İslam İnkılabı rehberinin şairleri kabulündeki konuşmasının tam metni
Bismillahirrahmanirrahim[1]
İmam Müçteba, İmam Hasan (aleyhisselam)ın veladeti, Hz. Peygamber (sav)in dilinde hüsnü mücessem (bu isim Allah Resulü tarfından kendisine verilmiştir ki bunun kendisi büyük bir önem taşıyor ve çok muazzam bir olaydır, yüce İslam peygamberinin bu büyük insanı, bu kutlu çocuğu “Hasan” olarak isimlendirmesi büyük bir önem taşımaktadır) inşallah her kese mübarek olur.
Ramazan ayının bereketini, sizin hassas kalpleriniz, saf ruhlarınız, sizlerin değişen ruhlarınız için hatırlatırım. Bu büyük harmanın bereketlerinden eğer birileri yararlanmak isterse bundan en fazla istifadeyi alacak olanlar, zevk sahipleri, ince ruh sahipleri, yürek sahipleri, latif duygu sahibi olan kimselerdir, yani sizlersiniz. Bu ayın dakikaları, anları, saatleri, günleri ve gecelerinden yararlanmaya sizlerden daha layık kimler olabilir. Ay, Allah’a yakınlaşma ayıdır, yüreğin durulaştığı aydır, Allah Taala ile menus olma ayıdır, zikir ayıdır, huşu ayıdır ve böylesine temiz, duru yüreklere ve latif duyguya sahip olanlardan daha uygun kim olabilir.
Zikir, ünsiyet, şevk cennetine girmek için en iyi yol, araç, bu ay için aktarılan dualardır. Bu aya mahsus özel dualar da olabilir, hassas anlara ait başka dualar da olabilir. Şabaniye münacatı gibi, Sahifei Seccadiye duaları gibi. Bunlardan yararlanmak çok değerlidir. “وَ اسمَع دُعائی اِذا دَعَوتُک، وَ اسمَع نِدائی اِذا نادَیتُک، وَ اقبِل عَلَیَّ اِذا ناجَیتُک”[2]Bunları sizlerin latif ruhlarınız pür dikkat ve daha fazla huzur içinde beyan edebilir. “فَقَد هَرَبتُ اِلَیکَ وَ وَقَفتُ بَینَ یَدَیک” Bunlar en latif ve en zarif yürek ve dillerden çıkan tabirlerdir. Bunları kim idrak edebilir, kim yararlanabilir. Sizden daha iyisi kim olabilir? Pak ve latif ruha sahip olan sizlerden! Nitekim bu ay içinde dua etmekten gaflet etmeyiniz. Şabaniye münacatında şöyle deniliyor: “هَب لی قَلباً یُدنیهِ مِنکَ شَوقُهُ وَ لِساناً یُرفَعُ اِلَیکَ صِدقُهُ وَ نَظَراً یُقَرِّبُهُ مِنکَ حَقُّه” Şevkini yükseklere çıkaran, irtifa kazandıran, Allah Taala’nın makamına yaklaştıran böyle bir yürek ve kalbi insan Allah Taala makamından talep etmekte. İşte o hassas, latif yürekten daha hazır hangi yürek olabilir? Allah’a çok şükürler olsun bu da sizlerde var.
