İslam İnkılabı Rehberi Bürosu Resmi Sitesi

İslam İnkılabı Rehberi'nin Öğrencilere hitaben yaptığı konuşmanın tam metni


Bismillahirrahmanirrahim

و الحمدلله رب العالمین و الصلاة و السلام على سیدنا محمد و آله الطاهرین

Allah'a şükrediyorum ki böyle bir dönemde ülkemiz, temel meseleler alanında mantık ve fikir sahibi, coşkulu ve imanlı gençler topluluğuna tanıktır. Bugünkü oturumumuz çok güzel bir oturum oldu. Bu meselenin ise iki boyutu bulunmakta. Birinci boyutu dostların burada yapmış oldukları açıklamalar ve ayrıntılarıyla ilgilidir. Çok güzel ve yararlı konular dile getirtildi.. Bendeniz bu söylenenlerden bazıları kabul edebilir ve bazılarına karşı olabilirim; muhteva mevzuu meselenin bir boyutudur. Kanaatimce önemli olan ve takdir edilmesi gereken husus, bu sınırlı ve sayılı grubun açıklamasında kendini gösteren "Öğrenci topluluğunun coşkulu ve talep edici ruhu"na sahip olmalarıdır. Bu çok önemlidir. Burada dile getirtilen bazı talepler mantıklı olmayabilir, bazıları tahakkuk bulacak cinsten olmayabilir, bazıları ise kabul edilebilecek türden olmayabilir ama istemek, düşünmek, teklif etmek ve eleştirmek açısından bu talep edici ruhun varlığı önemli ve matluptur. Elbette tüm alanlarda ahlak, dindarlık ve şer'i sınırlar korunmalıdır, insafsızlıktan kaçınılmalıdır, "ilimsiz vaad"den kaçınılmalıdır, bunlar kendi yerinde mahfuzdur ama burada önemli olan şey şudur ki genç öğrencimiz talep edici, hedefli, coşkulu olarak sahnede hazır olmaları, ülke meselelerini yakından takib etmelidir ve ben bugün bu meseleye tanık oluyorum, inşallah böyledir.

Burada birkaç dakikalığına dostlar tarafından dile getirtilen hususlara değinmek istiyorum. Birinci husus arz ettiğim bu konuydu. Ben genellikle öğrenci kuruluşlarının temsilcileri olan öğrenci kardeşlerimizin sahip bulunduğu ruh yapısından dolayı memnun kaldım ve bunlarda insanın coşku, amaç ve talep edici bir ruhu hissettiği için Allah'a şükrediyorum ve temennim o ki inşallah bu moral ve ruh yapısı bizzat kendinizin sorumluluk üstleninceye kadar sizlerde devam eder. Çünkü gelecekte ülkenin müdürleri ve işlerin sorumlusu ister istemez siz gençler olacaksınız, bu ruhun, eleştirel ve sorgulayıcı bakışın sorumluluk ve vazife duygusuyla birlikte sizlerde devam etmelidir. Eğer böyle olursa işte o zaman ülke kurtuluşa erer.

Dostlar burada birkaç konuyu gündeme getirdiler ama bana göre ikisi önemliydi. Dostlardan bazılarının konuşmasında işaret edildiği gibi bilimin yararına bakılmaksızın bilime bakış meselesi tamamen yerinde ve sahih bir sözdür ve bizzat ben de sürekli olarak bu konuyu dile getirmişim. Bugün ülkede, üniversitelerde ve araştırma merkezlerinde bilimsel çalışma takdir toplayan dinamik ve başarılı bir çalışmadır, ama her kes şuna dikkat etmeli ki ilim amelin mukaddimesidir yararlı ilim, ülkenin işine gelen ve sorunların çözümüne katkıda bulunan ilimden ibarettir. Makalemizin Bilimsel Enformasyon Enstitüsü ISI ve benzeri kurumlar tarafından yayınlanması ve hatta kaynak olarak gösterilmesi bilimsel bir övgü kaynağı olabilir ama bu nihai istenen amaç değildir, bilimsel çalışmalar ülkenin gereksinimlerini dikkate almalıdır bunu dostlar dile getirdi ve ben de vurgulamak isterim. Yüksek Eğitim Yetkilileri ve üst düzey yöneticiler burada bulunmaktalar inşallah bu hususu dikkate alırlar.

