Hac, mukaddes şeriat ıstılahında özel amellerin bütünü olup İslam'ın temel şartlarından birisi sayılır. Nitekim İmam Bakır'dan (a.s) gelen bir rivayette şöyle buyrulmuştur: "İslam beş temel üzerine bina edilmiştir: Namaz, zekât, oruç, hac ve velayet."[1]
Haccın ister farz isterse müstehap olsun pek çok fazileti vardır ve haccın faziletine dair Peygamber Ekrem (s.a.a) ve onun Mutahhar Ehlibeyt'inden (s.a) pek çok rivayet nakledilmiştir. İmam Sadık (s.a) şöyle buyurur:
"Hac ve umre amellerini yerine getirenler Allah'ın yolcularıdır; O'ndan isterlerse O, onların istediğini verir, O'nu isterlerse O, onları cevapsız bırakmaz, şefaat etmek isterlerse O, onların şefaatini kabul eder, sessiz kaldıkları zaman (hac ve umrede) harcadıkları her bir dirhem karşılığında bir milyon dirhem karşılık alırlar."[2]
Mesele 1- Hac, dinin gereklerinden sayılır ve farz olması, Kitap ve sünnette pek çok delille ispat edilmiş-tir. Hac şartlarına haiz olup farz olduğunu bilen kimse, haccı terk etmesi durumunda büyük günah işlemiştir.
Allah Teâlâ Kurân-ı Kerim'de şöyle buyurur:
"Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculu-ğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakkı tanınmazsa), şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey O'na muhtaçtır.)"[1]
İmam Sadık'tan (a.s)şöyle rivayet edilmiştir: "Bir kimse kendisini zorda bırakacak bir ihtiyacı olma-dığı veya ağır bir hastalığa yakalanmadığı ya da zalim bir padişah onu hacdan alı koymadığı halde hacca gitmeden ölürse, bu kimse ya Yahudi veya Nasranî olarak ölmelidir."[2]