Ebi Hamza Somali duasında şöyle deniliyor:
کَ عَرَفتُکَ وَ اَنتَ دَلَلتَنی عَلَیکَ وَ دَعَوتَنی اِلَیکَ وَ لَولا اَنتَ لَم اَدر ما اَنت
Hak Taala ile olan, muhabbet ve izzet mebdası ile olan bu latif manevi ilişki çok değerlidir, bunlar çok önemlidir, bunlar hassas olan yürekleri ısıtıyor, koruyor, umut bahşediyor, onlar için sığınak ve dayanak oluyor. Rahmetli Ahavan’ın bu şiiri kime söylediği ve niçin söylediği meselesiyle benim işim yoktur ama ben bu şiiri Sahifei Seccadiye’ye hitaben okuyorum. Ben bu şiiri Ebu Hamza Somali duasına hitaben okuyorum ki diyor: “Ey benim yalnızlık halvetimin muhteşem ve ismet dolu anları - Ey benim şevket dolu tatlı ırmağım”. İşte dua budur. Bundan vazgeçmeyin, duadan yüz çevirmeyin. Dua çok değerlidir. Dua, umutsuzluğa kapılan, kötümserliğe düşen veya yanlış duygular içinde olan yürekleri değiştirebilen iksirdir, doğru yola hidayet edebilmektedir. Dua böyle bir şeydir. Bu gecelerden azami yararlanın. Sizler dua etmeye ve duadan yararlanmaya en layık insanlarsınız. Dua’dan gerçek manada yararlanmak gerekir. Elbette duanın kelimelerini okumak duanın çok düşük bir seviyesidir, ama yine de bu kelimeleri insan okuması, anlamını idrak etmesi, manasının dış ifadesini bilmesi, o anlamlarla yoğrulması, onun içine batması çok büyük bir değerdir.
Şiir etkili bir faktördür. Kelam faktörleri genelinde onun etkin oluşu ise fazladan bir tesir uyandırmaktadır. Yani şiirin gösterdiği etkiyi başka hiçbir söz her ne kadar fesahat ve belagat içinde olsa dahi, ne kadar güzel ve anlamlı olsa dahi gösteremez. Şiir böyle bir mekanizmadır, böyle bir faktördür. Şiir, harekete geçirici role sahiptir. Şiiri dinleyene ve şairin kendisine yol gösterici role sahiptir, hat verici, rol belirleyici role sahiptir. Bu ise sorumluluk getirici bir özelliğe bürünür. Siz büyük işler için yararlanabileceğiniz bir servete, bir imkana sahip olup da ondan yararlanmamanız sorumluluğunuza aykırı hareket etmeniz demektir. Taahhüdünüze aykırı hareket edersiniz. Bu sorumluluk getiricidir. Şimdi Allah Taala bu nimeti sizlere vermiştir ama bütün nimetler gibi bu nimetten de soracak, sorgu suale çekecektir. İlahi bahşişten sorulacak. Bu nimetle ne yaptığınız sizlerden sorulacak.
Şiir vasıtasıyla muhatabı doğru yola hidayete erdirmek mümkün olduğu gibi onu saptırmak ve uçuruma düşürmek de mümkündür. Şiir insanı en alçağa düşürebilir, bu tür şiirden, özellikle modern insani araçlar yeni medya araçları vasıtasıyla ahlaki ve insani değerlerden uzak azıtmış kültür bugün çok fazlasıyla yaygınlık kazanmıştır. Şiir bazen kaymak, yuvarlanmak ve sapıtmak için bir araca dönüşür. Bu da meselenin öbür yüzüdür. Bu bakımdan şiirden her iki şey de mümkündür. Şair kendi latif duygusuyla hem idrak edebilmekte hem şevke gelebilmekte, hem okuyabilmektedir. Şairin bu şiir okuması şevktendir, hasrettendir, başkalarının göremediği, hissedemediği bir şeyi hissetmek, idrak etmek ve müşahede etmektendir. Bunun ise iki yönü bulunuyor, iyiliklere hidayet edici olabileceği gibi, bunun aksi de olabilir. Şiir eğer cinsel içgüdülerin etkisi altında kalırsa (ki maalesef bugün ülkemizde bazı eller şiiri bu yöne sevk etmektedir, zorla götürmektedir, gençlerimiz safa, latif ve çok güzel manevi ve inkılabi fezalarda iken o eller muhtelif alanlarda ve daha ziyade de sanal alemde işe koyuldular) şimdi başka yollar bir kenara şiir vasıtasıyla da gençleri cinsel içgüdü içerikli şiirlere müptela etmekteler, bu ise çok kötüdür, bu bir tehlike çanıdır, bazen işin içinde şahsi çıkarcılık var, bazen zulme övgü var ve ne yazık ki kendi tarihimizde bunun geçmişine bolca rastlamak mümkün. Zulüm ve zalime övgüler yapılmaktadır.
