İslam İnkılabı Rehberi Bürosu Resmi Sitesi

İslam İnkılabı Rehberinin İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu Deniz Kuvvetleri Komutan ve Personeli ve Ailelerine Hitaben Konuşmasının Tam Metni:

Bismillahirrahmanirrahim

 Alemlerin rabbi Allah’a (cc) hamd olsun

و الحمدلله ربّ العالمین و الصّلاة و السّلام علی سیّدنا محمّد و آله الطّاهرین.

Seyidimiz Muhammed ve onun pak ehli beytine salat ve selam olsun

Azizlerim! Aziz kardeşlerim, aziz bacılarım ve değerli aileler çok hoş geldiniz.

Kararlı simalarınız ve azim, irade ve imanınız ülkenin milli servetini oluşturmakta; hem bu mümin insanlar ve hem de sağlam kalplar ve hedefleriniz. Hiçbir ülkede liyakatli ve profesyonel büyük insani güçten daha üstün bir güç ve servet düşünülemez. Bu günler çok önemli günlerdir, hem acayip mübahile olayının yıl dönümüdür, hem "Hel Ata" suresinin nazil olduğu dönemdir, hem Muharrem ayı yaklaşmakta, hem bölgenin konumu açısından ve bölgede vuku bulan olayların kritik oluşu bakımından önemli günlerdir, çok önemli bir dönemdir.

İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu Deniz Kuvvetleri hakkında önemli olan husus, inkılap evlatları ve inkılap güçlerinin denizde varlıkları meselesidir. Bu çok kritik ve önemli bir husustur. Güvenlik bir halkın tüm kalkınmasının temelini oluşturmakta. Güvenlik olmazsa ne ekonomi olur, ne kültür olur, ne özel saadet ve ne de toplum halkının genel saadeti söz konusu olur. Güçlerin, halkların bir denizde var oluşu önemli bir olay sayılmaz, bu olay, alışıldık bir olaydır. Denize komşu olan ve kıyısı bulunan bir ülke kendi çevresindeki denize güvenlik kazandıramazsa, gerçekte kendi iç güvenlik erkanını temin edememiş demektir. Nitekim denizin güvenliği çok önemlidir. Gençlerimiz İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu çatısı altında bu konuda çalışmaları olmuştur, değerli ve güzide hizmetleri olmuştur. Bunlar, İslam İnkılâbından sonraki kritik tarih sürecinde göz ardı edilmemelidir.

Şu anda muhterem ailelerin  güney bölgesinde var olması o büyük ve cihatvari girişimlerden biridir. Benim bunu saygıdeğer ailelerin huzurunda belirtmem gerekir. Sepah’ın deniz kuvvetleri, Benderabbas’da kıyılarda ve çetin bölgelerde konuşlanıyorsa ve onların aileleri de o bölgelerde bu çetinlikleri tahammül ediyorlarsa bu çok değerlidir. Bu, insanın kolayca geçebileceği bir mevzu değil.

Güney bölgesinin kendisi, Buşehr eyaleti, Benderabbas, deniz olaylarına muhatab olan bu bölgeler  inkılap yılları boyunca  iyi sınavlar vermiş bulunmaktadır. İyi de ilk önceleri denizlerde inkılabın varlığı pek de hissedilebilir değildi, ama daha sonraları inkılabın evlatları, inkılabın eğitim görmüşleri, inkılabın gençlerinin ayağı  bu bölgeye açıldı ve durum değişti. Ortam hazırlanınca bölge insanı, bölge gençleri, bölgede var olan kaynar Saikler tümü sahih bir çizgide olacak. O zaman görüyorsunuz ki örneğin Buşehr bölgesinde şehid Nadir Mehdevi ve beraberinde olanlar gibi güzide ve değerli bir şehid, o büyük işleri yapanlar, düşmana göz dağı verenler, İran halkına haysiyet kazandıranlar, İslam nizamının ve İslam cumhuriyetinin gücünü düşmana gösterenler, işte bunların hatırası canlı olmalıdır. Yazılı ve sözlü tarihte bunların isimleri ve hatıraları ön plana çıkarılmalıdır. Düşmanın düşmanlıklarının da tanınması gerekir.

