İslam İnkılabı Rehberi Bürosu Resmi Sitesi

İslam İnkılabı Rehberinin Üniversite Öğretim Üyelerine Hitaben Konuşmasının Tam metni

Bismillahirrahmanirrahiym[1]

Aziz bacı ve kardeşler hoş geldiniz. Daha önce de ben arz etmiştim[2]saygıdeğer, muhterem ve aziz hocalarımızla bu toplantının düzenlenmesi ilk etapta hocaların makamına değer vermek içindir. Biz, hocalara değer verilmesi, saygı gösterilmesi kültürünün ülke’de yerleşmesini istiyoruz. Bu en büyük İslami talim ve terbiyeden biridir. Bununla ilgili geçmiş din alimlerimiz kitap yazmış, hadisler nakletmiş, Kur’an ayetleri nakletmişlerdir. İlk etapta budur, bu, üstatların, hocaların terkim edilmesi için örnek bir ameldir. Elbette ikinci ve üçüncü hedefler de önemlidir, ben burada bacı ve kardeşlerden kendi ağızlarından bazı konuları dinliyorum, ben de hatırladığım bazı konuları onlara iletiyorum.

Bugünkü oturum çok değerli bir oturumdur. Ne yazık ki fırsat azdı ve burada öteki hocaların tümünün görüşlerinden yararlanma fırsatından mahrum kaldık. Fakat dostların belirttikleri hususlar ise çok iyiydi, onlardan bazıları kesinlikle bizim tarafımızdan da takib edilecek ve ben bu hususta gerekli direktifleri vererek meselenin peşini tutacağım.

Ben burada iki üç hususu hatırlatmak istiyorum. Birinci husus şudur ki üstat sadece bir muallim değil aynı zamanda terbiye edici, eğitimci anlamındadır da. Bu ise her kes için keşfedilmiş bir sırdır. Bizlerin kendisinden bir şeyler öğrendiğimiz ve bilimden bir kapıyı bizim yüzümüze açan kimse doğal olarak bizim ruhumuza ve kalbimize bir nüfuz, etki alanı oluşturuyor; şunu belirtmek isterim ki bu talim vasıtasıyla mutaallim’de öğrencide bir nevi etkileşim durumu söz konusu oluyor, bu çok büyük ve istisnai bir fırsattır. Babasının, dedesinin, annesinin ailesinin sözünü dinlemek istemeyen ama bazen üstat ve hocalarının sözünden, bir işaretinden derinden etkilenen gençlerin sayısı hiç de az değil. İşte üstat böyle bir şeydir. Genel olarak talim terbiye imkanıyla birliktedir ve bu fırsattan yararlanmak gerekir. Eğer bizim hocamız dindar olursa, milli gayreti bulunursa, inkılapçı amaca sahip olursa, iradeli bir ruha sahip olursa doğal olarak tüm bunlar öğrenciye de aktarılmış olur ve eğer bunların aksi olursa sonuç yine aynı olur. Hoca eğer insaflı ve ahlaklı bir fert olursa, insaflı ve ahlaklı öğrenci yetiştirme olasılığı da artmış olur ve aksi de bunun gibidir.

