaki bu basiret ve sabrın oluşmasında çok büyük bir katkısı olmuştur. Dünyanın neresinde her hangi bir mücadele başlıyorsa merhametli bir insan halk kitlelerin kurtuluşu için hareket ediyor ancak şunu bilmelidir ki bu yol ancak akıllıca hareket etmek, basiretli davranmak, sabır ve direnişle mümkün olabilir, bunun aksi düşünülemez. 3. Hakikat şudur ki gerek Müslüman, mustaz’af ve mahrum kitleler olsun ve gerekse müstekbirlik kampındakiler olsun tüm dünya bugün mevcut olan İslami ülküler doğrultusundaki hareketin ana çekirdeğinin İran İslam Cumhuriyeti olduğunu kabul etmişlerdir, nitekim ilk etapta tüm düşmanlıklar bizlere yöneliktir, samimi ve zahirde dostane sözler arasından düşmanlık ve kin belirtilerini açıkça görmekteyiz. Müstekbirlik güçlerin İran İslam Cumhuriyetine, yüce imama ve siz halka ne kadar düşman olduğunu çok iyi biliyoruz. Düşman onu canlı, dinamik bildiği için İran İslam Cumhuriyetine karşı düşmanlığından en ufak bir şey azalmadı. Eğer düşman’ın propaganda borazanları, müstekbirlik kamp ve İmam’ın düşmanları onun öldüğünü ve artık her şeyin bittiğini zannetmiş olsalardı, imamın vefatından iki yıl geçmesine rağmen onun şahsına ve adına karşı bunca düşmanlık yapmazlardı. Bugün halen bu düşmanlıklarını sürdürüyorlar. İslami İran, İmam’ın İran’ı, İnkılâbın İran’ı dünya Müslümanlarının evrensel hareketinin ana merkezi ve eksenidir ve bu ölçüde de düşmanlıkların da ana mihveridir. Bu durum ise bizleri üzeceğine bilakis daha da mutlu etmektedir, bizleri dehşete düşüreceğine daha da umutlu etmektedir. Çünkü bizlerin ne kadar güçlü olduğumuzu, halen düşmanların, talancıların, hırsızların ve müstekbirlerin çıkarları karşısında en büyük tehdit ve tehlike sayıldığımız konusunda bizlere güvence vermekte ve ülke ve toplumun kalkınması, inkılâbın ilerlemesi yolunda izlemekte olduğumuz yolun ne kadar doğru ve isabetli olduğunu göstermektedir. Bizler eğer insanlık düşmanlarının çıkarları aleyhindeki veya inkılab ve ülkenin çıkarları doğrultusundaki hareketimizde yanlış bir istikamete sapmış olsaydık kesin düşman şimdiki kadar bize karşı düşmanlıkta bulunmazdı. Bugün dünyadaki tüm propagandalar muhtelif şekilleriyle bize karşıdır. Bazı radyo ve propaganda organı alenen bizlere küfretmeyebilirler ama bu onların dost olduklarına gerekçe sayılamaz. Bize karşı alenen küfretmelerinin dünya halklarının yüreğini daha fazla bize yönelteceğini bildikleri için alenen düşmanlık edip küfretme yerine iftirada bulunuyorlar, bizlere karşı hoşgörülü oldukları ve bizleri de kendilerine karşı hoşgörülü olmaya çaba gösteriyorlar. Bu da onların hile ve entrikalarından bir diğeridir. Rahmetli İmam Humeyni’nin ikinci vefat yıl dönümü töreninde yaptığı konuşmanın bir bölümü (1370/3/14)
İnkılâbın Öğretmeni İmam (ra): “Başarabiliriz” İslam İnkılâbından sonra, İnkılab ve İnkılâbın muallimi (İmam Humeyni) kendimizin yapabileceğimizi, kendimizin çaba harcayabileceğimizi, kendimizin imal edebileceğimizi, kendi kültürümüzü, üretim ve tüketim kaideleri bizzat kendimizin ortaya çıkarabileceğimizi ve tüm bunları yapım ve onarım döneminde hayata geçirmemiz gerektiğini bizlere bizzat öğretti. Biz hiçbir zaman başkalarının kazanımlarını geri çevirmeyiz. Kimin ne kazanımı varsa, gerek ilim