Fars körfezinde o iğrenç ve uğursuz varlığı yani Saddam’ı himaye eden ve destekleyen her kes, insan hakları müdafiliği iddiasında bulunanlar, kendi Saddamlarının karşısında saf çeken bunlar (ki bunlar uzun yıllar boyu İslam Cumhuriyeti karşısında ona yardımda bulundu) tüm çabaları Fars Körfezini İslam cumhuriyeti için güvensiz hale getirmekti. Bu önem Fars körfezinin güvenliğinin önemini gösteriyor. Bu güvenliğin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor ve bunun için de düşman bu bölgeyi (Fars Körfezi ve Umman denizini) en büyük kıyıya sahip olan İran için güvensiz hale getirmek istiyor.

İnkılapçı gençler, İslam İnkılabı muhafızlar ordusu ve deniz gücünün varlığı, bu gücün teşkili ve meydana adım atması denizin bizzat onların kendisi için güvensiz hale gelmesine sebep olmuştur. Filoları hasar gördü, helikopterleri hasar gördü, petrol tankerleri hasar gördü. İslam cumhuriyetinin diledikleri şekilde kaderiyle oynayabilecekleri bir varlık olmadığını anladılar; işte bu, İslam cumhuriyeti nizamının manevi kudretidir. Kur’anı kerim’in bize emrettiği üzere;

اَعِدّوا لَهُم مَّا اسْتَطَعتُم مِّن قُوَّةٍ وَ مِن رِّباطِ الخَیلِ تُرهِبونَ بِه‌ عَدُوَّ اللهِ وَ عَدُوَّکُم

“Allah düşmanlarıyla size düşman olanları ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz, fakat Allah'ın bildiği düşmanları korkutmak için onlara karşı kullanmak üzere gücünüz yettiği kadar kuvvet ve besili at hazırlayın.”[1]Sizin varlığınız, sizin konumunuz, sizin hareketiniz, düşmanı korkutacak şekilde olmalıdır. Düşman’ın doğasında tecavüz var, dünya sömürgecilerinin doğası tecavüzdür, öne gelmektir, tasarruf etmektir, tırnağını saplamaktır, bunların doğası budur, eğer sizin mevziiniz nüfuz etmeye elverişli olursa nüfuz ederler. Öyle hareket etmelisiniz ki o (düşman) nüfuz edemeyeceğini hissetsin. Ülkenin güney cephesinde inkılapçı cephenin teşkili ve devrim muhafızları Ordusu Deniz Kuvvetleri ve kıyı eyaletlerinin yiğit, kendini dünyaya kaptırmayan evlatları kalıbında İnkılapçı güçlerin varlığı, kur’anı Kerim’in bu hedefinin tahakkuk bulmasına sebep olmuştur: (تُرهِبونَ بِه‌ عَدُوَّ اللهِ وَ عَدُوَّکُم) turhibûne bihî aduvvallâhi ve aduvvekum; bu her zaman devam etmelidir, defalarca dile getirmişim ki biz savaşı başlatan taraf olmayacağız ve bunun için de kendi sebeplerimiz var; hiçbir savaşı biz başlatmayacağız, ama düşmandan savaşı başlatma cesaretini elinden almak gerekir, düşmanı tanımak gerekir, düşmanın doğasını tanımak gerekir.