Açıklamalarda dile getirtilen ve doğru da olan ve benim de vurgulamak istediğim bir husus ekonomik idarecilik metotları ile toplum kültürü arasındaki bağlantıdır. “70’li yıllarda biz ekonomik saldırı söz konusu olduğunda kültürel saldırı meselesini gündeme getirdik” ifadesi doğrudur ve biz bunu reddetmiyoruz, ama asil ve hayati bir mesele olarak kültürel meselenin ele alınması mevzuu tüm alan ve düzeylerde dikkate alınmalıdır. O dönem ekonomik idarecilik metotlarına bir takım itirazlar da yapılıyordu ama o günü önemli olan ve bugün de önem taşıyan husus kültürel yönelişlere bakış meselesidir. Ekonomik idarecilik metotlarının kültürel mesele üzerinde de etkili olduğunu kabul ediyoruz, aynen bunun aksinin de geçerli olduğu gibi.

Burada ikinci derece öneme sahip bir mesele olarak gündeme getirtilen ama kanaatimce bunun çok daha önemli bir konu olduğu bir mesele gençlerin evlilik meselesidir. Bu gibi tepki ortaya koymanızı bekliyordum; gençlerin evlilik meselesi önemli bir meseledir, evlilik meselesine sorumsuzca yaklaşım ve önemsememek gelecekte ülke için bir takım yan etkileri beraberinde getirecek. İyi de siz burada askerlik meselesini söz konusu ettiniz ama bana göre askerlik meselesi evlilik için bir sorun teşkil etmiyor. O konuda da düşünmek gerekir, proje geliştirmek gerekir, evliliğin karşısında bir engel olarak askerlik sorunun çözüm yolu askerlik süresinin kısıtlanması değil, başka metotlar geliştirilebilir; ancak bu bir meseledir. Evlilik için var olan gaye pratik bir girişimle sonuçlanmalıdır, yani evlilik olayı tahakkuk bulmalıdır. Allah Taala (cc) Kur’anı Kerimde şöyle buyuruyor: “اِن یَکونوا فُقَرآءَ یُغنِهِمُ اللهُ مِن فَضلِه[1]” Yani sizler eğer fakirler iseniz Allah sizleri kendi fazlıyla zengin edecektir.” Bu ise ilahi bir vadedir, bizler öteki tüm ilahi vaatlere güvendiğimiz gibi bu vadeye de güvenmeliyiz. Evlilik ve aile kurmak insanların geçimlerinin zorlaşmasına ve insanların fakirleşmesine sebebiyet vermediği gibi bundan böyle de sebebiyet vermeyecek. Yani evlilikten dolayı hiç kimse geçim sıkıntısına duçar olamayacağı gibi hatta yaşamında bir açılım ve rahatlama da söz konusu olabilir. Öğrenci muhiti evlilik için güzel bir muhittir, kanaatimce gençlerin evliliği konusunu bizzat gençlerin kendisi, gençlerin aileleri ve ilgili üniversitelerin yetkilileri bir çare düşünmeli, karar vermeli, evlilik yaşının ilerlemesine izin vermemeliyiz ama ne yazık ki bugün özellikle kızlarla ilgili evlilik yaş ortalaması yükselmektedir. Evlilikle ilgili bir takım yanlış düşünce ve gelenekler evlilik karşısında sorun oluşturuyor, gençlerin evliliğinin yaygınlaşmasına engel oluyor, işte bu geleneklerin ihlal edilmesi, kaldırılması gerekmektedir. Madem sizler gençsizin, dinamik, coşkulusunuz ve geleneklerden birçoğunun kaldırılmasını, çiğnenmesini teklif etmektesiniz pratikte de bizzat sizlerin kendiniz bunu ihlal etmelisiniz. Elbette geçmişlerde evlilik olaylarında hayırsever birileri ön ayak olmakta, birbirine uygun erkek ve kız adayları bularak evlilik ortamını oluşturuyorlardı. Günümüzde de bu geleneğe önem verilmelidir ve gerçekten de toplumumuz bu açıdan bir hareketin varlığını gerekli kılıyor.

