(Bu Konuşma Mübarek Ramazan ayının 4. günü rahmetli İmam Humeyni Hüseyniyesinde yapılmıştır)
Bismillahirrahmanirrahim
Aziz kardeşlere, üniversite öğretim üyelerine ve burada hazır bulunan tüm kardeşlere hoş geldiniz diyorum. Bu görüşme her zaman benim için en hoş görüşmelerden biri olmuştur. Hem burada gündeme getirtilen ve genellikle, fikir ve bilimsel desteği bulunan yararlı ve derin olduğundan ötürü hem de daha önemlisi toplantının bir ortam ve atmosfere sahip olmasından dolayı. Aslında bizim de bu gibi toplantılardan asıl amacımız budur. Zira bu vesileyle bizler ülkenin en büyük servet ve zenginliği olan bilim adamları ve mesuliyetini müdrik ulemaya karşı kendi saygı ve sevgimizi, terkimi sembolik bir şekilde dile getirebilmekteyiz.
Kafalarınızda birçok konular var ve sizlerden her biriniz gündeme getirmek istediğiniz bir takım konulara sahipsiniz ve eğer onların tümünü dinlemek için yeterli fırsat ve zaman olsaydı kesinlikle çok yararlı olurdu. Temennim odur ki bu sözler ve düşünceler kendi yerinde ve uygun olarak, bilimsel çevrelerde ve üniversite düzeyindeki denklemlerde gündeme getirtilsin ve yetkililer bu görüşlerden, bu düşüncelerden gerektiği gibi yararlanabilsinler. Kuşkusuz ülkenin üniversite düzeyinde bilim adamlarımızın ülke meseleleriyle ilgili ortaya koydukları düşünceler ülke idaresi sorumluları için büyük bir servet oluşturacaktır ve bundan gerektiği gibi yararlanılmasını umarım. Ancak şimdiki sınırlı toplantımız maalesef böyle bir kapasiteye sahip değil ve tüm görüşlerden burada yararlanma imkânımız yoktur.
Burada konuşma yapan tüm kardeşlere teşekkürlerimi bildirmek isterim. Tüm konuşmacılar çok iyi konulara değindiler ve görüşlerinden yararlandık. İnşallah tüm bu konuşmalar, ülkenin yürütme sorumluları arasında fikir teatisinde yararlanılacaktır ve İnşallah onun etkisi kendini göstermelidir.
Hedefimiz ilim ve âlimi terkim etmek, değer vermek, dinlemek ve dostlar ve muhterem hocaların konularını işitmek ve değerlendirmekti ve çok şükür bugüne kadar ve bu ana kadar muhakkak oldu. Burada diğer bazı arzım da olacaktı.
İlk olarak; Ramazan'ın atmosferi, safa, maneviyat, Sadakat ve ihlâs ortamıdır. Allah Taala ile olan bu manevi ve şahsi ilişkiyi bu ay boyunca takviye etmeliyiz. Zira her insan için en üstün ve en büyük yarar ve menfaat bu ilişkinin takviye edilmesidir. Hem gerçek hayat olan ebedi ve uhrevi hayatımız açısından önem taşımaktadır ve hem de şu anda içinde bulunduğumuz yaşamımız için yararlıdır. Bunun yanı sıra Ramazan ayı boyunca toplum sathında yaygın olan bu maneviyat ve samimiyet ortamından kendimizle başkaları arasında sahih manevi bir ilişkinin sağlanması yönünde istifade etmeli, sahih kararlar verebilmeli, teşebbüslerde bulunabilmeli, hoşgörüyü, güveni, muhabbeti, başkalarına karşı hayırseverliği kendi ilişkilerimizde ön plana çıkarmalıyız, Ramazan ayından bu konuda gerekli yararı sağlamalı, sosyal ve insani ilişkilerimizde bir değişim oluşturmalı, yaşam ortamını, ülke ortamını nurani bir ortama çevirmeliyiz. Bu ise bizlerin fert ferdimizin yapabileceği bir şeydir. Öğretim üyesi olan ve daha üstün bir konumda bulunan sizler, kuşkusuz kendi çevreniz üzerinde daha fazla etkili olabilirsiniz.
Burada hatırlatmak istediğim birkaç hususu not almışım. Çünkü bu görüşme elitler, seçkinler ve güzidelerden bir grupla olmam için benim açımdan bir fırsattır. Biz sürekli olarak üstün insani gücümüzle iftihar duyuyoruz. İşte bu üstün insani güç ve eleman üniversitelerde insan eğitmekle meşgul olan bu güçlerdir. Yani üniversitelerin muhterem öğretim görevlileri. Bunun için yüz yüze bazı hususları hatırlatmak benim için bir fırsattır.