Ülke bugün ilerlemek için güçlü bileklere sahip gençlere muhtaçtır. İmanlı olmalıdır, dini basireti bulunmalıdır, yüce gayrete sahip olmalıdır, teşebbüs cesareti olmalıdır, özgüvene sahip olmalıdır, “Biz başarabiliriz”e inanmalıdır, geleceğe umutlu olmalıdır, gelecek ufukları aydın ve parlak görmelidir, ihtiyaçsızlık hissi ruhuna sahip olmalıdır (elbette yabancılardan öğrenmeden kaçınma anlamında değil ve bunu biz kesinlikle tavsiyede bulunmamışız ve bulunmuyoruz da, bizden daha fazla bilen başkalarının huzurunda çıraklık yapmaya hazırız. Bugün istikbarlık dünyasında yaygın olan bilim intikalinin engellenmesi yoluyla suistifade olunmasına engel teşkil eden ihtiyaçsızlık hissi ruhu) İşte böyle bir ruh haleti gençte var olmalıdır, biz neredeyiz, nereye gitmek istiyoruz ve bu yolu nasıl kat etmeliyiz gibi ülkenin konumunun sahih bird biçimde idrak edilmesi ruhu ve bugün burada konuşan hocalarımızın konuşmalarında bu hususlarla ilgili açık ifadeler bulunuyordu; milli bağımsızlığı zedeleyecek saldırgan girişimler karşısında kararlı olmak; biz böyle bir ruha sahip olan gençlere muhtacız. Bu ruh haletini, bu özellikleri hocalar ülkede ilim tahsiliyle meşgul olan gençlere aktarma, empoze etme ve oluşturma gücüne sahipler. Hoca işte budur. Elbette metotla, icrayla olmalı sadece ahlak dersiyle değil. İlim hocalarının öğrenciler için ahlak dersleri koymaları tavsiyesinde bulunmuyorum, bu farklı bir meseledir. Hocalarımız kendi davranışlarıyla, kendi sözleriyle, kendi tavırlarıyla, muhtelif alanlarda yaptıkları inanç içerikli açıklamalarıyla kendi öğrencisi, talebesi, bugünkü gençlik üzerinde bu etkiyi bırakabilir, oluşturabilir ve vücuda getirebilirler. Hocaların yumuşak savaş komutanları olduklarını söylemken maksadım da işte buydu. O genç söylediğim gibi eğer yumuşak savaş subayı ise hoca da onun komutanıdır ve bu komutanlık işte bunun gibi bir şeydir.

Çetin savaşlarda da durum böyleydi. Komutanın kendisi, tabur komutanı, tugay komutanı, tümen komutanı alanın tam ortasında en kritik yerde var olduğu zaman, yani onun bizzat kendisi savaşa iştirak etmesi durumunda askerler üzerinde de büyük bir etki uyandırmış olur. Bu bize de has bir mesele değil, başkaları için de geçerlidir. Napolyon, kendi askerlerinin yanı başında elbiseyle toprak üzerinde uyuyordu. Napolyon’un kendi döneminde olağanüstü bir durum olan başarı ve zafer sırrı işte budur. Askerler sadece dille ondan direktif almıyorlardı, pratikte de ondan direktif alıyorlardı. Sekiz yıllık mukaddes müdafaa savaşı sırasında da gençlerimiz böyleydi. Tümen komutanı bazen hatta normal askerlerden önde bile savaş alanında hazır bulunuyordu, cephenin ön hatlarında hazırdı ve hatta bazen bizzat kendisi keşif için bölgeye gitmekteydi ki bu da dünya orduları içinde anlamsız ve kabul edilemez bir meseleydi. Ama bu olay burada vuku buldu ve mukaddes müdafaa döneminin o muazzam ve hayret uyandıran olaylarını ve başarılarını gerçekleştirdi. Yumuşak savaşta da durum bunun gibidir. Hocanın bizzat kendisi bu derin, hayati ve mukaddes meydanın ortasında yani bir nevi kutsal savunma da sayılan ve adını yumuşak savaş olarak koyduğumuz bu vadinin ortasında var olmalıdır.

Bugün ülke genelinde, 70 bin öğretim kurul üyesine sahibiz ve bununla iftihar etmek gerekir. Ben hatırlıyorum inkılabın ilk yıllarında (80'li yılların ilk yarısında veya hatta ikinci yarısında) üniversitelerde bilim kurulu sayısı 5 ila 6 bin civarında tahmin ediliyordu, fakat bu rakam bugün 70 bine çıkmış bulunuyor. Bu ise ülkenin iftihar vesilesi, inkılabın iftihar vesilesi ve üniversitelerimiz için iftihar vesilesidir.

