İslam İnkılabı Rehberi Bürosu Resmi Sitesi

Hac Kurumu Yetkililerini Kabul Eden İslam İnkılabı Rehberinin Konuşmasının Tam Metni

Bismillahirrahmanirrahim[1]

Aziz bacı ve kardeşlerim Hac teşkilatı yetkilileri hoş geldiniz. Sorumlulukların en güzellerinden ve muhteşemlerinden birini siz bacı ve kardeşler uhdedar olmuşsunuz, o da bu eşsiz İslami fariza haccın yerine getirtilmesi amacıyla Müslüman ve mümin insanlar için gerekli hazırlıkları yapmanızdır. Ayrıca sorumlu bacılara, sorumlu kardeşlere çekmiş oldukları zahmetlerden dolayı teşekkür ederim. Nitekim sayın Gazi Asker ve yine Hac kurumu başkanı Hacca gidilmesi için müminlere bir takım önlem ve tedbirler alındığını ifade ettiler. Aslında doğru olanı da budur. Her geçen gün haccın yüce hedefleri istikametinde işlerin daha kaliteli ve daha kolay olması gerekir, bu yönde çaba harcanmalıdır. Sorumluluk sahibi olan, rolü bulunan siz kardeşlerden her biriniz de kendi sorumluluk ve görevinizi en iyi şekilde, yeterli gayeyle, uygun zaman ayırarak ve sorumluluk duygusu içinde yerine getirmelisiniz. Böyle olunca da bu çaba ve gayretlerin ürünü tatlı olacak ve o da matlup, istenilen bir haccın halk için sağlanmasıdır.

Benim burada tavsiyede bulunmak istediğim husus şudur ki Hac sadece biz İranlılara mahsus değil hac İslam'a aittir. İslam ümmetine aittir, İslam'ın devamlılığının garantileyicisidir. Allah Taala'nın özel saygınlık istediği ve hatta bu saygı için belli bir zaman ve belli bir mekan belirlediği hac aylarına saygı göstermek bu amelin ne kadar büyük bin önem taşıdığını, ne kadar etkili olduğunu gösteriyor. Tüm bunlar, bu farizanın İslam ümmeti için özel bir önem ve özelliğe sahip olduğunu ve başka farizalıran böyle bir özelliğe sahip olmadıklarını gösteriyor ve bunun dikkate alınması gerekir.

İşin ilginç yanı haccın birbirini tamamlayıcı ve değişik iki farklı özelliğinin olmasıdır. Birincisi ferdi özelliktir ve diğeri sosyal özelliktir. Bunların her ikisi de dikkate alınmalı, riayet olunmalıdır. Haccın ferdi özelliği tüm hacıların tek tekine aittir. Hacıların her biri zamanın bu kesitinde (Hac ve umre döneminde) Allah Taala ile olan ilişkisini güçlendirmeli, istiğfarda bulunmalı, kendisi için özel azık biriktirmeye çalışmalıdır. Hacla ilgili Ayeti Kerim'de şöyle buyruluyor:

وَ تَزَوَّدوا فَاِنَّ خَیرَ الزّادِ التَّقوی‌[2]

Yani: "Fakat azığın en hayırlısı muhakkak ki takva sahibi olmaktır…"

Takvaya tavsiye edilmiştir. Bu büyük nimet kısmetleri olan saygıdeğer hacılardan her biri, kendi tabaklarını doldurmaya, kendi yüklerini almaya özen göstermelidirler. “وَاَنِ‌استَغفِروا رَبَّکُم” Rabbinizden mağfiret istemeniz..”[3] İstiğfar etmeli, tevbe etmeli, dua etmeli, Allah Taala’dan istemeli, Allah Taala katında kendi gelecekleri ve yaşamları için, kendi faaliyetleri için taahhütte bulunmaları ferdi husustur.