Öğrenci dostların konuşmalarında var olan bir diğer hususta şuydu ki öğrencilere bir soru yönetilmiş ve denilmişti ki eğer sizler şu andaki toplantı gibi bir toplantıda olsaydınız ne derdiniz? Bu hususta verilen cevaplardan derlenmiş 100 sayfalık bir kitap hazırlanmıştı. Orada da bu sorunun gündeme getirtildiğini gördüm. Deniliyordu ki öğrencilerin veya öğrenci teşkilatlarının siyasi görüşleri nasıl rehberin görüşlerine uyarlanabilir? Bu soruda bugün de burada farklı bir şekilde söz konusu edildi. Kanaatimce bu sorunun geçerli bir yanı yoktur, yani toplumun önemli, ilerici bir kesimini oluşturan öğrenciler de dahil tüm halk fertlerinin, rehber tarafından dile getirtilen görüş ve siyasetleri yansıtacak bir eğilim ve düşünce içinde olması şart değil. Hayır! Sizler Müslüman, mümin, düşünce sahibi bir insan olarak meselelere bakmalı, kendi sorumluluklarını hissetmeli, ülke siyasetleri, şahsiyetleri ve hükümetleri hakkında görüşlerinizi belirtmelisiniz. Rehberin, filan şahıs veya filanca mesele hakkında ne düşündüğü veya nasıl bir görüş ortaya koyduğu meselesine beklememeniz gerekir. Zira bu durum meseleleri düğümler. Rehberliğin bir takım vazife ve sorumluluğu var ve Allah izin verir, yardımcı olursa o vazifelerini yerine getirecektir. Sizlerin de vazife ve sorumluluğunuz var, meseleleri düğümlememek gerekir, ancak burada ölçü takva olmalı ve takva ölçüsü uyarınca meselelerin ele alınması gerekir. Mesele böyle olunca da yandaşlık ve taraftarlık da iyi olur, eleştiri ve muhalefet de. Elbette eğer bir konuyla ilgili bendeniz hakkında bir görüş de belirtilecek olursa bana karşı hüsnü zanları olan ve bu görüşü benimseyenler; bu mesele de onların teşhis ve tespitlerinde etkili olan hususlardan biridir, ama bu demek, insanların düşünme, akıl etme yükümlülüklerini ellerinden aldığı anlamında olmamalıdır. Hayır her kes meseleye kendi bakış açısından bakmalı ve sorumluluğunu yerine getirmelidir. Arz ettiğim gibi bunda ölçü Takva meselesidir. Yani eğer nefsani heva ve arzulara kapılmaksızın eleştirecek olursak, taraftarlık ve muhalefet edecek olursak, eğer bir hareketi ve bir siyaseti teyit edecek veya reddedecek olursak, gerçekten de bunu kendi sorumluluk duygu ve şuurumuz uyarınca yapmalı ve nefsani heva ve hevesleri katmaksızın bunu yerine getirmeliyiz.

Burada dostlardan biri uykunun öğrencilerin gözlerinden kaçtığını söyledi. İyi ya bu çok güzel… Gerçekten eğer endişe ve kaygılar öğrencileri bu kadar tedirgin ve hassas edebiliyorsa ne ala. Elbette uykunuzu ve zamanında ve tam olarak almanızı temenni ederim. "Uykunun gözlerden kaçması" tabiri aslında güzel bir tabirdir. Eğer gerçekten de böyleyse biz bundan çok mutluluk duyarız. Olayların açık gözle takib edilmesi ne iyi olur.

Burada benim değinmek için not aldığım diğer üç konu daha var. Bu konuların her birini uygun bir şekilde kendi sırasında söz konusu etmek istiyorum.

Birincisi öğrenciyi, biz bir ülkenin ve bir halkın uyanık vicdanı vizyonu olarak hesap ediyoruz ve gerçek de budur aslında. Öğrenciler eğer bir toplumda tavır ortaya koyup hareket eder ve taleplerini dile getirirlerse bu toplumun genel eğiliminin bir göstergesidir. Bu durum tüm dünyada böyledir. Öğrenci aslında halkın uyanık vicdanıdır ve onun eğilimini ortaya koyuyor. Bunun için de öğrenci tamamen şuurlu ve bilinçli olarak meselelere yaklaşmalı, kendi konumunu, çevresindeki muhitin konumunu, tehditleri, fırsatları, düşmanlıkları, düşmanları tanımalıdır. Elbette öğrencinin kendi asıl işi dersini bırakıp da tüm işlerini buna sarf etmesini ve sadece siyasetle ilgilenmesini de istemiyoruz. Tek beklentimiz aydın bir bakış, açık bir göz, sorumluluk duygusu ve amaçlı olarak meselelere bakmasıdır. Bu, bizim öğrencilerden beklentimizdir.