Bunun zıddı ve karşı görüşüne bugün bizler muhatabız. Elhamdülillah gördük ki aziz genç şairlerimizden bir kaçının bu anlayış karşısında durduklarını gördük. Daha önce de Yemenle ilgili şiirleri, sayın Sayyar’ın[3]ve diğer bazı şiirleri işitmiş, okumuştuk, çok güzeldir. Bu söyledikleriniz, bu akşam bu dostların dile getirdikleri hususlar çok güzeldi, bunlar doğrudur, işte bu o sahih iştir, olması gerekendir. İşte bu, Allah Talanın soracağı o taahhüttür. Mekarim’ul ahlak duasının ana hususlarından biri şudur: “وَ اسْتَعْمِلْنِی بِمَا تَسْأَلُنِی غَداً عَنْهُ”[4](Yani: Allah’ım yarın benden soracağın şeyle beni meşgul eyle) İşte bunun fikrinde olmak gerekir, yarın bizlerden bir şeyler soracaklar. Diyor ki Allah’ın yarın benden sormak istediğin şeyle ilgilenmek ve amel etmek aracını bana lütfet. Sizler şu anda bu imkana sahipsiniz. Birilerinin yürekleri dolu olur da şiir söyleyemezler ama elhamdülillah sizler söyleyecek konumdasınız ve etkisini de gösteriyor, sizlerin Bahreynle ilgili veya Yemenle ilgili, Lübnan’la ilgili, veya Gazze’yle ilgili, Filistin’le ilgili, Suriye’yle ilgili veya İslam ümmetinin hedefleri için dillendirdiğiniz bu şiirler her yerde geçerlidir ve ondan yararlanılmaktadır. Bu şiirler bu amaçlarla dile getirtildiğinde işte o zaman “انَّ مِنَ الشِّعرِ لَحِکمَه”[5] (Şiirden hikmet kastediliyor) bu ifade sizlerin şiiriniz hakkında geçerli olur ve kesin olarak şiirleriniz hikmet sahibidir.
Ben gerek bu toplantıda ve gerekse diğer başka toplantılarda dile getirdiğim gibi hak ve batıl kavgasında tarafsızlığın bir anlamı yoktur. Bazen kavga kuşkulu olabilir o farklı bir mevzudur ama Hakkın ve batılın belli olduğu durumlarda artık tarafsız kalmanın hiçbir anlamı yoktur, hakkın tarafında olmak ve batılın karşısında durmak gerekir, şimdi biri askeri olarak durabilir, biri siyasi olarak ve diğer muhtelif şekillerde de olabilir ve biri de kendi diliyle, kendi beyanıyla, kendi düşüncesiyle durabilir ve durmalıdır. Şair, Hak batıl davasında tarafsız olamaz. Şair sanatçı eğer tarafsız olursa Allah’ın nimetini zayi etmiş olur, Allah muhafaza eğer batılın yanında yer alırsa o zaman da hıyanet ve cinayette bulunmuş olur. Mesele artık ihmalkarlık değil, mesele cinayet meselesidir. Sizin halkınız bu sayısız yıllarda büyük mazlumiyetlere uğratılmıştır, işte bu mazlumiyetlerin dillendirilmesi gerekir, bunun dünyaya yansıması gerekir.