dalında, gerek imkanat dalında, gerek teknoloji ve gerekse mevcut teknik olanaklar dalında olsun mümkün olduğu surette onların tümünü kendi hedeflerimiz doğrultusunda hizmete sokma hususunda bir an dahi olsa tereddüt etmeyiz. Tüm bunları ülke içindeki yeteneklerin gelişip büyümesi yolunda bir araç, köprü edinmeliyiz. Ülke içinde nerede bir üretimde bulunursak yerli malını dış ürünlere tercih etmeliyiz. Ülke içinde üretilen her ürün yabancı benzerlerine oranla bizim için daha hayırlı ve mübarektir… Petrol bakanlığı çalışanları ve uzmanlarına hitaben yaptığı konuşmadan bir paragraf (1370/9/12)
Aziz imamımızın büyük ve emsalsiz hünerlerinden biri İslam’ı içine sürüklendiği gariplikten kurtarmasıydı. Müslümanlar hatta kendi evlerinde ve şehirlerinde bile gariplerdi. İslam hatta kendi vatanında bile garipti. İslam düşmanları fesad ve ilhad kültürü, tağuti düzenler sayesinde Müslümanların hatta kendilerini düşünme imkânını bile ellerinden almışlardı. Böyle bir şartta aziz imamımız, peygamberler sülalesinden olan o şahıs ve Allah’ın gücünün zamanımızdaki eli bu gurbet tozunu İslam’ın çehresinden silip attı. İmam Humeyni (ra)in vefatının ikinci yıl merasimine katılan yabancı konuklara hitaben yaptığı konuşmadan (1370/3/15)
Hürriyet ve Bağımsızlık Maneviyat ve Ahlakla iç içe Aziz imamımızın en büyük hünerlerinden bir diğeri inkılab için çok güçlü bir çerçeve oluşturması ve inkılâbın egemen siyasi akımlar ve güçler tarafından eritilip yutulmasına imkân vermedi. “Doğuya da hayır Batıya da – İslam Cumhuriyeti” sloganı veya “İstiklal-Hürriyet-İslam Cumhuriyeti” sloganının anlamı şuydu ki bu inkılab sağlam ve dayanıklı ilke ve temeller üzerine kurulu olup, o günün doğu kampına egemen sosyalizm kampından uzak olduğu gibi batı kampının kapitalizm liberal ilkelerine de bağlı değildi. Doğu ve batının bu inkılâba karşı düşmanlık içinde olmasının başlıca sebebi de bu meseledir. Bu inkılâp sağlam temeller üzerine kurulmuştur, adaletin icrasını esas aldığı gibi halklara hürriyet ve özgürlüğü, maneviyat ve ahlakı ilke edinmesi de en önemli değerlerindendi.. Bu inkılab, adalet istemi, hürriyet istemi, halk demokrasisi, maneviyat ve ahlak birikiminden oluşmaktadır. İmam Humeyni (ra)in türbesi ziyaretçilerine hitaben yaptığı konuşmadan (1381/3/14)
İmam (ra) ve İslam’ın unutulmuş hakikatlerinin ihyası Rahmetli İmam Humeyni’nin İslam dünyası çapında gerçekleştirdiği önemli bir girişimi, İslam’ın siyasal ve sosyal boyutunu hayata geçirmesiydi. Sömürü, İslam ülkelerine girdiği günden beri, sömürgeci ve sultacı güçlerin tüm çabaları, İslam adalet ve sosyal boyutlarını, adalet istemini, hürriyet istemini, istiklal istemini etkisiz hale getirmekti. Sömürgeci güçler kendi istilalarını İslam âlemine daha fazla yaymak amacıyla, İslam’ın siyasi boyutunu İslam’dan ayırmaya, olaylar karşısında teslim olabilecek, işgalcilik karşısında teslim olabilecek ve güçlü ve zalim düşman karşısında teslim olabilecek bir İslam’ın toplumlara yerleştirmeye mecbur hissediyorlardı kendilerini. Fakat İmam, unutulmuş İslam’ın gerçeklerini ihya etti., İslam’ın adalet istemini elle üzerinde ihya etti ve İslam’ın ayrımcılık. Sınıfsal ihtilaf ve toplumun üst tabakasına karşı muhalefetini alenileştirdi. Rahmetli