İslam İnkılabı Rehberi Bürosu Resmi Sitesi

Mübarek Bi’set bayramında İslam inkılâbı Rehberinin ülke yetkililerine konuşmasının tam metni


Bismillahirrahmanirrahim[1]

Allah’ın salât ve selamı Muhammed’e ve onun pak Ehli Beyt’ine olsun

Bu büyük, tarihi ve eşsiz bayramı tüm muhterem sizlere, aziz konuklara, tüm İran halkına, tüm dünya Müslümanlarına, ayrıca yürekleri adalet ve insanlık için tüm insanlara tebrik ederim. Bi’set, yalnız Müslümanlara ait değil her kese ait bir bayramdır. Bi’set bayramı ve meb’as gününü kutlama genellikle şunun içindir ki Bi’set kavramını yeniden gözden geçirelim ve ondan gerekli dersi alalım. Amaç budur. Biz her zaman Bi’set’in derslerine muhtacız, bi’set, zamanın belli bir kesitinde sadece tarihi bir olaydan ibaret değil, bilakis tüm tarih dönemlerine aittir.

Ben bugün bu büyük Bi’set dersleriyle ilgili kısaca değinmek istediğim husus şudur ki Bi’set, cahiliyete karşı mukabele etmek içindi. İslam literatüründe cahiliyet, Hz. Resulullah (saav)in peygamberlik nuru doğmadan önceye denilmektedir. Bu cahiliyetin ise sadece Arap yarımadasına, Mekke, hicaz ve öteki bölgelere ait olduğunu düşünmemek gerekir, hayır! O cahiliyet genel kapsamlıydı, İran o gün de cahiliyet içinde batmıştı, o dönemki rum imparatorluğu cahiliyet içine batmış bulunuyordu, İslam ve peygamberin Bi’seti tüm bu cahiliyete karşı mücadele için gelmişti, cahiliyet sadece ilmin yokluğu manasında da değil, İslami literatürde ve İslami edebiyatta cahiliyetin çok geniş manası bulunuyor. Cahiliyetten bir bölümü ilmin olmayışıdır ama cahiliyet daha geniş manada, şehvet ve insani gazabın yaşam alanına galebe çalması, hâkim olması demektir. Bu cahiliyettir. Cahiliyet yani insani toplulukların, şehvet ve gazab arzularının etkisi altında kalması ve bu toplumlarda genellikle faziletlerin yok olması ve rezaletlerin egemen olmasıdır. İşte cahiliyet budur.

Cahiliyet içindeki halkın yaşamında geniş bir dalalet alanı bulunmaktadır; bir yandan nefsani şehvetlerin, heva ve heveslerin, cinsel arzuların ve benzerlerinin kontrolden çıkması. Şimdi siz bu Arap yarımadası muhitine dikkat ediniz, öteki muhitler de aynen bunun gibiydi, kontrolden çıkmış bir vaziyette şehvetler bataklığındaydılar, her kes elinden gelebildiği kadar şehvetçilik peşinde koşuşturuyordu, diğer yandan kendi şehvetlerine teslim olan bu insanlar, kasavet, tahripçilik ve kan dökme konusunda da bir had ve hudut tanımamaktaydılar, yani hatta kendi çocuklarını dahi öldürmekteydiler; “قَد خَسِرَ الَّذینَ قَتَلوا اَولادَهُم[2]kendi evlatlarını öldürenler “سَفَهًا بِغَیرِ عِلم[3]bu aptallık yüzündendir. İşte bu aptallık cahiliyettir. İşi o hadde vardırmışlardı ki halkın çocukları, başkalarının kadın ve evlatlarının yanı sıra hatta kendi evlatlarına da acımamaktaydılar. Buna cahiliyet denir. Öbür yandan şehvet, bu taraftan ise gazab; işte o zaman yaşam alanı bu iki isyankar kontrol edilemez duygunun esiri olur. İslam, bu durumu değiştirmek için geldi. Elbette bu durumun aynısı İran’ın Sasani krallığında da geçerliydi, Roma imparatorluğu sarayında da geçerliydi, zalim ve tağut imparatorluklar, saraylar ve yönetimlerin bulunduğu yerlerde de geçerliydi. İslam tüm bu çirkin gerçek karşısında kıyam etti; “لِلعلَمینَ نَذیرًا[4]tüm âlemi kendi uyarılarına muhatap aldı. Bu İslam’ın mesajıdır.