Memnuniyetle belirtmek gerekir ki bu elemanların önemli bir bölümü mümin, dindar, mütedeyyin, inkılapçı ve din ve inkılap ilkelerine inanan kimselerden ibarettir. Bunun kendisi ise çok önemli bir meseledir, önemli bir olaydır, öğretim kurul heyetlerinde mümin ve inkılapçı kimselerin kadrini bilmek gerekir. Şunu, ben aziz müdürlerimize, yüksek öğretim bakanlığı mesullerine, sağlık ve tıp eğitim bakanlığı yetkililerine söylüyorum: Kadir biliniz! Muhterem bakanlar ve bakanlıkların yönetim kurulları, bizim bir çoğundan haberdar olduğumuz bunca rahatsız edici saldırılar ve propagandalar karşısında kendi hak sözleri üzerinde durarak dini değerleri savunan, korkmayan ve geri adım atmayan bu hocalar ve mümin hocaları takdir ediniz, Üniversitelerde mümin kimselere ve mümin hocalara, öğretim üyelerine destek veriniz.

Bu birinci konu hocalarla ilgili. Benim için eğer ülke genelindeki bu 70 bin öğretim üyesi ile görüşme imkanı olsaydı kesinlikle tümüyle görüşür ve onların sözlerini dinlerdim. Ama bildiğiniz gibi elimiz kısa ve tatlı ve değerli hurma yüksek hurma ağacında.[3]

İkinci husus bilimle ilgilidir. Bugün ülkede var olan bilim hareketi bir akıma dönüşmüştür ve bu ülkede istikrara kavuşturulan bir akımdır, bu konuda kuşkuya kapılmamak gerek. Bu son 10- 15 yıl içinde hocalarımız, bilim adamlarımız, gençlerimiz bu hususta bayağı çaba harcamışlar, bunun etkilerini de ülkenin bilimsel rütbesinin yükselmesinde görmek mümkün. Biz şu anda dünyada bilim rütbesi bakımından 16. sıraya çıkmış bulunuyoruz. Bu çok önemlidir. Bizim rütbemiz daha önce bundan çok aşağılardaydı, gerideydik, ülkeyi 16. rütbeye çıkarmayı başardılar ve bu ise çok değerli bir meseledir.

Burada birkaç husus söz konusudur: Birinci husus şudur ki bizim bilimsel açıdan üst rütbeye çıkmamız çalışmanın çok yüksek hızındandı, dünya rakamları uyarınca ülkemizde bilimsel ilerleme hızı dünyanın hızının ortalamasının 13 katı üstündedir. Bunu dünyanın bilimsel istatistik merkezleri söylüyorlar ve biz de daha önce defalarca bu hususa temas etmiştik. Bu hız bugün azalmıştır, bazılarının bilimsel ilerleme bakımından geri kaldığımızı söylerken bazılarının buru reddetmesinin nedeni ve her ikisinin de bu konuda rakamlar ortaya koymalarının sebebi işte burada yatmakta. Evet görünüşte 16. veya 15. rütbeden düşmemiş bulunuyoruz bu doğru, ama ilerleme kaydetmeliydik, yani o ilerleme hızı devam etmeliydi, işte bu hız bugün azalmış bulunuyor. Kardeşler ve bakanlıkların aziz yetkilileri bu hususa dikkat etmelisiniz; o hız artık bugün yoktur, bilimsel kalkınmanın hız kesmemesi yönünde çaba harcamalısınız. Yine savaş askerlerinin tabiriyle bu hareket devir kaybetmemeli. Elbette ne kadar fazla ilerlersek bu hızın azalacağının farkındayım. Yani çok geride olduğumuz dönemlerde dolayısıyla yararlanılmamış kapasite miktarı da bir o kadar fazladır ülkede ve ilerledikçe dolayısıyla bu kapasite miktarı da azalıyor çünkü kapasiteden yararlanılıyor. Ben bunun farkındayım, fakat ülkenin bilimsel ilerlemesindeki o gerekli hız azalmamalıdır.

İkinci husus şudur ki ülkenin bilimsel muhitini tali meselelerden uzak tutmalısınız. Yanlış anlaşılmamalı ben üniversitelerde siyaset olmasın demiyorum, hatta bir çoklarınız hatırlarsınız ki ben yıllar öncesinden beni yine Ramazan ayında hocalara hitap ettiğim böyle bir toplantıda, siyasetin elini üniversitelerden, öğrenciler arasından kesmek isteyenlere karşı sert bir ifade kullanmıştım ve bu da bir çoklarının rahatsız olmasına sebep olmuştu. Hayır ben üniversite muhitinin, siyasi idrak, siyasi yorum, siyasi bilim, siyasi şuur olması gerektiğine inanıyorum, ben buna engel değilim, hayır beni siyaset oyunlarının dönmemesi gerektiğini söylüyorum, yapay gündem oluşturulmamalı, bu tali meseleler, bilimsel çalışmalar, bilimsel ilerlemeden ibaret olan asıl göreve zarar vermemeli.