Bugün karşı karşıya bulunduğumuz bazı meseleler ise çevremizde olup biten meselelerdir, bölgemizdeki meselelerdir. Aslında bölgemizdeki meselelerin ülkemizdeki olup bitenden ayrı bir yanı yoktur. Bugün var olan önemli ve temel bir mesele Filistin ve Gazze meselesidir. Gazze'de Filistin halkının başına gelen musibetler aslında yeni bir olay değil, eskiden beri tekrarlanmaktadır. Bu olaylar iki açıdan ele alınmalıdır, birincisi bu mesele Siyonist İsrail rejimini gerçek simasını ortaya koymaktadır. İşte Siyonist İsrail rejimi budur, bu benim kanaatimce meselenin önemli olmayan bölümüdür. Siyonist rejim var oluşunun ilk başından beri aleni şiddeti esas alan bir tutum içinde olmuş ve bunu da inkar etmiyor, çelik yumruğu esas almışlar ve bunu her yerde de söylüyorlar, hatta iftihar bile ediyorlar, siyasetleri budur. Bu yapay rejimin ortaya çıktığı 1948 yılından beri geçen 66 yıl içinde Siyonist İsrail rejiminin siyasetleri bu temel üzere olmuştur. Elbette bu rejim var olmadan ve sömürgeciler onu bölge halklarının başına bela etmeden önce Siyonistler Filistin toprakları üzerinde birçok cinayetler işlediler ama bu geçen 66 yıllık süre içinde bunlar akle gelebilecek her türlü zulüm ve cinayeti Filistin halkı hakkında işlediler ve bundan hiç korkuları ve çekinceleri de yoktur. İşte Siyonist İsrail rejiminin gerçeği budur; bunun, Siyonist rejimin yok olmasından başka bir çaresi de bulunmuyor. Siyonist İsrail rejiminin yok olması demek ise kesinlikle Yahudi halkın o bölgeden yok edilmesi anlamında değildir.. Yani yüce imamımızın gündeme getirdikleri "İsrail yok edilmelidir" mantığı gerçekte insani bir mantıktır ve biz bunun nasıl olacağı yolunu da dünyaya gösterdik ve hiç kimse bir eleştiri de getiremedi. Biz dedik ki burada yaşayan, bu bölgenin halkının katılımıyla bir referandumunun düzenlenmesini ve bu bölgeye egemen olacak yönetimin bölge halkının referandumuyla belirlenmesini istedik, bunun anlamı Siyonist İsrail rejiminin yok olması anlamınadır ve metodu da işte budur. Bu mantığın günümüzde dünya tarafından da bilinen, kabul edilebilen, beğenilen ve anlaşılabilen bir mantıktır. Biz hatta BM ve diğer uluslar arası kurumlar açısından onun nasıl yapılması gerektiğini de açıkladık ve bu mevzuu tartışmaya bile açıldı. Yani halka karşı çelik yumrukla, acımasız ve katı kalple davranan, çocuk cinayeti, insan katli ve yerleşim bölgelerine saldırmak ve tahrip etmeye en ufak bir önem vermemeyi kendi siyaseti haline getiren bu kurt sıfatlı vahşi rejimin tek çaresi yok olmasıdır. İnşallah eğer öyle bir gün gelip de yok olursa ne ala ama bu rejim ayakta olduğu ve yok olmadığı sürece çare nedir? Bunun çaresi böyle bir rejim karşısında ise kararlı ve silahlı mücadele ve direniştir. Siyonist İsrail rejimine karşı koyma konusunda Filistinliler tarafından bir güç gösterisinde bulunulmalıdır. Gazze füzeleri olmasaydı Siyonist rejimin geri adım atacağını hiç kimse zannetmesin. Hayır! Şimdi dikkat ediniz bu rejim Ürdün nehri batı yakasında neler yapıyor! Orada ki silah yoktur, füze yoktur, silah yoktur. Orada halkın tek alet ve silahı taştır, Siyonist rejimin orada halka karşı neler yaptığına bir bakınız. Elinden geleni geri bırakmıyor, halkın evlerini tahrip ediyor, bağlarını yerle bir ediyor, halkın yaşamını mahvediyor, onları aşağılamakta, tahkir etmekte, gerekirse sularını kesmekte, elektriklerini kesmekte. Siyonistlerle bu kadar kenara gelen Yaser Arafat gibi birini bile tahammül edemediler, abluka altına aldılar, aşağıladılar, zehirlediler ve yok ettiler. Siyonistler karşısında kudret gösterisinde bulunmayacak olunursa onlar bir şey yapmazlar, insanlara acırlar, merhametli davranırlar düşüncesi kesinlikle doğru değil. Bu rejim yok edilmedikçe tek çare Filistinlilerin kudretli bir şekilde tavır ortaya koymalarıdır. Bu durumda bu kurt sıfatlı rejimin de taviz vermesi, alttan alması ihtimali fazladır. Nitekim şu anda var güçleriyle ateşkes peşindeler. Yani zavallı konuma sürüklendiler. İnsan katlediyorlar, çocuk katlediyorlar, hadsiz hesapsız zulüm işliyorlar ama aynı zamanda aciz konuma gelmiş bulunuyorlar, içinden çıkamadıkları kötü bir durumla karşı karşıyadırlar. Bunun için de ateşkes yaparak bu durumdan kurtulmaya çalışıyorlar. Nitekim benim kanaatim şudur ve şu görüşü savunuyoruz ki batı Şeria halkı da Gazze halkı gibi silahlanmalı ve kendi kudretini göstermelidir. Filistin meselesine ilgi duyanlar Filistin'le ilgili bir şeyler yapmak istiyorlarsa yol işte bu yoldur. Orada da halkın silahlandırılması gerekir. Filistin halkının içinde bulunduğu durumdan kurtulması, dertlerinin azaltılması ancak bu yolla mümkün olabilir. Aksi takdirde uysal, uzlaşmacı yaklaşımlarla Filistinliler hakkında hiçbir şey yapılamaz ve bu kurt sıfatlı habis varlığın şiddetinin önü alınamaz.