Cahiliyet bugün de geçerlidir; bizler gözlerimizi açmalı ve cahiliyeti tanımalıyız, bugün de aynı mana geçerlidir. Sınırsız, kontrolsüz ve mantıksız şehvetçilik. Günümüzde batı dünyasında şehvetçiliğin mantığı “Eğilim”dir. Niçin eşcinselliği, homoseksüelliği yayıyorsunuz? dediğimizde, bunun beşeri bir eğilim ve istek olduğunu söylüyorlar. İşte onların mantığı budur. Şehvetçilik ve hiçbir kırmızıçizgiyi riayet etmeme konusunda beşeri cinsel şehvetler ve muhtelif beşeri şehvetler alanında direnen ve ilerleyen bu kesim kasavet ve zulme sıra geldiğinde ise aynı durumu insan burada da müşahede etmektedir; insanları öldürmekteler, suçsuzları öldürmekteler, her hangi bir suçu olmadan halkları sindirmekteler, bu işte günümüzde var olan cahiliyettir. Modern cahiliyet. Bu cahiliyet ile asrısaadet öncesi cahiliyet arasındaki fark ise ilk dönemdeki cahiliyet Kur’anı Kerim’in tabiri ile –bugün cahiliyet ilim ve bilim silahıyla donanmıştır. Yani insanın hidayet ve kurtuluş vesilesi olması gereken bilim insanın karanlık günü için, beşeri toplumların bedbahtlığı için bir araç haline gelmiştir. Bugün dünyaya karşı zorbalıkta bulunanlar, gerçekte kendi ilimlerinin neticesinden yararlanarak bu zorbalıkta bulunmaktalar. Ellerindeki silahlar sahip oldukları bilimin bir ürünüdür, ellerindeki istihbarat, casusluk araçları, güvenlik araçları, ellerindeki çok geniş çaplı propaganda araçları tüm bunlar bilimin ürünüdür ve tüm bu ürünler şehvet, gazab, arzu ve hevesin hizmetindedir. İşte bu günümüz dünyasının içinde bulunduğu vaziyettir. İslami toplum işte böyle bir gerçekle yüz yüzedir ve İslam dünyası bunu fark etmeli, anlamalıdır.

Bugün cahiliyet yeniden üretilmiştir, hem de yüksek bir güçte hatta asrı saadet dönemi ve ilk günlerdeki cahiliyet devrinin yüz katı ve belki de binlerce katından da büyüktür. Elbette Allah’a şükürler olsun ki İslam da günümüzde donanımlıdır. Büyük İslami güç, muhtelif imkanlardan yararlanarak bugün dünyada bayağı yaygınlaşmıştır. Başarı umudu, düşmanların hilelerine galebe çalma umudu küçümsenecek bir umut değil, çok yüksek bir umuttur; burada gerekli olan şey ilk etapta “Basiret”tir ve ikinci etapta ise “Gayret ve himmet”tir. İşte biz Müslüman halkların asıl ihtiyacımız olan şey budur.

Gerçekten de İslam dünyası bugün zor durumdadır. Pakistan’dan Afganistan’a, Suriye’ye, Lübnan’a ve Filistin’e, Yemen’den Libya’ya kadar kendi bölgemizdeki İslam devletlerinin içinde bulunduğu duruma bakınız; bu batı Asya bölgesi ve kuzey Afrika bölgesindeki İslam ülkeleri bugün büyük sorunlar içindeler; kendi çıkarlarını korumak için sahaya inen ve diledikleri her şeyi yapan Amerikan öncülüğündeki büyük güçlerin müstekbirlik planları gerçekte şehvet ve gazaptır, yani masum insanları katliam etmekteler, terörist örgütleri himaye etmekteler.