İmam Humeyni ilk günden ömrünün son gününe kadar toplum’un mustaz’af, mahrum ve yalın ayak kesimine dayandı. İslam düzeninin kuruluşunun ilk günlerinde ve İslam nizamının liderliği makamında bulunduğu 10 yıl boyunca defalarca sorumlulara, bizlere zayıfların durumunu dikkatte bulundurmamız tavsiyesinde bulunmaktaydı. Diyordu ki sizler yalın ayak sınıfa borçlusunuz. Azizlerim! Yüce İran halkı! Nerede ve hangi hususta bizler imam (ra)in bu tavsiyelerine riayet ettiysek, programlarımızda, yasamalarımızda, icra işlerinde atama ve azillerimizde bu nasihatlere amel ettiysek zafer de bizlere kısmet oldu… Halkla ilgili olarak İmam’ın en önemli teşebbüsü şuydu ki Merdomsalari (halk demokrasisi) mefhumunu, batılı demokrasi tasarımcıları ve onların piyonlarının elde etmek istedikleri hedef ve amaçlardan bütünüyle uzaklaştırdı. Onların asıl amacı dindarlığın halk demokrasisi ile bağdaşmadığını telkin etmeye çalışıyorlardı. Fakat imam bu batıl mefhumu çürüttü ve halk demokrasisini yani İslam Cumhuriyetini dünyada gündeme getirdi. İmam lafla da yetinmedi ve fikri istidlalle da sınırlı kalmayarak pratikte bunu hayata geçirdi. İmam Humeyni’nin 14. vefat Yıl dönümündeki konuşmasından (1382/3/14)
Rahmetli İmam Humeyni'nin yol ve çizgisi karşısında bizlerin vazifesi İnkılab'ın pusudaki yara almış düşmanları yıllardır böyle bir günü beklemekteydiler ve şimdi güneşin batışını beklemekte olan yarasalar gibi kendi iğrenç ve uğursuz hedeflerini hayata geçirmek istemekteler. Gerçi şu günlerde bir yanardağ gibi ülkenin fezasını ısıtan halkın kutsal duyguları tufanı, gerek ülke içindeki fitnecilere ve gerekse ülke dışındaki kinci düşmanlara her hangi bir şetarette bulunma fırsatı vermeyecek ve rahmetli İmam Humeyni'nin en değerli mirası olan kutsal İran İslam Cumhuriyeti düzeni aleyhindeki her türlü hareketi ateşe çekecektir aynı zamanda halkın şuur ve hazırlık içinde olması, kuşkulu kıpırdanışlar karşısında duyarlı bulunması ve her zaman sahnede hazır bulunması günümüzde genel farzlardan biridir. İslam İnkılâbının zafere ulaştığı andan şimdiye kadar dünya müstekbirliği hiçbir zaman İran İslam Cumhuriyetini zayıflatma ve yok etme hevesinden vazgeçmemiş ve bu doğrultuda mümkün olan her türlü yola başvurmuştur. İran İslam Cumhuriyeti halkı ve yetkilileri kendi İslami ilkeleri, milli izzet ve bağımsızlıklarına bağlı oldukları müddetçe bu niyetlerini de koruyacaklardır. Ancak Allah Taala'nın yardımı ve fazlıyla ve tarih ve yaratılışın kuralları gereğince İran halkının direniş ve azmi karşısında düşman hiçbir başarıya ulaşamayacak, hile ve entrikası neticesiz sonuçlanacak ve Allah Taala'nın iradesiyle inşallah bundan sonra da böyle olacak. Nitekim ben, tüm kitleler ve toplum fertlerinden düşmanın komploları karşısında uyanık olmayı kendileri için bir inkılabi farz kabul etmelerini ve düşmanın iğrenç niyetini tespit edip dünya çapında siyasi ve propaganda tavırlarını ve ekonomik alanda baskı uygulamak amacıyla ortaya attıkları şayiaları etkisiz bırakmalarını isterim. Şunu biliniz ki uyanık olup şuurlu davranmanız durumunda düşman'ın tüm komploları etkisiz kalır ve zafer İran halkına ait olur. Aziz ve yüce liderimiz İmam Humeyni'nin de defalarca belirttiği ve siyasi-ilahi vasiyetnamesinde