Elbette dünya halklarının vazifesi siyasi açıdan destek vermektir bunda kuşku yoktur. Nitekim bugün gördüğünüz gibi İslam ülkelerinde ve hatta gayri Müslim ülkelerde halk hareketleri var ve inşallah Kudüs günü de dünya İran halkının kükreyişine tanık olacak ve İran halkı inşallah Kudüs günü İran'da Filistin meselesinin ne kadar büyük bir hedef olduğunu tüm dünyaya gösterecek. Birilerinin çıkıp da "Gazze'ye de hayır Lübnan'a da" sloganıyla bunun aksini göstermek istemelerinin aksine İran halkı mazlumun müdafaa edilmesi gerektiğine inanmaktadır. کونوا لِلظالِمِ خَصماً و لِلمَظلومِ عَوناً[2](Zalimin düşmanı mazlumun yardımcısı olun) İşte İran halkının isteği budur ve inşallah onu gösterecekler de.

Bu Gazze olayıyla ilgili bir bakış. Ama bana göre bundan daha önemlisi Amerika liderliğindeki dünya müstekbirliğinin bu facia ve cinayeti, şiddeti savunmasıdır. Kanaatimce bu meselenin daha deri bir biçimde ele alınmasıdır. Önemli olan işte budur, bu mesele üzerinde durulmalıdır. Bugün batılı sultacı güçler yani muktedir birkaç batılı ülke ile Amerika, ardından habis İngiltere bu taş kalpli zalim ve gasıp rejimi savunmaktadırlar. Bu ise önemli bir meseledir. Alenen himaye etmekteler. Neyi destekliyorlar? İnsaflı hiçbir insanın, normal hiçbir insanın karşısında sorumsuz ve sessiz kalamayacağı bunca cinayet ve faciadan. Küçük bir bölge, Gazze adında bir karış toprak parçası, uçaklarıyla, tanklarıyla füzeleriyle böylesine hedef almaktalar. Bu halka karşı her türlü ateş yağdırılıyor. Gerçekten de ilginç bir olaydır. Bunca çocuk hayatını kaybetsin, bunca ev yıkılsın, bunca halk kendi evinde böylesine acı, işkence çeksin, bu şimdi bu adamlar kalkıp da onu desteklesinler! Hangi mantıkla? İsrail kendini savunma hakkına sahiptir diyen ABD başkanının komik mantığıyla mı? İyi de Filistinliler kendilerine savunma hakkına sahip değiller mi? Bir hükümetin kendi güvenliği diye isimlendirdiği bir bahaneyle, zalimce bir abluka altında tutulan, böylesine tehdit edilmesi ve başına bombalar yağdırılması mantığı kabul edilebilinir mi? Bunu kabul eden olabilir mi? Acaba tarih bu mantık karşısında nasıl yargılayacak? Bu müstekbir ülkelerin sorumluları kendi haysiyetleriyle, kendi ülkelerinin haysiyetiyle, kendi yönetimleriyle nasıl oynadıklarının farkında değiller ve tarih bunu yargılayacak! Utanmazca kalkıp İsrail'i savunduklarını, himaye ettiklerini söylemekteler. Bu tehlikeli, tahrip edici rejim tarafından nasıl bir olayın vuku bulduğuna en ufak bir işaret dahi etmemekteler.