Propagandaları da gerçekten çok yaygındır ve tüm bunları belli kalıplara sokmayı başarıyorlar. İngiltere’nin bir önceki döneminin meşhur siyasetçisi Churchill’in, (elbette biz İranlılar Churchill,ismiyle çok yakından tanışık) bir sözü var ki bu sözünde acayip bir espri anlayışı mevcuttur. O diyor ki doğruluk o kadar azizdir ki insan onu bir yalan örtüsüyle örtmeli ve korumalıdır!  Dikkat ediniz bu bir mantıktır. Yalan, gerçek dışı propaganda, tamamen hakikatin zıddı bir laf. Bu ise batılıların siyasetler ve icraatlarında müşahede edilmektedir.

Bugün Amerikalılar terörizmle mücadele etmek istediklerini iddia ediyorlar. Oysa en gaddar tehlikeli terör örgütlerini de bizzat bunların kendisi oluşturmuştur. IŞİD’i kim ortaya çıkardı? Bizzat kendileri, IŞİD terör örgütlerinin oluşturulmasında kendilerinin temel rolü oynadıklarını itiraf etmekteler. IŞİD gibi irili ufaklı öteki terör örgütlerini kim Irak, Suriye ve öteki bölgelerin başına bela etti? Bu katil, cani insanların cebindeki bu dolarları, bu mermileri, silahları ve araçları kim bunlara vermektedir? Bu paralar nereden geliyor? Amerikanın direktifleri doğrultusunda bölgedeki bu gaddar terör örgütlerini destekleyenler kimlerdir? Bu terör örgütleri ve canilerin oluşturulmasında, desteklenmesinde, yardım yapılmasında asıl rolü bizzat dünya müstekbirliğinin oynadığı konusunda kuşku mu var? İnsan bölge çapındaki tüm olaylara baktığında düşmanların habis elini tüm bu terör olaylarının arkasında rahatlıkla görebilmekte. Gazze’de ve Ürdün nehri batı yakasında Filistin halkını böylesine kıskaca alan gayrı meşru Siyonist rejimi kim himaye etmekte? Kim destek vermekte? Kim caddeyi onlar için açmakta? Kim onların arkasında durmakta? Elbette ki batılı güçlerdir ve onların başında da Amerika yer alıyor. Şimdi bu durumda kendi sloganlarında bir de kalkıp güya terörizmle mücadele ettiklerini, terörizme karşı olduklarını, IŞİD’e karşı olduklarını iddia ediyorlardı. Hayır yalan söylüyorlar, gerçeklere aykırı konuşuyorlar. Bu cahiliyettir, bu, bugün sözünü ettiğimiz cahiliyettir.

Bizler uyanık olmalıyız. Aziz kardeşler, aziz İran halkı, büyük İslam ümmeti, ülkelerin yöneticileri! Biliniz ki bizler bu cahiliyet karşısında durabiliriz. Bugün müstekbirliğin bölgemizdeki habis siyasetleri vekalet savaşlarının çıkarılması yönündedir. Kendi çıkarları doğrultusunda bölge ülkelerini veya bu ülkelerdeki grupları kışkırtmakta ve birbirlerinin canına düşürmeye çalışmaktalar. Aslında onlar kendi çıkarlarını takib etmekteler,  silah fabrikaları firmalarının cebini doldurmak istemekteler, iflasın eşiğindeki ekonomilerini onarmaya çalışmaktalar. Onların asıl amacı işte budur. Bizler uyanmalıyız.

Fars Körfezi ile ilgili konuşuyorlar. Fars körfezinin güvenliği bizzat Fars Körfezi ülkelerinin ortak çıkarıdır; Fars Körfezi etrafındaki ülkeler olarak bizler ortak çıkarlara sahibiz. Bizler komşuyuz, buranın güvenliği tümümüzün yararınadır. Nitekim Fars Körfezinin güvenli olması durumunda, bizlerin tümü bu güvenlikten yararlanırız, yok eğer güvensiz olursa tümümüz güvensiz oluruz. Güvensiz bir Fars Körfezi kuşkusuz her kes için güvensiz olacak; fakat bu güvenliği asıl koruyacak olanlar, Fars Körfezinin onlara ait olan, onların evi olan kimselerdir; gelip Fars Körfezinin güvenliği hakkında söz etmek, kendine takım toplamak Amerika’nın ne haddinedir. Onlar güvenlik peşinde değiller, kendi çıkarları peşindeler, bir bölgenin güvensizleştirilmesi gerekiyorsa güvensizleştiriyorlar ve güvensizleştireni destekliyorlar.