de ona değindiği gibi, halkımızın birlik ve bütünlüğü İslam İnkılâbı’nın başarı sırrıydı. Öyle ki İnkılâbın halen devam etmesi, bekası ve selametinin de asıl sırrıdır. Halkın birbirine zıt grup ve teşkilatlara bölünmesi, mantık dışı duygu ve küçük çaplı anlaşmazlıkların büyütülmesi ve halkımızın ortak inanç yönünü teşkil edin temel ilkelerin unutulması veya ikinci plana itilmesi, düşman'ın varlığının dikkate alınmaması ve ondan kaynaklanacak telafisi imkânsız tehlikeler. Kendi kaybolmuş haklarını yeniden ihya etmek ve yabancılara bağımlılıktan kurtulmak isteyen bir halk için en büyük faciadır. İslam İnkılâbı Liderinin İmam Humeyni(ra)i anmak için yayınladığı mesajdan bir paragraf (1368/3/18)
İmam Humeyni(ra.)a vefakârlık ve onun çizgisinde hareket etmek
Eğer bizler imam (ra)'ı seviyorsak (elbette böyledir ve hiç kimse İran halkının İmam Sadık'a olan aşk ve sevgisinden tereddüt etmemektedir) onun yol ve vermiş olduğu dersi hayatta tutmalıyız, hedeflerini İnkılâbın gerçek hedefleri olarak kabul etmeli ve bu hedefler doğrultusunda hareket etmeleri ve kendimizden başka hedefler üretmeyelim. İmam Humeyni (ra)'in hedefleri aydın ve bellidir ve fazla çabaya gerek yoktur. Allah Taala öyle mukadder etmiştir ki yolun yarısında sahil kulu bu yükü başka birine devretsin ve melekuti A'laya kavuşsun ve kendi hariminde sükûnete ulaşsın. Bu yükün yerde kalmasına biz izin vermeyeceğiz. Büyük Küçük Tüm toplum fertleri, yetkililer ve elinde bir sorumluluğu bulunan her kes şu hususu kendi önceliğine alıp, imam’ın yolunu devam ettireceğine dair ant içmeli, ahitte bulunmalıdır. İmam’ın hedefleri çizgisinde hareket etmelidir. Bu durumda imama karşı aşkımız, muhabbetimiz, sevgimiz ve müritliğimiz hakikate kavuşmuş olacak. Aksu takdirde onun ayrılığında ağlayıp, baş ve göğsümüze vuracak olur da onun takib ettiği yolu aksi istikamette izlersek, bizin ona karşı sevgi, ilgi, muhabbet ve bağlılığımız da gerçekçi olmayacak. Bağlılık demek, aynı onun çizgisi ve hedefi istikametinde hareket etmek ve sapmamak demektir. İslam İnkılâbı devrim komiteleri komutanları ve üyelerine hitaben yaptığı konuşmadan ( 1368/3/18)
İslam’ın, Kur’an'ın ve Müslümanların izzetinin yolu olan İmam Humeyni’nin (kuddise sırruh) yoluna takib edeceğimize dair Allah (cc) ile ahitleşmiş bulunuyoruz. “Doğruya da hayır Batıya da”, “Mustaz’afları ve mazlumları müdafaa”, “İslam ümmetinin hareketi ve vahdetini müdafaa”, “dünya seviyesinde Müslümanların ikilik ve anlaşmazlık unsurlarına galebe çalmak, mahrum ve yalınayak kitlelerin taraftarlıklarına dayanmak, ülke içinde ülkenin kalkınması için gerekli olan tüm imkânların kullanılması siyaseti, programlarımızın temel çizgi ve ilkelerini oluşturuyor.. Tüm bunlardan asıl amaç ise İslam’ın yeniden ihyası ve Kur’anı Kerim’e geri dönüştür ve biz bir kıl kadar dahi bu hedefimizden geri adım atmayacağız. Beyt’ullah’ıl Haram Hacılarına hitaben yayınladığı mesajdan bir bölüm (1368/4/14)