Bu bir iki yıl içinde vuku bulan en yanlış işlerden biri bu burslar meselesiydi. Bu mesele eğer doğru bile olsaydı (elbette daha sonra yapılan araştırmalarda anlatılan şekilde doğru olmadığı ve gazetelerin de bu meseleyle oynadıkları gibi olmadığı anlaşıldı. Bu konuda bana yapılan araştırmalarla ilgili dakik raporlar ilettiler) yolu, meseleyi medyaya yansıtmamız pek de doğru değildi. Bir grup yasalara aykırı olarak bir takım imtiyazlar elde etmiş, çok güzel, ama bunun yasal yolu var, o imtiyazları iptal etsinler artık bunca yaygaraya gerek yoktur. Yaygara oluşturmak yapay gündem oluşturmaktır, bu ise, kendi çalışmalarını sükunet ve huzurlu bir ortamda sürdürmesi gerekin ilim muhitleri için zehirdir. Bu zehiri maalesef bazıları bir takım siyaset oyunlarıyla, siyasete dayalı kendi düşünce temelleriyle üniversitelerle ilgili gündeme getirdiler. Niçin? Zulüm de olmasına (bir çokları için zulüm oldu) rağmen bu iş hem yasalara aykırıydı hem de tedbire aykırıydı ve hem de ahlaka aykırıydı. O zaman sürekli olarak ahlaktan da dem vurmaktalar. Tevbe etmeye emredenlerin kendileri niçin az tevbe etmekteler[4]. Bu ahlaki bir iş miydi? Yapay gündem yaratmayın, yüksek öğretim muhitinin bu tali meselelerin esiri olmasına müsaade etmeyin.

Bir sonraki mesele insani bilimler meselesidir. İnsani bilimler dalında çok gerideyiz. İnsani bilimler hakkında konuşan dostlar insani bilimlerin önemine hatta sanayi alanında bile vurguda bulundular; bu doğrudur. Bu aziz kardeşimin sunduğu rakamlar benim için çok ilginçti. Sanayi ilerlemesinde örneğin %40’ı veya %50’si mühendislik ve teknik meselelerle ilgili olduğunu, %50 veya %60’ının ise insani bilimler meselesiyle alakadar olduğunu örneğin yöneticilik, işbirliği ve çalışma gibi hususlarla alakadar olduğunu söyledi. Doğru da söylüyordu. Bu çok önemlidir. İnsani bilimler hakkında bugün burada kardeşlerden bazıları çok güzel konuları gündeme getirdiler, bunlar benim de yüreğimdekilerin aynısıdır. Elbette dilimdeki sözün de yansımasıdır. Bu hususları bazen ben de söz konusu etmişim. İnsani bilimler çok önemlidir. Bir takım nedenlerden dolayı çok önemli ve zaruri bir mesele olan insani bilimlerdeki değişim ve tahavvül içten bir kaynamaya ve dıştan desteğe ihtiyacı var. İç hareketlilik bugün mevcuttur. Gelen raporlarda görüyorum ki gerek bu konuda gerekli değişimleri yapmakla görevli kültür inkılabı yüksek konseyinde, gerekse üniversitelerde ve gerek bugün burada müşahede ettiğiniz üzere insani bilimler hakkında konuşan bazı dostların konuşmasında bu iç dinamiğin, hareketliliğin hem de bilim adamları tarafından ve üniversitelerde var olduğunu gördünüz. Bunun için dışarıdan da destek verilmesi gerekir. Muhtelif destekler… Bu destek örneklerinden biri üniversite ve bakanlığın değişim konseyi tarafından alınan kararlara uymalarıdır. Bunların almış olduğu bir takım kararlar mevcuttur. Bugün de bu kardeşlerden biri burada beyan etti. Bu konsey tarafından alınmış kararlar nispetince çalışılması gerekir. Çalışıldıkça onun hayata geçirilmesi icap ediyor. Bu kararların ofislerde, dosyalarda, kitaplarda ve onun kendi tabiriyle bakanlık ve kültür inkılabı yüksek konseyi koridorlarında kalmamalı, bizzat icra edilmeli, yürürlüğe geçmelidir. Bu tamamen doğru bir sözdür. Bakanlığın bu hususa dikkat etmesi gerekir. Sayın Dr. Ferhadi de (Yüksek Öğretim Bakanı) şu an buradadır. Bunlar benim özellikle kendisine havale ettiğim ve dikkatte bulundurması gerekin konulardır. Bu büyük bir iştir. Bugün ülkede bilim kaynağı, ülkede üniversitenin kaynağı bu güzel kardeşlerimizin elindedir. Bunlar gerçek manada ve sorumluluğun şuurunda olarak meseleyi takip etmeliler.