1987 yılında Serdeşt ilini bombardıman ettiler. (Yıl dönümünü şu sıralarda yaşıyoruz) Bu bir şaka mı? Bir şehre kimyasal bombardımanlarda bulunsunlar, çocuk, büyük, kadın, erkek binlerce insanı bir şehirde öldürsünler ve dünya buna karşı sessiz kalsın! Öyle ki bazen bir kedinin bir çukura düşmesi onun için büyük bir meseleymiş gibi gündeme getirtiliyor, haber ajansları, gazeteler ve televizyonlar vasıtasıyla aksettiriliyor ve mesela bir kedinin veya bir tilkinin örneğin bir kuyuya düşmesi, filanca, filanca ve filanca kurumların bir araya gelerek kurtarma operasyonu gerçekleştirdikleri haber konusu ediliyor veya söz gelimi bir su hayvanının kıyıya vurması ve can çekişmekte olan bu hayvanın yeniden denize intikal ettirilmesi bazen dünyada geniş bir gündem oluşturuyor ama bu dünya bazen bir şehrin halkının kimyasal silahlarla katliam edilmesi karşısında sessiz kalıyor. Dünyadan gayem elbette halklar değil, halkların bir aracı, imkanı yoktur, gayem dünyanın kitle iletişim araçlarını sulta altında bulunduran egemen güçlerdir. Bunun Farsça deyimi ise Amerika, İngiltere ve egemen batılı devletler, Siyonist güçlerdir. İşte dünyanın kitle iletişim araçlarına musallat olan bunlardır. Her şeyi kontrolleri altında bulunduruyorlar, Şimdi ise gece gündüz demeksizin Yemen’i bombardıman ediyorlar ama bunlardan en ufak bir ses dahi yok, dün de Gazze’yi bombardıman ediyorlardı, ondan bir süre önce de Lübnan’ı vuruyorlardı hiç kimseden bir ses çıkmıyordu. Şimdi farz edin iki kaçakçı bir arada yargılanıyor ve idam ediliyorlar ardından bunlar geniş bir yaygara başlatıyorlar; işte dünya budur. Bu dünya karşısında ne yapmak gerekir? Şerefli bir insan dini inancını, imani görevini, insani şerefini, insani vicdanını dikkate almaksızın böyle bir cepheleşme karşısında, böyle bir rezalet karşısında, böyle bir habaset karşısında insanın insanlığı nasıl bir hükmeder? Tüm bunlar insan sırtında var olan yüklerdir.
Ben elbette İslam inkılabından sonraki dönemde ülkede şiirin gelişmesinden çok razıyım ve gerçekten de çok iyi olmuştur. Bugün burada şiir okuyan bu gençler, bundan on yıl önce şiir söyleyen gençlerle arasında belirgin farkları var, yani gerçekten de açık bir ilerleme söz konusudur. Şiir çok iyidir ama ülkemizde şiirin kapasitesi mevcut kapasitenin çok çok üstündedir. Siz şimdi dikkat edin, bakınız bu hanım kız[6]öğrencidir. (edebiyat ilinin orta ve lise öğrencileri arasında bir takım faaliyetler başlattığını, bir takım insanları bir araya topladığını işittim[7]) Öğrencilerimiz, gençlerimiz, kızlarımız, oğlanlarımız şiir söylüyorlar hem de bu kadar güzel, bu kadar anlamlı, güçlü tahayyül içerikli şiirler, bu çok iyidir. Elbette ben şunu da belirtmek isterim ki bizim bugünkü şiir seviyemiz İran’a uygun şiir seviyesine henüz ulaşmamıştır. Yani bizden pek de uzakta olmayan bazı devrelerde genel şiir seviyemiz şimdiki şiir seviyesinden çok daha yüksekti. Bir takım belirgin, güzide şairlere sahiptik. Gerek kasidede ve gerekse gazelde ve muhtelif tarzlarda bu şairlere sahip olmalıyız ki şiir seviyemiz bu kadar yüksek bir seviyeye ulaşabilsin, bu ise çaba ve gayret gerektirir.