İmam Humeyni (ra)in Ümmete dersi: Allah’a bağlanmak, halkın İslam’a imanı ve Vahdet İmam Humeyni (ra)ın vasiyetnamesinde bir cümle var ki asla onu unutmamalıyız. Diyor ki, “İnkılâbı zafere ulaştıran faktör, kuşkusuz inkılâbın devamlılığını da sağlayacaktır”. Yani Allah’a dayanmak, halkın İslam’a olan imanı, İslami ve ilahi vazifelerini yerine getirmedeki kesin kararlılıkları ve söz biriliği, vahdet İslam İnkılâbının zafere ulaşmasındaki ve devamlılığındaki asıl sırdır. Bu halkımıza daimi bir ibret ve derstir. Bugün ülkemize vahdet, samimiyet ve genel bir coşku ve sefanın hâkim olduğunu görüyoruz. Bu çok büyük bir olay olup, rahmetli İmam Humeyni’nin ruhunun bereketlerindendir. O yüce ilahi insanın ihlâsı, vefatından sonra da toplumumuzun atmosferi üzerinde etkisini sürdürmekte, yürekleri birbiriyle menus etmekte ve halk içerisindeki bağları güçlendirmektedir.. Siz halk içerisindeki söz birliği ve birlik, sizinle yetkililer arasında sağlanan güçlü bağlılığa tüm dünya şahit olmuş ve düşmanların umutsuzluğuna vesile olmuştur. 1979 yılında İmam Humeyni’nin ülke sahnesine adım atmasıyla inkılab daha bir taravet, canlılık kazandı ve meyvesini verdi. Bu da Allah Taala’nın imama olan bir lütfüydü ki bu bereketleri vücudunda var etmişti. Onun pak ruhu da vefatı ve melekuti urucunda bile bu ilahi lütuf ve bereketlere mahzardı ve vefatı anında bile onun pak ruhu İslam İnkılâbının ilk günkü gibi canlı, dinamik olmasına ve yeniden meyve vermesine sebep oldu. Bu ise düşmanları her zamankinden daha fazla dehşete düşürdü ve umutsuzluğa kaptırdı. Bugün bizler İmam(ra)in bereketi sayesinde dünya karşısında daha bir kudret ve iktidarla konuşabiliriz. Dünyada hiç kimse İran İslam Cumhuriyetinin az bile olsa terdik ve korkuya kapıldığı hissine kapılmamalı. Allah Taala’nın lütfü sayesinde bizler kendi içişlerimizi tam bir kudret ve kararlılıkla. Kendi nefsimize olan güvenle ilerleteceğiz, dış ilişkileri ilkelerimizin izin verdiği ölçüde, İslam’ın, Müslümanların, İran halkının ve İslam Cumhuriyeti ve inkılâbının çıkarları doğrultusunda tam bir kararlılıkla sürdüreceğiz. İmam Humeyni (ra)in defalarca önemle vurguladığı şu hususu dikkatten uzak tutmayın ki tüm zafer ve başarılar sırrı, vahdeti kelime ve sahnede hazır bulunmadır. Halkın birliği ve sahnedeki huzuru olmasaydı İran halkı kesin başarılı bir adım atamazdı. Eğer tüm halk fertleri bu sırrı keşfedip, hayata geçirirlerse o zaman kesin Allah Taala’da onlara yardımda bulunacaktır ve bu Allah Taala’nın vaadidir ki Kur’anı Kerim’de buyuruyor: والّذين جاهدوا فينا لنهدينّهم سبلنا»، «من کان للَّه کان اللَّه له “Bizim için savaşanları yollarımıza sevk ederiz biz ve şüphe yok ki Allah, elbette berâberdir iyilik edenlerle.” (Ankebut – 69)
Evet, bunlar hakkın sadık ve kesin vaadidir. Elhamdülillah Allah İran halkıyla birliktedir ve o yüce, emsalsiz liderin varlığı kuşkusuz bizler için çok büyük bir nimet olmuştur. Bugün de onun fikir ve nasihatleri aramızda çok önemli bir nimettir ve onların kadrini bilmeliyiz. İnşallah onlara amel ederiz. Huzistan halkı, yetkilileri ve ulemasından bir gruba hitaben yaptığı konuşmadan bir bölüm ( 1368/4/21)