Günümüzde müstekbirlik organlar bölgede kendileri için çok tehlikeli hedefler tanımlamış bulunmaktalar. Bunlar halkların kaderini ilgilendiren meselelerdir. Bu hususta kullandıkları araçları da çok korkunç,  insanlık dışı ve zalimce araçlardır. Yani masum insanların öldürülmesine sebep olan metotları uygulama konusunda kesinlikle bir endişeleri yoktur. Ülkemizin batı bölgesine dikkat ediniz, Irak’ta, Suriye’de veya ülkemizin doğu bölgesinde Afgansitan’da, pakistan’da neler yaptığına bir bakınız. En ufak bir çekinceleri yoktur. Yani insanların hayatı onlar için en ufak bir değere sahip değil. İnsan hakları, insanlık ve vatandaşlık hakları ve bunun gibi muhtevasız, değersiz iddialarda bulunmalarının tümü ise gerçeklere aykırıdır. Tanığı da işte bu müşahede ettiğiniz durumdur; hastaneye saldırıyorlar; onlarca hastayı bombardımanla katliam ediyorlar, ardından ise “özür dileriz hata oldu” diyorlar ve hatta bazen bu özür dileriz sözcüğünü bile kullanmıyorlar. Gazze’de, Yemen’de, Bahreyn’de, Suriye’de, Irak’ta ve diğer bazı bölgelerde bir takım facialar vuku bulmaktadır ki insan bu faciayı işleyenlerin katı yürekliliği ve acımasızlığından hayrete kapılmakta. Bunu nasıl yapabiliyorlar? Bir insanı nasıl kafese sokabilmekte, diri diri yakmakta ve ateşe vermekteler! İnsan hakları kurumları da oturup seyirci kalmaktalar. Böyle bir durumda bir köpek veya bir kedi kuyuya düşmekte ve bunlar tüm imkanlarını kullanarak bunu kuyunun içinden sağ salim çıkarmaya çalışıyorlar; yani kendilerinin canlı varlık taraftarı olduklarını söylemek istiyorlar; işte dünyadaki en büyük tehlike bu riyakarlıktır, bu yalancılıktır, bu nifaktır; düşman işte böyle bir şeydir.Bölgede kendi hedeflerini hayata geçirmek istemekteler; elbette İslam cumhuriyeti Allah’ın lütfuyla, Allah’ın kudretiyle düşman’ın kendi içine nüfuzuna engel olduğu gibi hatta büyük bir ölçüde düşman’ın bölge üzerindeki planlarının tahakkukuna da engel olmuştur. Bu Allah’ın tevfikidir, İlahi kudrettir ve siz gençlerin bu azim ve iradeleriniz sayesindedir. Bunların planlarının bir çoğu İslam cumhuriyetinin kudreti ve varlığı sayesinde etkisiz kalmış, akamete uğramıştır. Bunun için de onların düşmanlığı daha ziyade İslam cumhuriyetine karşıdır, ellerinden geleni yapıyorlar. Şimdi ise müzakere ve diyalogdan söz etmelerinin sebebi nüfuz içindir.

Müzakere olayında ve görüşmeler hususunda birileri ihmalde bulunmaktalar, basit düşünmekteler, konuyu tam idrak edememekteler. Şimdi bazıları sorumsuzdurlar (toplumun sorumsuzları ise önlerine ne gelirse onlar açısından bir önemi yoktur, ülkenin çıkarları yok mu olmuş, milli çıkarlar yok mu olmu) şimdi bunlara diyecek bir sözüm yoktur ama bazıları ise sorumsuz değiller meseleyi sadece basite indirgiyorlar, meselenin derinliğini idrak edemiyorlar. Müzakereden söz edildiğinde, bayım siz niçin Amerika ile görüşmeye karşısınız diye itirazda bulunuyorlar. Emirul Muminin İmam Ali (as)ın filanca kimseyle müzakerede bulunduğunu, İmam Hüseyin (as)ın da müzakerede bulunduğunu söylüyorlar. Tüm bunlar basit düşünmenin belirtileridir, meselenin derinliğinin kavranamamasının belirtisidir. Ülke meseleleri böyle analiz edilemez. Böylesine avamane ve basit bakış tarzıyla ülke çıkarları temin edilemez. Birincisi Emirul Muminin (as) Zubeyr'le veya İmam Hüseyin (as) İbni Saad ile konuşuyorsa onlara öğüt vermekteler, bugünkü anlamda müzakere mevzuu söz konusu değil. Bugünkü müzakere yani muamele demektir, yani bir şey ver karşılığında bir şey al manasındadır. Emir'ul Muminin (as) Zubeyrle bir şey verip bir şey almak için mi müzakere ediyordu?! İmam Hüseyin (as) İbni Saad ile bir şey verip karşılığında bir şey almak için mi müzakere ediyordu?! Acaba amaçları bu muydu? Tarihi böyle mi idrak ediyorsunuz? İmamların hayatını böyle mi analiz ediyorsunuz? İmam Hüseyin (as) gitti kükredi, haykırdı, nasihatte bulundu. Dedi ki Allah'tan kork. Emirul Muminin Zübeyr'e öğütte bulundu, Peygamber (saav) dönemi anısını hatırlattı ve dedi ki Allah'tan kork! Ve etkili de oldu, Zübeyr kendini savaştan kenara çekti. Bugün müzakere bu anlamda değil. Nedeni ise bizim büyük şeytan olan Amerika ile görüşmemiz gerekir. Birileri gerçekten de çok basit düşünerek, avamca ve meselenin hakikatini idrak etmeksizin örnek göstermekte, gazetelerde yazı yazmaktalar, sitelerde yazmakta ve konuşmalarında dile getirmekteler ki niçin Emirul Muminin Zubeyr ile müzakerede bulundu da siz Amerika ile müzakerede bulunmuyorsunuz diye. Yani meselenin idrakinde bu kadar fahiş hataya düşmek söz konusudur. Şimdi ki bu anlamda bir müzakere söz konusu değildi.