Haccın bu ferdi gidişatında her hacı gerçekte bu tutumuyla kendilerini Allah’a yakınlaştırmalı, kendi derununu temizlemeli, ömrünün geri kalanı için azık temin etmelidir. Her ferd için bereket ve maneviyatın kaynağı bu seferdedir, bu ameldedir, bu günlerdedir; hacılar bunun kadrini bilmeliler. Bir takım şeyler sadece bu seferde insan için tahakkuk bulmakta: Kabe’nin müşahedesi, seyredilmesi ibadettir, Kabe’nin etrafının tavaf edilmesi ibadettir, Mescid’il haram’da namaz kılınması ibadettir, Nebiyi Ekrem (sav)’in mezarının ziyareti ibadettir, Arafat Allah Taala’ya yönelik münacat alanıdır, Meş’ar Allah Taala’ya teveccüh’ün alanıdır, Mina da bunun gibi; bu amellerin her birinden hacı kendi derununu tathir etmek, temizlemek için, kendi makamını yüceltmek için, ömrü boyunca kendine azık toplamak için yararlanmalıdır. Bu haccın ferdi yönüdür.

Haccın bir diğer yönü de sosyal yönüdür. Hac, İslami vahdetin tecellisidir, muhtelif renkler, muhtelif deriler, muhtelif milliyetler, muhtelif kimlikler, muhtelif mezhepler, muhtelif zevkler tümü birbirinin yanında ve birbirinin aynısı olmakta. Hep birlikte tavaf etmekte, hep birlikte Sa’yda bulunmakta, hep birlikte Arafat ve Meş’ar’da vukuf etmekte; bu vahdet çok önemli bir meseledir. İslami gönül birlikteliği, dayanışması, gönül ve yürek birlikteliğinin gerçek tecellisi Hac’dadır, sadece İran halkına özgü değil, bilakis tüm dünya Müslümanları içindir, İslam ümmeti içindir. Allah’ın laneti, İslam ümmeti gerçeğini, İslam ümmeti önemini zihinlerden uzaklaştıranların, Müslümanları muhtelif sınıflara ayırarak, muhtelif hedeflere yönlendirenlerin, kavmiyetleri İslam ümmetinin büyüklüğü karşısında abartarak büyütenlere, halkı birbirinden ayıranların üzerine olsun, halbuki İslam ümmeti çok önemlidir, yücelik İslam ümmetine mahsustur, Allah Taala kendi rahmetini İslam ümmetine nazil etmekte, hacc İslam ümmetinin oluşmasının tecellisidir. “[4]مِن كُلِّ فَجٍّ عَمِيقٍ” gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler.

Her yeden ve uzak yollardan Müslümanlar bir araya toplanıyor ve birbirleri ile konuşmak, dertleşmek, dayanışmak, kendi sorunlarını birbirine açmak için büyük bir fırsat elde ediyorlar, böyle büyük bir fırsatı hacdan başka bir daha nerede bulabilirler? Haccın sosyal yönlerinden biri İttihat ve vahdet meselesidir.

Haccın sosyal yönlerinden bir diğeri de İslam ümmetinin azametini göstermektir. Belli bir tören için birkaç milyonluk bir kitlenin bir araya gelmesi aynı zamanda İslam ümmetini bir arada göstermektedir. 70-80 milyonluk bir ülkeden 50 bin, 60 bin, 70 bin insanın katıldığını varsayın, bu İslam ümmetinin azametini gösteriyor.

Haccın sosyal yönlerinden bir diğeri de karşılıklı olarak tecrübelerin değiş tokuşudur. İslam ülkelerinden bir çoklarının tecrübeleri var, farz edin İran halkı düşmana karşı mukabelede, düşmanı tanımada, düşman' güvenmemede, dostla düşmanı ayrıt etme konusunda hataya düşmemede bir tecrübesi var, bizim tecrübemiz var. Biz dostla düşman tanımı konusunda hataya düşmedik. İslam inkılabının ilk başından beri şimdiye kadar gerçek düşman'ın, inatçı ve ısrarcı düşmanın dünya müstekbirliği ve siyonizmden ibaret olduğunu anlamış ve bilmiş bulunuyoruz. Biz bunu idrak ettik. Bazen bu asıl ve gerçek düşman kendi sözünü başkalarının dilinden söylüyor ama biz düşman'ın kim olduğu konusunda hataya düşmedik, ilk baştan beri düşmanın müstekbirlik olduğunu sarahatle söylemiş bulunuyoruz.