Bakınız yemen güvensizleştirildi, Yemen çocuk ve kadınların katliam alanına çevrildi. Bu güvensizlik değil mi? Bu güvensizliği kim desteklemektedir? Elbette ki Amerika! Ne yazık ki bu katliamın faili de kendini Müslüman olarak adlandıran ülkelerdir. Bölge ülkeleridir. Ama bunlar aldatılmış. Asıl destekçi odur, asal planlayıcı odur, terörizmi asıl yayanlar onlardır.

O zaman onlar kalkıp İran’ı suçlayarak terörizmi desteklediğini iddia ediyorlar. Bizler terörizme karşı mücadelede bulunduk. Terörizme tokat attık. Ülkemiz içinde terörizm düşmanlarımızın parası ve Amerikanın planları ile şekillendi. Fakat İran halkı ülke içinde terörizmin kafasına yumruk indirdi ve bundan böyle de bunun gibi olacak.

Bizler kendi ülkemiz içinde, Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da terörizme karşı mücadele edenlerle işbirliğinde bulunduk, yardım ettik ve etmeye de devam edeceğiz. Biz terörizme karşıyız. Bu bölgenin en tehlikeli ve en habis teröristi Siyonistlerdir. Bizler Siyonistlerle karşı karşıyayız. Bizleri suçlamakta ve İran’ın terörizmi desteklediğini söylemekte! Asıl terörizmi himaye eden sizlersiniz. Amerika terörist rejim İsrail’in asıl hamisidir. IŞİD’i de oluşturan Amerika’dır, IŞİD’i destekledi. Sizler, Suriye’de insan öldüren, insanı diri diri yakanlar, ölülerin göğsünü parçalayarak kalbini yerinden çıkarıp dişlerine çekenleri desteklediniz. Sizler bunları himaye ettiniz, sizler bunlara moral verdiniz, sizlerin insansız hava araçlarınız Pakistan ve Afganistan’da insanların evlerini tahrip etmekteler, halkın düğünlerini matem çevirdiniz. Irak’ta da aynı durum vuku bulmuştur. Bunlar sizlerin yaptıklarınız; terörizm asıl size aittir, sizlerin kendiniz teröristsiniz. İran’ın terörizmi desteklediğini iddia ediyorsunuz. Teröristlik asıl sizin işinizdir; bizler kesinlikle terörizme muhalifiz ve her türlü teröriste karşı mücadele edeceğiz. Bizler her tülü mazluma destek vereceğiz. Bugün Yemen halkı mazlumdur. Artık bundan daha büyük bir zulüm ne olabilir? Haram ayında, (Receb ayı haram aylardan biridir) Müslümanları katletmekteler. Mekke müşrikleri bile Recep ayı olduğunda savaşı durdurmaktaydılar.