Biz alan olarak çok genişiz ve bu alanı daha da ileri götürmemiz gerekir, bu ise bir zarurettir. Elbette bu konuyla ilgili sanat alanları sorumludurlar, diğer bir takım organlar da sorumludur, devlet kurumları ve kamuyla alakadar diğer bir takım kurumlar da hakeza, Radyo ve televizyon ve benzerleri de bu konuda sorumludur. Şiire değer vermek gerekir. Şiir büyük bir olaydır, önemli bir olaydır. Ben şu an ülkede bu meselenin önem ve değerini fark etmesi gereken, meselenin hakikatini kavraması gereken bazılarının (elbette tümünü kaset etmiyorum) şiirin derinliğinin önemini henüz kavrayabilmiş olmadıklarını görüyorum, şiirin kadrini bilememişlerdir. “ما قَدَروا الشِّعرِ حَقَّ قَدرِه” Şiirin kadrini, değerini layıkıyla anlayabilmiş değiller. Şiirin acayib bir tesiri bulunuyor, bazen bir beyit şiir veya gazel etkili ve malumat sahibi bir insanın bir saatlik veya iki saatlik konuşmasından da etkili olabilir. Yani şiir değerli bir cevherdir. Böyle bir öneme haizdir. Bunun kadrini bilmeleri gerekir.
Bu arada ülkemizde var olan bir durum ve burada olduğu gibi daha öncede etkisi müşahede edilen bir husus genç şairlerimizin olaylar karşısında hızlı tepki göstermeleridir ve bu çok değerlidir, bu çok güzeldir. Hiç kimse bunun aykırı bir durum olduğunu zannetmemesi gerekir, hayır bu çok olumlu bir durumdur. Biz tarih boyunca ve kendi çağımızda bu gibi hızlı tepkiler sayesinde en iyi sonuçları elde etmiş bulunuyoruz. İsrail uçağını o (Filistinli) kız kaçırdığında rahmetli Emiri Firuzkuhi (bir kaside okudu) Emir Firuzkuhi dostlarının tanıdığı kadarıyla pek de inkılapçı bir genç değildi ama içine düştüğü duygusundan ötürü (50’li yıllarda) çok güzel ve ideal bir kadise okudu, zamana ve şartlara uygundu (diyordu ki “orada bir gazale...) şu anda o beyitlerin büyük bir bölümünü hatırlamıyorum ve o dönemde beyitlerinin büyük bölümünü biliyordum ve bunu bizzat onun kendisinden işitmiştim. Her haliyle bu çok güzeldir, olaylara karşı çok hızlı tepki gösterilmesi ve olayın aydınlatılması çok güzeldir.
Temennim odur ki her geçen gün inkılap şiiri daha fazla üst seviyelere çıksın. Elbette inkılap şiirinden benim gayem inkılap döneminde (hatta karşı devrimciler tarafından) söylenen şiir değildi. İnkılap şiirinden bunu kastetmiyorum. Bazıları savaş şiirinin illa da savaşla ilgili söylenen şiir olduğunu zannediyorlar. Hatta savaş aleyhinde.. Hayır savaş şiiri bu değil, bu savaş karşıtı şiirdir. İnkılap şiiri, inkılabın hedefleri hizmetinde olan şiirdir. Adalet, insanlık, din, vahdet, milli yücelik, ülkenin yönlü kalkınması, kelimenin gerçek anlamıyla insan eğitmenin hizmetinde olan şiirdir. Bu inkılap şiiri olur ve inkılabın hizmetindedir.
Temenni ederim inşallah Allah Taala sizlerin tümünüzü muvaffak, sağlıklı kılar. Gençleriniz inşallah uzun yıllar boyu bu Sıratı Mustakim’de hareket eder ve inşallah ülkeye, geleceğe ve nesillere faydalı olurlar.
Allah’ın selam ve rahmeti üzerinize olsun.
[1] - İslam İnkılabı Rehberinin konuşmasından önce şairlerden bazıları kendi şiirlerini okudular
[2] - Münacatı Şabaniye
[3] - Muhammed Mehdi Sayyar
[4] - Sahife-i Seccadiye – Mekarim’ul ahlak duası
[5] - Men La Yahzor’ul Fakih – C.4 – S. 379
[6] - Bayan Masume Farahani – Bu toplantıda kendi şiirini okudu
[7] - “Edep Şehri kültür ve sanat enstitüsü tarafından şiir ve öykü eğitim kurslarının açılmasına işaret edilmektedir