İmam’ın derslerini gözden geçirme ve hakkında düşünme gerekliliği İmam Humeyni (ra)in ilk öğrencileri ve en eski talebeleri olan bizlerin en önemli vazifesi o büyük imamın derslerini yeniden gözden geçirmektir. Tüm dünyayı etkisi altına alan İslam İnkılâbı liderinin üstün kişiliği ve parlak cevheri onun derslerinde, konuşmalarında ve nasihatlerinde açıkça gözükmektedir. Elbette bizlerin tümü o hazretin kişiliğinin tüm boyutlarını tam olarak tanıyamamışız ve abartısız olarak söylemek gerekirse o büyük insanın ruhunun derinlikleri tüm boyutuyla bizlere aydın değildir. Bizler yakından olaylara tanık oluyorduk. Ve olayları bu kadar yakından takib eden kimselerin tüm parçaları bir arada toplayarak sonuç çıkarma gücüne sahib değiller. Bu hususta gerekli düşünme ve olayları detaylı irdelemeye gerek var. Bu ise o kadar kolay bir iş değil, ancak İmam’ın konuşmaları, açıklamaları bizler için çok büyük bir derstir ve ders ise bizlerin imkânımız dâhilindedir. İmam’ın vermiş olduğu dersler üzerinde düşünmek bizleri o hazretin üstün kişiliğinin derinliklerini daha fazla tanımamıza sebep olabilir. Bu dersleri ise birkaç cümlede özetlemek mümkün değil, her bir zaman diliminde ve meydana gelen her bir olayda bu derslerden her hangi biri bizler için yol gösterici ve olayın çözümü olabilir. Bugün dünyada ülkemiz için ve İran halkı için oluşan özel şartlar karşısında İmam Humeyni (ra)in bizlere dersi halkımız içerisinde ilahi irade sayesinde oluşan vahdeti kelime ve birliğin kadrini bilmemizdir. Halkımızın yürekleri bugün İnkılâbın ilk on yıl içindeki birlikteliğinden daha da yakındır birbirlerine. Bu ise rahmetli İmam Humeyni'nin o yüce melekuti ruhunun bereketleri sayesindedir. Zencan, Nehavend ve Kaşmer eyaletleri halkı, yetkilileri ve ulemasından muhtelif kitlelere hitaben yapmış olduğu konuşmadan (1368/4/15)
Ben burada İmam (ra)in siyasi mektebi üzerinde vurgu yapmak istiyorum. İmam’ın siyasi mektebi İmam (ra)in kişiliğinden ayrı düşünülemez. İmam’ın başarı sırrı halklara sunduğu mekteb ve ideolojideydi ve o mektebi bir düzen olarak tüm dünya halkları gözü önünde sergilemeyi başardı. Elbette büyük İslam İnkılâbımız halk tarafından zafere ulaştırıldı ve İran halkı kendi üstün yetenek ve gücünün derinliklerini sergiledi, fakat bu halk imam ve onun siyasi mektebi, inancı olmaksızın böyle büyük bir olayı tahakkuk ettirmeye muktedir değildi. İmam’ın siyasi mektebi öyle bir alan açıyor ki onun kapsama alanı hatta İslam nizamının kurulması alanından da geniştir. İmam tarafından gündeme getirtilen ve onun uğruna mücadele verdiği siyasi mektep, beşeriyet ve tüm dünya için yeni bir söz beraberinde getirmiştir. İnsanlığa yeni bir yol ileri sürmüştür. Bu mektepte öyle şeyler mevcuttur ki insanlık onlara susamıştır, bunun için de eskimiyor. İmam’ı tarihe ve geçmişlere ait bir kişilik olarak tanımlamaya çalışanlar bu girişimlerinde başarılı olamayacaklar. İmam kendi siyasi mektebinde canlı ve dinamiktir, bu siyasi mektep hayatta olduğu sürece, İslam ümmeti içerisinde hatta tüm insanlık içerisinde İmam’ın huzuru ve varlığı da çok büyük ve kalıcı eserleri, etkileri beraberinde getirmeye devam edecektir. İmam (ra)ın mektebinin bazı özellikleri var ve ben burada bu özelliklerden bazılarını açıklamaya çalışacağım. Bu özelliklerden biri İmam’ın mektebinde, maneviyyet siyasetle iç içedir. İmam’ın siyasi mektebinde maneviyat siyasetten ayrı değildir; siyaset ve irfan, siyaset ve ahlak… Kendi siyasi mektebinin tecessümü olan imam Humeyni, siyaset ve maneviyatı bir arada bulunduruyordu. Hatta siyasi mücadelede imam’ın davranışlarında asıl ağırlığı maneviyat