Sizler İran halkının 11 Şubat (İslam İnkılabının zafer yıl dönümü), Kudüs günü, müstekbirlik aleyhinde slogan atan büyük toplantılarda İran halkının asıl sloganı Amerika’ya karşı, Siyonistlere karşı ve işgalci Siyonist rejime karşıdır, bunlara karşı slogan atıyorlar. Oysa bunlar bazen kendi sözlerini, kendi amellerini filanca İslam ülkesinin dili ve onun vasıtasıyla dile getirmekteler. Fakat biz söz konusu İslam ülkesi aleyhinde her hangi bir slogan atmadık. İran halkı o İslam ülkesine karşı slogan atmadı. Niçin? Çünkü onun gerçek düşman olmadığını, onun aldatıldığını, onun oyuncak yapıldığını biliyor. İşte bu düşman tanımıdır, bu bizim tecrübemizdir.

Bir takım İslami gruplar ise bazı ülkelerde fırsat da ele geçirdiler ama böyle bir tecrübeye sahip olmadıkları için hataya düştüler, gerçek düşmana dostluk eli uzattı dost sayılana karşı tavır takındılar ve darbesini de aldılar. Allah Taala bunlara nimet verdi, bu nimetin kadrini bilemediler.

İran halkının tecrübelerinden biri birlik oluşturmaktır. İyi de bizim ülkemizde zevkler ayrışımı az mıdır? Siyasi meselelerde, fikri meselelerde, itikadi meselelerde anlaşmazlık fazladır, fakat halk tüm bu ihtilaflara rağmen kendi vahdet ve birliğini korumuştur. Ülkemizin bazı yörelerinde belli etnik gruplar yaşıyor, bu etnik gruplar da 11 şubat törenlerine, dünya Kudüs günü törenlerine, İslam inkılabını simgeleyen muhtelif törenlere aynen toplumun öteki fertleri gibi katılmaktalar. Kürt dilinde konuşan bölgemiz var, Beluç dilinde bölgemiz var, Arap dilinde konuşan bölgemiz var, Türk dilinde konuşan bölgemiz var, İslam İnkılabının menfaatleri, İran İslam cumhuriyetinin çıkarları doğrultusunda bazen bunların tutum ve davranışları öteki bölgelere oranla daha belirgin ve ön plandadır, buna tanık olmuşuz. İşte bu, o İslami vahdettir, İran halkı bunu tecrübe etmiştir.

Biz 35-36 yıldır halk fertleri arasında birlik, ittihad ve dayanışma olması zarureti tecrübesini elde etmiş bulunuyoruz. Bu birlik ve dayanışma sayesinde çok büyük başarılar gerçekleştirdik. Ama diğer bazı ülkeler bunun farkına varmadılar, idrak edemediler ve halen de anlayamamaktalar.. Küçük bir ihtilaftan veya mezhebi bir ihtilaftan, kavmi ihtilaftan ve hatta grupsal ihtilaftan ötürü ülke içinde düşman gibi birbirlerinin canına düşmekte. İşte Allah nimetini bunlardan alır.

اَلَم تَرَ اِلَی الَّذینَ بَدَّلوا نِعمَتَ اللهِ کُفرًا وَ اَحَلّوا قَومَهُم دارَ البَوارِ * جَهَنَّمَ یَصلَونَها وَ بِئسَ القَرارُ[5]

Yani: “Görmedin mi Allah'ın nîmetini küfre değişenleri ve kavimlerini de sürükleyip helâk yurduna konduranları. Cehenneme sokanları? Hepsi de oraya gider ve orası, karâr edilecek ne kötü yerdir.

Bazen Allah’ın bizlere tafazzul ettiği, faziletlendirdiği, bahşettiği nimetlerini tanımamışız, şükrünü yerine getirmemişiz, bu nimete karşı küfranda bulunmuşuz, böyle olunca da Allah Taala da bu halka karşı kendi davranışını değiştirmiştir;

لَم یَکُ مُغَیِّرًا نِعمَةً اَنعَمَها عَلی‌ قَومٍ حَتّی‌ یُغَیِّروا ما بِاَنفُسِهِم[6]

Yani: “Bu da, şundan ileri gelir: Şüphe yok ki Allah, bir topluluğa ihsân ettiği nîmeti, onlar kendi huylarını değiştirmedikçe değiştirmez…”

Ben ve sizler doğru yolda hareket ettiğimiz, müstakim yolu takip ettiğimiz ve kendimizi Allah Taala’nın iradesi doğrultusunda uyardığımız zaman, - elbette mümkün olduğu kadarıyla, zira biz bundan çok daha küçüğüz- o durumda Allah Taala da nimetini bizim için koruyacaktır. Fakat kendimiz kendimizi berbat ettiğimizde, kendimiz ihtilaf oluşturduğumuz, birbirimize karşı komplo içinde olduğumuz, birbirimizle el yaka kavgaya tutuştuğumuzda, Allah Taala da nimetini bizlerden alır. Allah hiç kimseyle her hangi bir akrabalığı ve ailevi bağı yoktur.