İkincisi bugünkü anlamıyla ben müzakereye karşı da değilim. Biz şu anda tüm dünya ile müzakere içindeyiz. Avrupa devletleri ile müzakerede bulunmaktayız; Latin Amerika devletleriyle mücakere halindeyiz; tüm bunlar müzakeredir. Bizim müzakere ile bir sorunumuz yoktur. Amerika ile görüşmeyiz dediğimizde bunun anlamı bizim müzakereye temelden karşı olduğumuz şeklinde yorumlanmamalıdır. Hayır; biz Amerika ile müzakereye karşıyız. Bunun elbetteki bir sebebi var ve akıllı insan bunun niçin böyle olduğunu idrak etmesi gerekir. Yoksa biz başkalarıyla müzakere içindeyiz, bunlar bizim samimi dostlarımız ki değiller, onlardan bazıları hatta düşmanlar, bazıları ilgisizler. Onlara karşı müzakerede bulunuyoruz ve her hangi bir sorunumuz da yoktur. Fakat Amerika'nın İran İslam Cumhuriyeti ile müzakeresi nüfuz demektir. Onların müzakere ile ilgili yaptıkları tanım bu anlamdadır ve onlar (kendi siyasetlerini) dayatmak için görüşmelerde bulunuyorlar. Bugün dünyada propaganda ve tebliğat devi Amerikanın avucu içindedir. Bugün insanlığın, faziletin koyu düşmanı Siyonizm akımı Amerika ile bir kıyafet içindeler, elleri tek bir etek altından çıkmakta ve birliktedirler. Bunlarla müzakere demek bunların başarılı olması için yolu açmak demektir. Hem ekonomi alanında, hem kültürel alanda, hem siyasi ve ülke güvenliği alanında nüfuz etmelerini sağlama yolunu açmaktır.

Bu nükleer enerji meseleleriyle ilgili görüşmelerde fırsat buldukları ve alanı boş gördükleri her defasında (elbette İranlı taraflar elhamdülillah dikkatliydiler ama yine de bazı durumlarda onlar fırsat yakaladılar) nüfuz etmeye çalıştılar, milli çıkara aykırı bir harekette bulunmaya çalıştılar. İşte asıl yasak olan budur. Amerika ile müzakere yasaktır. Sayısız zararları içerdiği ve kesinlikle yararı olmadığından ötürü. Bu, filan devletle müzakerede bulunmaktan farklıdır ki ne böyle bir imkana sahiptir ve ne de böyle bir hedef peşinde. Bunlar birbirinden farklıdır. Bunu anlayamıyorlar.