oluşturuyordu. İmam’ın tüm davranış ve tutumları Allah ve maneviyat eksenliydi. İmam, hak Taala'nın teşrii iradesine inancı vardı ve onun tekvini iradesine güveniyordu. İlahi şeriatın tahakkuku uğrunda hareket eden, mücadele sürdüren kimsenin Allah’ın yaratılış fıtratı ve sünnetini yerine getirdiğine inanıyordu. Şu ayeti tüm benliği ile kabul etmişti ki Allah Taala buyuruyor: «وللَّه جنود السّماوات و الأرض و کان اللَّه عزيزاً حکيما» “Ve Allah'ındır göklerin ve yeryüzünün orduları ve Allah, üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir.” (Fetih Suresi – 7) İmam şeriat kanunlarını kendi hareketinin merkezi kabul ediyordu. Ülkenin kurtuluşu ve halkın saadeti için İmam’ın hareketi İslam şeriatının hidayeti esasına göreydi. Nitekim “ilahi mükellefiyet” imam açısından mutluluğun sırrıydı. İkinci Özellik: Halkın rolüne sarsılmaz inancıydı. İmam’ın siyasi mektebinde insan hüviyeti hem keramet sahibi ve değerlidir ve hem güçlü ve yapıcı. İmam’ın siyasi mektebindeki üçüncü özellik bu mektebin uluslar arası ve dünya bakış tarzıdır. İmam’ın konuşmalarında ve siyasi hedeflerinde muhatabı insanlıktır, sadece İran halkı değil. İran halkı bu mesajı can kulağıyla işitti, üzerinde durdu, onun için mücadele verdi ve kendi izzet ve bağımsızlığını elde etmeyi başardı. Fakat bu mesajın muhatabı tüm insanlıktır ve imam Humeyni’nin siyasi mektebi bu hayır, bağımsızlık, izzet ve imanı tüm İslam ümmeti ve tüm insanlık için istemekte. Bu Müslüman bir insanın üzerinde var olan bir vazifedir. İmam’ın, kendileri için evrensel bir görev zanneden kimselerle farkı şudur ki imam’ın siyasi mektebi, top, tank, silah ve işkence vasıtasıyla insanları belli bir çizgiye getirmek, belli bir düşünceyi kabullendirmek istemiyor. Amerikalılar da kendilerinin vazife taşıdıklarını, dünyada insan hakları ve demokrasiyi egemen kılmak istediklerini iddia ediyorlar. Fakat onların bu husustaki metodu Hiroşima’da atom bombası kullanmaktan geçer. Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde top, tank, savaş ve askeri darbelerden geçer. Bugün de Ortadoğu’da bunca dalavere, zulüm ve cinayette bulunuyor. Bununla birlikte sözde insan hakları ve dünya vazifesini yaymaya çalışıyor. İslam’ın siyasi mektebi, kendi yeni düşünce ve tasarısını insanın zihin ortamında bırakıyor ve bu bahar nesimi gibi, çiçeklerin ıtrı gibi her taraf yayılıyor. Değerlerin korunması aziz imamımızın siyasi mektebinin bir diğer özelliğidir ve imam velayeti fakih’in beyanında bu mevzuyu açıklığa kavuşturmuştur. İslam İnkılâbının ilk gününden itibaren birçokları “Veleyeti Fakih” meselesini saptırmak istediler ve bugün de düşmanların meczup yaygaracılarının bu husustaki sözleri o zamandan kalmadır ve bugüne has bir olay değil. İlk baştan beri bu akımlar söz konusu propagandaları yapmaktaydılar. İmam Humeyni’nin siyasi mektebinin özelliklerinden belirtmek istediğim son husus ise “Sosyal Adalet” meselesidir. Sosyal adalet, İmam Humeyni’nin siyasal mektebinin en bariz ve önemli özelliklerindendir. Tüm devlet programlarında, yasama işlerinde, yürütmede ve yargıda sosyal adalet mevzuu ve sınıfsal ayrımların giderilmesi meselesi dikkate alınmalıdır. Rahmetli İmam Humeyni’nin 15. vefat Yıl dönümü törenindeki konuşmasından (1383/3/14)