Bugün o dönemin Mekke’sinden daha çirkin ve kötüsü haram aylardan olan Receb ayında Yemenli aileleri mateme bürüyenlerdir. Bir gece gündüz içinde tek bir noktaya yüz defa, 200 defa kendi Savaş uçakları ile saldırmaktalar, hem de boş bir gerekçeyle, yanlış bir kanıtla, gerçek dışı iddialarla. Bu halk mazlum bir halktır, Yemen halkı mazlum bir halktır, Bahreyn halkı mazlum bir halktır. Filistin halkı müzmin bir mazlumiyet içindedir ve uzun yıllardır ki bu halk baskı altındadır. Biz elimizden geldiğince mazlumu desteklemeye devam edeceğiz. Bu mümkün olduğunca, imkanlarımız el verdiğince bizim görevimizdir. İslam bize demiştir ki; “کُن للِظّالِمِ خَصماً وَ لِلمَظلومِ عَونا[5]Yani: Zalimin düşmanı, mazlumun dostu olunuz. Emir’ul Müminin Ali (as) bunu bize tavsiyede bulunmaktadır. “نصُر اَخاکَ ظالِماً اَو مَظلوما” zalim de olsa mazlum olsa kardeşine yardımda bulun ifadesi ise cahiliyetin sözüdür. Diyorlardı kardeşin zalim de olsa mazlum da onu himaye etmek gerekir. Bu Kur’anın sözü değil, İslami marifet bunu yasaklıyor. Hayır! Zalim kim olursa olsun ona karşı mukabelede bulunmak ve zalimi engellemek, mukabelede bulunmak ve zalimin önünü almak gerekir; mazlum da kim olursa olsun onu himaye etmek gerekir. Bölge ülkeleri dikkatli olmalı. Bölge düşmanları, İslam topluluğu düşmanlarının siyaseti bu ülkeleri birbirlerinden korkutmak uyarıncadır; hayali bir düşman oluşturmak, asıl düşman müstekbirliği, onların saldırgan kartellerini, onların piyonları Siyonistleri ikinci plana itmek istiyorlar. Hayali bir düşman oluşturmaya çalışıyorlar; İran Arapların karşısında, filanca kavim, etnik grub filanca etnik grubun karşısında, Şia Sünni karşısında; işte bunlar düşmanların siyasetidir, bu siyasete karşı koymak gerekir; bu gibi siyasetlere karşı koymak gerçekte cahiliye siyasetlerine karşı koymaktır. Günümüzdeki modern cahiliyet, acımasız, sertlik yanlısı, kalbi katı ve muhtelif araçlara sahip bir cahiliyettir. Şuurlu bir şekilde buna karşı koymak gerekir ve İran halkı böyle bir mukabelede bulunmuştur ve bundan böyle de bulunacaktır.

Bölge halkları artık uyanmış bulunuyorlar. Doğrudur İslami uyanış hareketlerini geçici olarak sindirebilirler, ama uyanış sindirilmeli değildir, basiret sindirilmeli değil. İran halkı artık uyanmıştır, bölge halklarının büyük bir bölümü uyanık ve şuurludur ve çok şükür olsun ki İslam ümmeti uyanık olma yolundadır; elbette düşmanlar musallat olabilir “ لِلباطِلِ جَولَة[6]. Batıl cirit atmakta. Bugün Allah Resulü’nün bi'setinden aklımızda kalan husus bunlardır, dikkat etmeli ve Allah resulü’nün bi’setinin risaletini, İslam ümmetini unutmamalı, göz ardı etmemeliyiz. Elbette İslam ümmeti gücü bugün çok büyük bir güç olmuştur. Bunun delili ise yıllardır tüm güçleri ile İslami dirilişi, direnişi sindirmeye çalışmaktalar ama başaramamışlardır. Bu uyanışın ekseninde bulunan İran İslam cumhuriyeti ile 35 yıldır mücadele etmekteler; Çok şükür mağlup olmuşlardır ve bundan sonra da mağlup olacaklar.

Allah’ım!

Kendi rahmet ve selamını bu yolun tüm şehitlerine, bu yolun tüm mücahitlerine nasip et.

Allah’ım!

Bizlere bu dersleri öğreten rahmetli İmamımızı kendi velilerinle mahşur eyle, aziz şehitlerimizi yüce İslam peygamberi ile mahşur eyle.

Allah’ın selam ve rahmeti sizlerin üzerinize olsun.

 



[1] - İslam İnkılabı Rehberinin konuşmasından önce cumhurbaşkanı Hasan Ruhani bir konuşma yaptılar

[2] - En’am suresi 140 ayetin bir bölümü

[3] - Adı geçen kaynak

[4] - Furkan suresi 1. ayetin bir bölümü

[5] - Gurer’ul Hikem ve Durer’ul kelem S: 529

[6] - Gurer’ul hikem ve durer’ul Kilem S: 544