Bu şunu gösteriyor; Bugün liberal-demokrasi mantığı, batılı ülkelerin idare olunduğu düşünce sistemi ve mantık en ufak ahlaki değere sahip değil, onda hiçbir ahlaki değer mevcut değil, insanlık duygusu diye bir şey yoktur, aslında kendilerini rezil rüsva ediyorlar, kendilerini dünya halkları vicdanı ve gelecek tarih karşısında rezil-rüsva olmakta. Biz bunu kendimiz açısından önemli tarihi bir tecrübe olarak korumalı, Amerika'yı tanımalıyız. Amerika gerçeği budur. Liberal-Demokrasi gerçeği budur. Bu davranışımızda, yargımızda, amelimizde etkili olacak ve etkili de olmalıdır. Bugün İran İslam Cumhuriyeti düzeni karşısında, muhtelif meselelerle ilgili olarak İran İslam Cumhuriyeti düzeni ile tezat içinde olan yer alan cephe, yani ABD ve müttefikleri gerçeği işte budur, hakikatleri budur, İnsanların, savunmasız halkların öldürülmesi karşısında en ufak bir hassasiyet, sorumluluk içinde olmadıkları gibi hatta çok büyük cinayetler işleyen –bugün Gazze'de olduğu gibi- zalimleri bile savunmakta, himaye etmekte. Bu bizim için bir ölçü olmalıdır. Yani halkımız, düşünce mekanizmamız, öğrencilerimiz, aydınlarımız bunu unutmamalı; Amerika budur, batının güç mekanizması ve onun liberal demokrasi düşünce temeli budur ve bu bugün İslam nizamı karşısında yer almıştır.

Günümüzde insan hakları konusunda en sorumsuz siyasetçiler de bu birkaç ülkenin idaresi sorumluluğunu yürüten bunlardır; kesinlikle insana, insan haklarına ve insanlığa inanmıyorlar; Gazze ve benzeri olaylar karşısında onların tutum ve davranışları bunu ispatlamaktadır. Bunlar ne insan haklarına, ne insan saygınlığına ve ne de insani değerlere en ufak bir inançları olmadığı gibi halkların oyuna ve diğer meselelere de kesinlikle inançları yoktur. Bunların kabul ettikleri tek şey para ve kaba kuvvettir, başka hiçbir mantıkları bulunmuyor. Özgürlük, insan hakları ve benzeri hususların bunlar tarafından gündeme getirtilmesi ise kanaatimce özgürlükle, insan haklarıyla bunların resmen dalga geçmeleri içindir.

Biz bunları bir öğüt ve nasihat amacıyla ABD'ye, başkanına ve yetkililerine demiyoruz, bunları gerçekte kendimiz için söylüyorum, yorumlarımızda, davranışlarımızda, yargılarımızda ve amellerimizde kimlerle taraf olduğumuzun bilinmesi, bizim karşımızdakilerin kimler olduğunun anlaşılması için ve kendimiz karşısındaki sorumluluğumuzu bilmemiz için bunları ben dile getiriyorum. Asıl önemli olan şey batının davranışları karşısında iyi bir yorum ve değerlendirme yapmamızdır. Onların İran İslam cumhuriyeti, İslam İnkılâbı, İslam hareketi ve İslami uyanışa karşı tavır ortaya koymak onların genel siyasetlerinin bir bölümüdür. Sulta düzeninin genel siyaseti halkların köleleştirilmesi, halkların çıkarları kesinlikle dikkate alınmaksızın onların kaderlerine musallat olmaktır., müstekbirliğin genel gidişat ve siyasetinin temeli işte budur, bunun dikkate alınması şarttır. Ülkemizde anti Amerikancı, Anti batı ve anti müstekbirlik sloganlar bu hakikati göz önünde bulundurmaktadır. Birileri ülkede batı karşıtı ve Amerikan karşıtı sloganlar işittiklerinde hemen mantıksız, düşüncesiz ve taassupla bir iş yapıldığını zannetmesin, hayır böyle değil! İslam İnkılabındaki bu batı karşıtlığı, Amerika karşıtlığı yaklaşım sağlıklı bir tecrübeden kaynaklanıyor, akıllı bir bakış açısına sahip, sağlıklı bir muhasebe temeline dayanmaktadır. Ben geçtiğimiz gün de burada ülke yetkililerine, sorumlulara hitaben yaptığım konuşmamda düşman'ın asıl amacının bizim muhasebe sistemimizde arıza oluşturmak olduğunu söylemiştim. Muhasebe sistemi arızalandığı zaman sahih bilgilerden yanlış sonuçlar çıkacaktır, yani böyle bir durumda artık tecrübelerin de bir yararı olmayacak, muhasebe sistemi iyi çalışmadığı zaman, sağlıklı muhasebede bulunamadığı zaman tecrübelerin de artık bir yararı olmaz.