Bir diğer husus da araştırmalara tahsis edilen bütçe miktarıdır. Elbette bu söylediğim sözlerle ilgili bir açıklama da gerekmektedir ama ezana yaklaşmış bulunuyoruz ve artık mevzuyu daha fazla uzatamayız. Araştırma bütçesi payı çok önemlidir. Birkaç yıldır ben bu toplantıda, diğer bazı toplantılarda ve ülkenin yürütme sorumluları ile özel oturumlarımda bu mesele üzerinde önemli durmuşum, ama maalesef bana ulaşan bilgilere göre ve gelen raporlarda anlaşıldığı kadarıyla benim bu sözlerim bir nasihatten öteye gitmiyor, örneğin minbere çıkıp bazı öğütlerde bulunan bir vaazın nasihatleri gibi; ne yazık ki şimdiye kadar bu gözle bakılmıştır; ama mesele böyle olmamalı, çaba gösterilmeli. Ülkenin kalkınma planında genel bütçeden %4'ünü araştırma dalına tahsis etmişler, ama anlaşılan kısa vadede bizim himmet ve gayretimiz bu konuda pek de yüksek değil. Ama en azından sözü edilen %1.5 veya %2 lik oran en azından tahsis edilmelidir. Şu anda araştırma ve tahkikat bölümüne tahsis edilen bütçenin % birin bile çok altındadır. Biri bu meseledir… Bir diğer mesele de araştırmaya tahsis edilen bütçe ve finansın sahih biçimde ve münasip yerde kullanılmasıdır.

Bir sonraki mesele ülkenin genel bilimsel haritasıdır. Çok güzel. Genel bilimsel harita dostların zahmet ve katkılarıyla hazırlandı ve belli bir düzeye getirtilerek, ülke için güzel bir belge hazırlandı ve büyük bir fırsattır. Görüş sahibi olanlar bana verilen raporlar uyarınca bu genel bilimsel haritanın hazırlanması ardından onu teyit etmişlerdir. Yani kültür inkılap yüksek konseyinde hazırlanan bu plan ve senet için önemli bir hata ve eleştiri yöneltemediler. Çünkü böyle bir durum söz konusu değildi, çünkü teyit edilmişti, ama bu genel bilimsel haritanın operasyonel olması, hayata geçirilmesi gerekir ki bunun ilk adımı da diyalog ortamının oluşturulmasıdır. Öteki şehirlere giden ve muhtelif üniversitelerde bulunan dostlardan bana aktarıldığı kadarıyla, öğrenciler bir kenara hatta üniversite öğretim üyelerinden bir çoğunun bile ülkenin genel bilimsel haritasından sahih bir bilgi ve malumata sahip olamadıklarını belirtiyorlar. Hatta bugün burada konuşan dostlardan bir de “sizin söz ettiğiniz direniş ekonomisinden bir çokları habersizdirler” gibi bir ifade kullandılar. Evet bu bizim zaaf yönlerimizden biridir. Biz eğer bir talebin tahakkuk bulmasını istiyorsak bunun ilk adımı bu talebin kabul edilmiş bir diyalog haline getirtmemizdir. Bilim meselesi de bu kabil bir mevzuuydu ve bir diyalog olduktan sonra bilimsel akıma karıştı, hayata geçirildi ve bir akım olarak gündeme getirtildi. Şimdi bu mesele de bunun gibidir; ülkenin genel bilimsel haritasıyla ilgili meseleler bir diyaloga çevrilmeli ve ciddi olarak icrai olmalıdır bu bir hususdur.