ذلِکَ بِاَنَّ اللهَ لَم یَکُ مُغَیِّرًا نِعمَةً اَنعَمَها عَلی‌ قَومٍ حَتّی‌ یُغَیِّروا ما بِاَنفُسِهِم

Bu da, şundan ileri gelir: Şüphe yok ki Allah, bir topluluğa ihsân ettiği nîmeti, onlar kendi huylarını değiştirmedikçe değiştirmez…”

Sizler ortamı bozduğunuz zaman Allah’ın sizlere vermiş olduğu nimet de zail olacak. Bu ise İlahi nimeti kendileri için korumayı başaran İran halkının edinmiş olduğu tecrübedir. İşte bu tecrübelerin aktarılması gerekir.

İslam ülkeleri bugün komployla karşı karşıyadırlar; acaba bunu idrak edebiliyor muyuz? Yoksa edemiyor muyuz? Bugün ne Şia’ya karşı, ne İran’a karşı ve ne filanca mezhebe karşı bilakis İslam’a karşı komplo söz konusudur. Çünkü Kur’anı Kerim İslam’a aittir. “لَن یَجعَلَ اللهُ لِلکفِرینَ عَلَی المُؤمنینَ سَبیلاً” (Allah, kâfirlere, müminler aleyhine bir yol, bir başarı vermez)[7] diye feryat eden o merkez Şia değil, o merkez Kur’anı Kerimdir, o merkez İslam’dır, nitekim buna karşıdırlar. Halkları, insanları uyandıran her gırtlağa karşıdırlar, müstekbirliğe karşı çıkan, çatışan her ele karşıdırlar ve o el İslam’ın elidir, o gırtlak İslam’ın gırtlağıdır, bunun için onlar İslam’a karşıdırlar.

İslam’a karşı koyma, İslam’a karşı düşmanlık metotları da farklıdır, çeşit çeşittir. Oturup, düşünüyorlar, darbe indirmek için, nüfuz etmek için bir yol buluyorlar. İslam İnkılabının ilk yıllarıydı haberdar olduk ki Siyonist İsrail rejimi, oturup İslam hakkında, Şia hakkında düşünmeleri, araştırma yapmaları, incelemede bulunmaları için bir grup oluşturmuş ve bunlara para vermiştir. İyi de bu araştırma niçindi? Bu araştırma, tahkikat bu büyük faktörü, bu uyanışı, bu İslami uyanışı nasıl etkisiz kılabileceklerini öğrenmek içindi, uyanan halkları, kudret sahibi olduklarını anlayanları, bir şeyler yapabileceklerini idrak edenlere nasıl darbe vurabileceklerini bilmek istiyorlardı. Oturdu ve paralar harcadılar. Bu belirttiğim sadece bir örneğiydi, diğer onlarca merkez daha bulunuyor ki bunlardan bazılarını biliyor ve bazılarını ise tahmin ediyoruz, Avrupa’da, Amerika’da, Siyonist İsrail rejiminde ve bunların emri altındaki bağımlı diğer bazı yönetimlerde oluşmuştur ki tüm bunlar bizlerin ne yapmak istediğimizi öğrenmek istiyorlar. Durum böyle olunca da gördüğünüz gibi ihtilaf çıkarmayı, şiddete baş vurmayı, İslam’ın adının karalanmasını sağlamayı, İslam ülkelerini parçalamayı, Müslüman halkları birbirinin canına düşürmeyi bunlar kendi asli görevlerinden biliyorlar; bir gün bu konuda araçları farz edin Amerikancı Blackwater’dır, bir başka gün ise Iraklı veya Suriyeli veya benzeri IŞİD örgütüdür. İlla da ihtilaf çıkarmak için çalışıp, çabalayıp bir yolunu buluyorlar.