Son 70-80 veya 100 yıl içinde bu batılı devletlerin bizim ülkemize karşı takındığı tavra bakınız. Bizler batı tarafından bu kadar darbe yemenin tecrübesini taşıyoruz. Ama ülkede, batıcı, batı hayranı, garbzede, batıya gönül vermiş birileri var ki bu tecrübelerin onların gözü önünde vuku bulmasına rağmen bu tecrübelerden gereken ibreti çıkaramamışlardır. Batılıların nasıl Rıza han'ı (devrik Şah Muhammed Rıza Pehlevi'nin babası) getirerek ülkeye musallat kıldıklarını, Rızahan'ın acayip, garip diktatörlüğünün bizzat İngilizler tarafından nasıl ülkede oluşturulduğunu, ülkenin değerlerini dikkate almaksızın kültürsüz, mantıksız bir kişiyi getirip ülkeye musallat kıldıklarını, ve daha sonra da 1940'lı yıllarda aynı güçlerin gelip de İran'ı işgal ettiklerini, ülkeyi nasıl kendi aralarında paylaştıklarını, petrolü nasıl ele geçirerek zalimce anlaşmaları bu ülkeye tahmil ettiklerini, aynı güçlerin bu ülkede 28 darbesini gerçekleştirdiklerini, ve tüm eksik ve hatalarına rağmen halkın oyundan doğan milli bir hükümeti devirdiklerini, milli petrol hareketini nasıl asıl istikametinden saptırdıklarını, yeniden bizim doğal ve maddi milli kaynaklarımızı ele geçirdiklerini, aynı ellerin uzun bir zaman dilimi içinde nasıl Muhammed Rıza diktatörlüğünü nasıl ülkeye yerleştirdiklerini, tüm varlıkları ile onu desteklediklerini Muhammed Rıza Pehlevi'nin 30 küsur yıllık iktidarı döneminde milli ve manevi zenginliklerimi talan ettiklerini, halkın anasını ağlattıklarını halkı fakirliğe sürüklediklerini, cehalet içinde tuttuklarını, devletin tüm kademelerini yolsuzluk ve fesada sürüklediklerini, ülkenin kültürünü, halkın dinini yok ettiklerini, ellerinden geldiğince ülkenin tahribi yönünde çaba harcadıklarını, Saddam Hüseyin'i desteklediklerini, kendilerinin de Saddam'ı kabul etmemelerine rağmen Saddam'ın İran karşısında savaş açtığı için ellerinden geldiğince ona yardımda bulunduklarını, bu batılılar, İngilizler, Amerikalılar, Fransızların Saddam'a kimyasal bombalar verdiklerini ve her türlü askeri imkanlar sunduklarını gördüler. Batılı aydının muhasebe sistemi bozulduğu için bu tecrübelerden yararlanamıyor, onlardan gereken sonucu çıkaramıyor.