Tali meselelerden şu da önemli bir konudur ve o da yüksek öğretim programları belgesinden ibarettir. Burada dostlardan biri, gündemimizde olan şeyler eğer bizlerin önceliğimiz ise o zaman hiç önceliğimiz yoktur” kabilinden bir laf söyledi, bu sahih ve metin bir sözdür. “Biz belli kaç sanayi sektöründe ilerleme kaydetmek istiyoruz ve onlar üzerinde insani, mali, himmet ve diğer muhtelif açıdan yatırım yapmak istiyoruz” ifadesi tamamen yerinde bir ifade ve beyandır. Ben bir defasında sporla ilgili olarak şunu demiştim, belirtmiştim ki biz bir iki spor dalında dünyada birinci veya ikinci olabiliriz. Çok güzel gidelim bunların peşinden ama bazı spor dallarında durum böyle değil, bu dallarda birinci veya ikinci olma umudumuz söz konusu değil. Bundan benim gayem ise dünya çapındaki şampiyonluk yarışlarıdır. Ve böyle de yaptılar ve söz konusu spor dallarında bazı adımları attılar ve etkili de oldu. Şimdi bu alanlarda da durum bundan ibarettir. Hangi bilim dalının ülkenin hangi bölgesinde ve hangi üniversitede daha fazla önceliğe sahip olduğunu belirlememiz gerekir, ülkede bölgesel bilimsel tetkiklerden gaye budur. Biz hangi üniversitede hangi branşları takip etmeli ve onun hakkında yatırımda bulunmalı, onlardan beklentimiz olsun ve gerekli cevabı istemeliyiz. Bu da mevcut meselelerden bir diğeridir ve bu belgenin tamamlanması, operasyonel olması gerekmektedir.

Konuşmamın sonunda şunu belirtmek isterim ki aziz bacı kardeşler! İştigal ettiğiniz bu işin kadrini biliniz. Bugün mevcut meslekler içerisinde bundan daha aziz, daha saygın bir iş bulmak mümkün değil. Sizler çok büyük işlerin sorumluluğunu üstlenmiş ve yerine getirmektesiniz. Bu işlerin tahakkuk bulmasını istiyorsak, bilimler bakanlığında çalışma gayreti ve azminin her geçen gün daha da artması gerekir.

Elbette benim burada not aldığım konulardan biri de, özellikle bu son birkaç yıl içinde büyük oranda artış gösteren ve olağanüstü bir özellik teşkil eden yüksek dereceli dönemlerdeki öğrencilerin sayısının artışı meselesidir. Ama bu meselenin sonuçlanması için doğru dürüst planlama yapılmalıdır. Lisansüstü eğitimde öğrenciler bir şeyi tahakkuk ettirmek, bir şeyi yazmak, bir risaleyi hazırlamak istiyorlar, bu ise bir düzeni, sistemi gerektiriyor, genel bir bakışı, genel bir yönlendirmeyi gerektiriyor ve ülke bundan yararlanmalıdır. Eğer muhtemelen bu tahakkuk bulamazsa o zaman biz kaynakları heba etmiş oluruz. Hem hocayı, hem öğrenciyi, hem parayı, hem idareyi ve hem de öteki imkanları heba etmiş oluruz. Bu genel bakış, bu genel planlamalar, yüksek öğretim bakanlığıyla ilgili bu genel çerçeve çalışmaları yapılması gerekin temel işlerdendir ve inşallah ülkenin düğümleri bu yolla açılmış olur.

Siz hocaların yaptıklarınız önemli işlerdir. Genellikle bakanlıklar ve cumhurbaşkanı bilimsel yardımcılığından oluşan ülkenin yönetim kadrosunun hayata geçirdiği işler önemli çalışmalardır. Bu çalışmalara önem v eriniz ve bu çalışmalarla ilgili takvim ve gerçek değerlendirmeler hazırlanmalıdır. Ne gibi önemli bir çalışmanın gerçekleştiğini bilmemiz gerekir.