Bunlar bizlerin tecrübemizdir, bunlar İran halkının çok yakından fark ettiği, idrak ettiği şeyler, davranışlardır. İslam mezhepleri birliği, Şia ve Sünni arasındaki ittihat ve İslam halkları arasında birlik ve dayanışma konusunda bizim bu kadar vurgulamamız sadece söz olsun diye değil, asıl derdi fark ettiğimiz içindir, dermanını da tanıdığımız içindir, İslam ümmetine acıdığımız içindir, bunun içindir ki meseleyi takib ediyoruz. Bu mevzu İran halkı için kesinlik kazanmıştır ama bir çok halklar için halen idrak olunamamıştır. Hacc, bunların aktarılması, yansıması, dile getirtilmesi için bir fırsattır. Elbette bunun muhalifleri de var. Bu ihtilafların var olmasını isteyenler, bu ilişkilerin, teatilerin, tecrübe aktarımlarının olmasını istemiyorlar. Buna bir çare bulmak gerekir.

Hacc’da önemli girişimlerden biri özel ve ferdi davranışlardır. Bizim haccın sosyal yönlerini vurgulamamız, haccın ferdi yönleri konusunda gaflete düşürmemelidir. Tazarru, huşu, korku ve dua. Çok iyi bir fırsattır. Hiçbir yer Mescid’ul haram gibi olamaz, hiçbir yer mescidi Nebevi gibi olamaz, bu fırsat sizlere sunulmuştur, Hacıya sunulmuştur. Çok basiretsizlik, sadakatsizlik olur ki birileri bunu bırakıp, bu dükkan benim şu dükkan senin diye diye çarşıda dolaşsınlar. Şimdi ifade ettiler ki çarşı alış verişini engellemişler ama bana ulaşan raporlar ne yazık ki bunun aksini gösteriyor, hacılarımızdan bazıları ne yazık ki hala bu zavallılık içindeler (git şu çarşıda filan satıcının yanına, filan dükkan sahibinin yanına, kadın bir tür, erkek başka bir tür) kalitesiz bir şeyi iki misli pahalıya satın al, uçağa yükle ve Tahran veya filanca şehre getir; bu yanlıştır, çok büyük bir hatadır. Halkımızın bunun ne kadar büyük yanlış olduğunu bilmesi gerekir. Her yerde alış verişte bulunmak mümkündür, her yerde çarşıya çıkılabilinir. Eşyayı her yerde satın almak mümkün, parayı her yerde böyle savurmak mümkündür (Bu, paranın boşa harcanmasıdır, insan her yerde boşuna parca harcayabilir). Git o şeylerin peşine ki başka yerde onu yerine getirmenin imkanı yoktur ve sadece orada mümkün olabilimekte. O da kabeye bakmaktır, mescidi Haram’da namaz kılmaktır, peygamberin ayak izini öpmektir. Hz. Resulullah (sav) bu şehirde yol yürümüş, konuşmuştur, bu şehir İslam peygamberinin sesinin dalgaları ve yankıları ile dopdoludur. İnsan’ın böyle bir atmosferde solumaması yazık değil mi? Böyle bir şey dünyanın neresinde bulunabilir? Hacılarımız bunların kadrini bilmelidir. Aksi takdirde dünyanın her yerinde bunları yapmanın imkanı var, Tahran’da da yapmak olabilir, İsfahan’da da mümkündür, Tebriz’de de yapmak mümkündür, Meşhed’de de, kısacası dünyanın her yerinde mümkündür. Git o işin peşine ki buralarda onun yapılması mümkün değil ve sadece hacca aittir. Bunlar bizim tavsiyemiz. Temenni ederim ki Allah Taala inşallah sizlerin tümünüze makbul bir hac kısmet eder. Bizleri de dualarınızda unutmayınız.

Allah’ın rahmet ve bereketi üzerinize olsun



[1]- İslam İnkılabı rehberinin konuşmasından önce velliyye Fakih’in hac işlerindeki temsilcisi Huccetul İslam azi Askeri ve Hac kurumu başkanı Said Evhadi birer konuşma yaparak hac çalışmalarıyla ilgili rapor sundular.

[2]- Bakara suresi 197. Ayetin bir bölümü

[3]- Tevbe suresi – Ayet 3

[4]- Hacc suresi – Ayet 25

[5]- İbrahim suresi – 28 ve 29. Ayet

[6]- Enfal suresi – 53. Ayetin bir bölümü

[7]- Nisa suresi 141. ayetin bir bölümü