İslam inkılabının en önemli hizmetlerinden biri, ülkede sahih bir akıl yürütülmesi, akıl etmenin ihya edilmesidir. Meseleleri en ufak ayrıntısına kadar görmekte, düşmanı tanımlamakta, bölge olayları ve gelişmelerini yorumlamakta, direnmektesiniz. Bu ise bir ülkenin akıl hayatını gösteriyor. Bunu inkılap bize bahşetti. Bugün bazıları eski konuma geri dönülmesini istiyor. Bunlar batılı akımlar, batı hayranı kesimlerdir, halkı küçüksüyorlar, kazanımları küçüksüyorlar, milli kültür ve kimliği küçümsüyorlar ve batılı sultacıların yararına ülkenin idaresini, kontrolünü ele geçirmek istiyorlar. Bugün yurt dışında ve İran halkının bu azılı düşmanlarının bayrakları altında faaliyet gösteren bu kimseler gerçekten de şeytana kanarak yanlış hesaplarla ülkenin yeniden bu güçlerin kontrolü altına geçmesine çalışıyorlar. Bunlar karşısında durmak gerekir. Hareket sahih ve akıllı bir harekettir. Özellikle öğrencilerle ilgili demek istediğim şey bilimsel çalışmanın yanı sıra gerek dini mevzularda ve gerek muhtelif siyasi alanlarda yorumlama gücünü kendinizde takviye etmelisiniz. Elbette ben bugün öğrencilerin bu açıklamalarına dikkat ettiğimde çok belirgin ve iyi hususlara tanık oldum ve bu takdir ve şükranı gerektirir, ama yine de mümkün olduğunca bu alanlarda daha fazla gayret etmelisiniz. Bu arada halkın da öğrencilerin görüşlerinden, yorumlarından haberdar olmaları ve faydalanmaları gerekir. Öğrencilerin yorum kabiliyetleri de işte böyle bir aşamaya gelmelidir. Bu ise alt yapıyı, yeterli mütalaayı, meselelere yaklaşımınız sadece duygusal içerikli olmamalı. Benim daha önce gündeme getirdiğim serbest düşünme kürsüleri projesi üniversite muhitlerinde öğrencilerin özgürce tartışabilecekleri, görüşlerini ifade edebilecekleri bir ortamı gerektiriyor. Burada öğrenci dostlar tarafından gündeme getirtilen meselelerin büyük bir bölümü meseleyi aydınlatabilir.

Burada belirtmek istediğim diğer bir konu da öğrenci muhitinde diyalog rekabeti, karşı tarafın tahammül olunmasıyla iyi bir şeydir. Karşıtların varlığından insan hayrete düşmemesi gerektiği gibi, sinirlenmemesi ve korkmaması da gerekir. Karşıtlarla ilgili bu üç meselenin hiç biri kabul edilemez. İnsan eğer muhalif ve karşıtlarının olmasından rahatsız olur, hayrete düşerse bunun anlamı o insanın kendisine karşı çok olumlu ve ve iyimser olduğunu ve birilerinin ona karşı çıkmasından hayrete kapıldığını gösteriyor. Bunun hayrete düşmeye ihtiyacı yok!. Her düşüncenin, her akımın,, her tavır ortaya koymanın karşıt ve muhaliflerinin olması çok doğaldır, o karşıtların hata işlediklerini söylememiz de doğru değil. Belli ki bazı noksanlıklar, zaaflar var ve o zaaflar birilerinin muhalif olmasını gerektirmiştir. Bunun için de muhalifin var olması bizi rahatsız etmemeli, hayrete düşürmemeli, sinirlendirmemelidir. Muhalefet idrak olunabilinir ve kabul edilebilir. Bundan dehşete de kapılmamız gerekir. Karşıtın varlığından dehşete kapılmak insanın kendi konumundan emin olmadığının belirtisidir. Hayır biz mantık sahibiyiz, bu mantığın temellerini sağlamlaştırıyoruz, diyalog alanına adım atıyor ve münazara ediyoruz. İşte öğrenci böyle bir haleti ruha sahip olmalıdır. Öğrenciler inşallah bu özelliklerini korur ve birbirlerini tahammül ederler, birbirleri ile bahsederler, kendi ilkelerini güçlendirirler, pratik zeminde takvayı temel edinmeli, düşünce bazında İslami ölçü ve sınırı riayet eder, düşmanı, düşman'ın metotlarını tanırlar.

Temennim Allah Taala'nın sizlerin tümünüzü başarılı, muvaffak kılması, siz gençlerin varlığını inşallah inkılabın hedefleri için mahfuz kılmasıdır. Allah Tevfik ve başarınızı her geçen gün daha da artırsın ve inşallah siz gençler inkılabınız için, ülkeniz için iyi bir gelecek hazırlarsınız.

Vesselamu aleyküm Ve rahmetullah



[1]- Nur suresi 32. Ayetin bir bölümü

[2]- Nehc'ul Belaga – 47. Mektup