Ülkenin mevcut sorunu maalesef bir takım sorumsuz, basit düşünen kişiler yüzündendir. Elbette bunların sayısı sınırlıdır. Ülkenin sayısız inkılapçı, şuurlu ve bilinçli güçleri karşısında bir rakamı oluşturmamaktalar. Aktiftirler, yazıyorlar, dile getiriyorlar, tekrar ediyorlar, Düşman da bunlara yardım ediyor. Bugün İslam cumhuriyeti düşmanlarının faaliyetlerinden önemli bir fasıl (elbette biz onlar hakkında kesin malumata sahibiz ve ne yaptıkları konusunda dikkat içindeyiz) şudur ki yetkililerin muhasebelerini, planlarını değiştirsin, kamu oyunu yönlendirsin ve gençlerimizin kafasına bunları yerleştirsinler. Hem inkılapçı düşünceleri, hem dini düşünceleri ve hem de ülkenin çıkarları ile ilgili düşünceleri. Burada asıl hedef kitlesi ise gençlerdir. Böyle bir ortamda ülke gençleri çok dikkatli, uyanık olmalılar. Elhamdulillah uyanıktırlar da. Hem üniversitelerimiz uyanıktır, hem silahlı kuvvetlerimiz ve hem de askeri kurumlarımız uyanıktır. (hem ordu, hem sepah, hem seferberlik gücü ve hem de emniyet güçleri) Allah'a şükürler olsun ki sahnedeler. Benim bu açıdan en ufak bir kaygım yoktur. Benim muhatabım denizin güvenliğinde rol sahibi olan ve aktif konumda bulunan siz inkılapçı gençlerdir. Bu şu demektir ki kendi işinizin önemini biliniz ve idrak ediniz. Mübahile olayında tüm imanın küfrün geneli karşısında yer aldığı gibi bugün de İslam cumhuriyeti nizamında tüm iman küfrün karşısında konumlanmıştır. Allah Resulü (saav) ve ehli Beytinin maneviyat, sefa ve manevi kudreti düşmanı  alandan çıkardığı gibi, Allah'ın inayet, fazl ve kudreti sayesinde İran halkı da kendi kudretiyle, kendi maneviyatıyla düşmanı etkisiz hale getirecektir.

İslam İnkılabı muhafızlar ordusunun denizlerdeki rolü önemli bir roldür. Güney bölgeleri (Buşehr ve öteki eyaletler)in gençlerinin faaliyetlerinin rolü seçkin bir roldür. Güney gençleri gerçekten de kendi sınavlarını çok güzel, başarıyla verdiler. Ülkelerinin, inkılaplarını ve nizamlarının haysiyetini gerçek manada savunabileceklerini gösterdiler. O bölgede bulunmayı ve ikamet etmeyi kabul eden muhterem, aziz ailelerin rolü de çok önemli bir roldür. Aileler eğer ailenin erkeği ile hem fikir ve birlikte olmazsa işler başarıya ulaşamaz. Bugün elhamdulillah ülkemizin hanımları, ülkemizin kadınları çok aydın, samimi, şuurlu ve bilinçli bir role sahipler, tüm savaş boyunca da böyleydi. Ben bazen şehit aileleri ile oturup sohbet etme saadetine sahibim ve genellikle şehitlerin anneleri şehitlerin babalarından daha kararlı ve hedefe bağlı olmasalar bile onlardan geri kalan yanları yoktur. Ve çoğu alanlarda daha basiretli ve daha kararlılar. İşte bunlar toplumumuzun kadınlarıdırlar. Bu ise ülkemiz için büyük bir değer sayılmakta.