Dostlardan bazılarının kendi konuşmalarında temas ettikleri gibi İran düşmanlarının gayesi bu ülkenin, bu halkın kendi layık olduğu üstün konuma ulaşmasını, o medeniyet çizgisini yakalamasını engellemek istemeleridir. Çünkü ülkede böyle bir hareketin başlattığını fark ettiler. Aslında yaptırımlardan gaye de budur. Evet benim de kanaatim bu yöndedir ve yaptırımlardan asıl hedefin nükleer mevzuu olmadığı, insan hakları meselesi, terörizm meselesinin de olmadığı inancındayım. Dediler niçin filanca Ali Asgar için yapılan ağıtlar sırasında ağlamadı? Dediler ki o zavallının kendisi yüzlerce başı kesik Ali Asgar’dır. Şimdi bu kalkıp da Ali Asgar’ın ağıtı için mi ağlasın? Bunların kendisi terörist yetiştirenlerdir, bunların kendisi insan hakları düşmanıdırlar. Şimdi bunlar insan haklarını ihlal etti diye bir ülkeye baskı mı yapacaklar? Mesele bu değil, asıl mesele bu lafların çok üstünde ve ötesinde bir muhasebedir. Yani müstekbir nizamın, zulüm düzenin tam karşı noktasında yer alan ilke ve kaynaklara dayalı bir halk, bir hareket ve bir kimlik ortaya çıkmıştır, şimdi bunlar bunun böyle bir makam ve konuma ulaşmasını istemiyorlar, işte biz böyle bir konumdayız, hareket etmeli, gayret göstermeliyiz. Yaptırımlar elbette bir takım zahmetler sorunlar oluşturuyor ama aynı zamanda ilerlemeye, kalkınmaya da engel olmayabilir; kendi kapasitemizden yararlanmalıyız, siz hocaların bu hususta rolünüz var. Yüksek öğretim bakanlığı ve bilim mevzuuyla alakadar öteki bakanlıkların bu hususta temel ve önemli rolü bulunmaktadır. Bu rollerin kadrini biliniz ve takib ediniz, inşallah Allah Taala’dan da yardım talebinde bulununuz.. Dostların okuduğu, “اِن تَنصُرُوا اللهَ یَنصُرکُم وَ یُثَبِّت اَقدامَکُم[5]ayeti kerime ise Allah taalanın bu kesin vaadidir.

Allah’ım! Bu gündüzlerin ve bu gecelerin bereketi hürmetine, Emir’ul Muminin İmam Ali(as)ın kanı hürmetine ve bu yıllar boyunca hak uğrunda yere dökülen kanların hürmetine (Ülkemizde şehitler ortaya çıktı ve zahir oldular), bu kanların bereketi hürmetine, bu mücadelelerin bereketi hürmetine, bu kutsalların bereketi hürmetine, halkımızı her geçen gün gerçek saadete ve yüceliğe yaklaştır.

Allah’ım!

Bu yolun mücahitleri, bu yolun aktivistleri, bu cümleden muhterem hocalar, öğrenciler ve bilim alanında çaba harcayan her kes tüm bunları kendi Tevfik ve yardımınla muvaffak kıl; yüce imamımızın mutahhar ruhunu, şehitlerin tayip ruhlarını asrı saadet dönemi şehitlerle mahşur buyur.

Allah’ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun.



[1] - İslam İnkılabı rehberinin konuşmasından önce üniversite hocalarından 7 kişi birer konuşma yaparak muhtelif konularda kendi görüş, eleştiri ve tekliflerini dile getirdiler

[2] - 6 Ağustos 2013 tarihinde üniversite öğretim üyelerinden bir gruba hitaben yapmış olduğu konuşma vb.

[3] - Hafızın mısrasına temas ediyor: Dest Ma Kutah-Ve hurma ber Nahil (Yani elimiz kısa ve hurma ağacın tepesinde)

[4] - Divanı Hafız

[5] - Muhammed suresi – 7. Ayetin bir bölümü / ... siz yardım ederseniz Allah'a, o da yardım eder size ve ayaklarınızı diretir, size sebat verir.