Benim söylemek istediğim husus şudur ki hazırlık oranınızı artırın, hem bilim ve araştırmada pratik hazırlığınızı hem de araçlar dalındaki hazırlığınızı. Yani savaş aletleri konusunda. Komutan generalin[2]de belirttiği gibi düşmanlar artık meydana giren muhafızlar ordusunun silahları ve savaş araç-gereçleri konusunda ciddi ciddi düşünmeye başlamış ve kendi savaş stratejilerini değiştirmek bile istiyorlar. Yani Sepah'ın kendi buluşlarıyla birlikte denizlerdeki varlığı onları kendi stratejilerini ciddi olarak değiştirmeye itmiş bulunuyor. Bunun için de düşman'ın faaliyetleri nisbetinde sizin savaş araç ve gereçleri dalındaki icatlarınız, buluşlarınız, bilimsel çalışmalarınız, teçhizat faaliyetleriniz ve askeri varlığınız artmalıdır ve bu mümkündür de. İnsan zihnindeki yenilik oranının bir sınırı yoktur. Örneğin madem Sepah günün birinde hızlı hücum botları yapmaya karar vermiş bundan daha üstün yeni konular hakkında da daha güçlü çaba gösterebilir, düşünebilir ve sahneye adım atabilir. Sürekli bunun fikrinde olunuz, her zaman bir adım önde olunuz, Ölçü ise "تُرهِبونَ بِه‌ عَدُوَّ الله" turhibûne bihî aduvvallâhi ve aduvvekum[3]olmalıdır. Düşman korkmazsa tarruza geçer, eğer korkmazsa tecavüz etme cesaretini kendinde bulur. Bu da ikinci öğüdüm.

Üçüncü öğüdüm ise işbirliğidir. Bugün Elhamdulillah ordunun deniz kuvvetleri İnkılabın ilk yıllarındaki ordunun deniz kuvvetlerine oranla yerden göğe kadar değişmiştir. Farklı olmuştur. Ben de o deniz kuvvetlerini ayrıntılarıyla biliyordum ve şimdiki deniz kuvvetlerini de çok yakından biliyorum. Mümin ve hizmete hazır vaziyetteki çocuklar. İşbirliği ve gönül birliği içinde olunuz, birbirinize yardımda bulununuz. Birbirinizin tecrübenizden yararlanınız, bu işbirliği yardımcı olacak, bu milli serveti daha da artıracaktır. Bunlar benim sizlere arzetmek istediklerimdir.

Biliniz ki Allah Taala sizlerin destekçinizdir, Bunda kesinlikle kuşkuya kapılmayınız ki " اِن تَنصُرُوا اللهَ یَنصُرکم " Siz Allah'a yardımk ederseniz Allah da size yardım eder.[4]Bizim himmet ve gayretimiz “İn tansurullah'ı” temin etme olmalıdır, Allah'a yardım etmeliyiz, Eğer niyetimiz, amelimiz, hareketimiz İn Tansurullah ile olursa kesin arkasından Yensurküm yani “Allah da size yardım eder” gelecek. Allah'ın vaadi kesin tahakkuk bulur. Bu hareketi takib ediniz, bu işi takib ediniz. Bu ciddiliğin izini sürünüz; gelecek size aittir. İslam ve Müslümanların düşmanları da Batı Asya bölgesinde yenilgiye uğrayacaklar; öteki bölgelerde de böyle olacak; hem güvenlik ve askeri alanda yenilgi alacaklar ve hem de Allah'ın yardımı sayesinde ekonomik ve kültürel alanlarda ama şu şartla ki bizler de çaba gösterilim. Eğer bizler sahnede olursak, eğer bizler gerçek manada varlığımızı ortaya koyacak olursak, işin üstünde olursak kesinlikle düşman yenilgiye uğrayacak. Bunda en ufak bir tereddüte kapılmayınız.

Allah Taala'dan sizlerin başarınızı niyaz ediyorum. Allah Taaladan her geçen gün siz aziz gençlerin saadetini ve İran halkının yücelik ve kalkınmasını artırmasını talep ediyorum, aziz imamımızın, inkılabın yüce ve aziz şehitlerinin ve İslam İnkılabı muhafızlar ordusu ve diniz kuvvetleri şehitlerinin mutahhar ruhunu yüceltmesini temenni ederim.

 

Allah'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun.



[1]- Enfal suresi - 60

[2]- İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu Deniz Kuvvetler Komutanı Tuğamiral Ali Fedevi

[3]- Enfal - 60

[4]- Muhammed suresi 7. Ayetin bir bölümü