İlk husus ülkedeki bilimsel hareket meselesidir. Kanaatimce bu mesele çok önemli bir meseledir. Ülkenin bilimsel hareketi mevzuu kanaatimce halkın ve toplumun geleceği açısından temel bir mevzuudur. Hatta İslam dünyasının bir yaşam garantisidir. Yıllardır bilim meselesini ön plana çıkarmış bulunuyoruz. Sonuçta vermiştir. Yani gerçekten de ülke de bilimsel hareket ve inkılâp başlamış bulunmakta, ilerleme kaydetmiş ve önemli işler gerçekleştirmiştir ve bunun örneklerini muhterem hocalardan dinledik ve hatta burada dinlediklerimizden çok daha örnekleri var ve çalışmalar yapılmıştır. Bu bilimsel çalışmalarımız gerçekten de artık tüm dünyada da tanınmakta ve hatta dünyada görücüye çıkmış bulunmaktadır. Fakat burada beni kaygılandıran asıl husus bu çalışmalarımızın şu ana kadar tam bir istikrara kavuşmamış olmasıdır. Biz keskin bir yokuşta yukarı doğru yol almaya çalışan kimse gibiyiz. Evet, hareket ettik ve ilerleme de kaydettik, birçok çalışmalara da imza attık ama şimdilik yolun ortasındayız. Muhtelif sebeplerden dolayı şimdilik yolun yarısındayız. Şimdilik bu hususta pek fazla ayrıntıya girmek istemiyorum, muhtelif yerlerde bu konuda gerekli açıklamaları yapmışım. Hareket etmekte olduğumuz bu keskin yokuşta duraksadığımız zamanlar geri dönüşü de beraberinde getirecektir. Eğer hareketimiz hızını kaybederse bu hareketi tekrar bu bilimsel hıza getirmek çok zor olacak. İşte bu bizim asıl kaygımızdır. Benim arzım şudur bu bilimsel hareket tüm gücüyle kudret kazandırmalı, yardım ulaştırmalı ve çalışmak gerek. Bu hareketin duraksamaya uğrayacağı bir ortam oluşturmamalıyız. Bizim ilk ve ana konumuz budur.
Kuşkusuz düşman cephesinin hedefi bu bilimsel hareketimizi durdurmaktır. Bazıları ise düşman kavramına hassasiyet gösteriyorlar. Bize, niçin sürekli düşman düşman dediğimiz için itiraz ediyorlar. Oysa siz kur'anı Kerim'e bakınız. Görürsünüz ki Kur'anın başından sonuna kadar "Şeytan" sıfatının, "İblis" sıfatının ne kadar tekrarlandığını, sürekli vurgulandığını görürsünüz. Düşmandan gaflet etmemek gerekir, düşmanı düşman bilmenin bir sakıncası olmaması gerek. Hatta bizim sürekli olarak düşman üzerinde durmamızın sebebi, kendi ayıplarımızı, kendi iç noksanlıklarımızı gizlemek manasında değil. Hayır, bunu kastetmiyoruz.
اَعدى عَدُوِّکَ نَفسُکَ الَّتى بَینَ جَنبَیک[1]
Düşmanların en kötüsü bizim içimizdeki düşmandır, kendi düşmanımızdır, rahatlık yanlısı nefsimizdir, tembelliğimizdir, rahatlık düşkünlüğümüzdür, işlerimizin geliştirilmesi hususunda tedbirsizliğimizdir. Bu bellidir. Bunlar kendi yerinde mahfuzdur ama dış düşmandan da gaflet etmek, bizleri zarara uğratacak büyük stratejik bir hatadır. Düşmanı tanımak gerekir. Düşmana karşı takınılacak tavrın böyle veya şöyle olması meselesi ise farklı bir konudur. Onun düşmanlığını idrak etmek önemlidir, planını kavramak mühimdir. Nitekim düşman'ın önemli planlarından biri ülkedeki bilimsel hareketi durdurmaktır. İyi ya bunu anladığımızda üniversiteye dönüyoruz. İşte daha önce benim gündeme getirdiğim cihadi idarecilik[2]mevzuu burada kendini gösteriyor. Çünkü cihad, bir düşman karşısında gösterilen çaba ve gayretten ibarettir. Her türlü çaba ise cihad olamaz. Cihad, düşmanca bir girişim karşısında gösterilen çabadan ibarettir. Bu cihad’dır. Burada cihadi yöneticilikten maksat ise şudur ki ülkenin bilimsel hareketi, bilimsel inkılâbı ve ülkenin bilimsel ilerlemesi düşmanca bir girişimle karşı karşıyadır. Bu düşmanca girişim karşısında ise Siz yöneticiler, öğretim görevlileri, öğrenciler kıyam etmeniz gerekir. Buna ise cihadı hareket ve idarecilik denir; ister üniversite idareciliği olsun, bakanlık idaresi olsun ve toplumun böylesine büyük alanındaki başka yönetim birimleri olsun Cihadi idareciliktir. Elbette geçmişti üniversitelerimizde olumsuz bir takım örnekleri yaşadık. Muteber üniversitelerde dahi öğrencileri arayıp bularak ülkeyi terk etmeye teşvik eden kimselere tanık olmuşuz. Sürekli olarak da beyin göçünden dem vurmaktaydılar. Maalesef bir dönemde buna tanık olduk, bir dönemde de ne yazık ki bakanlığın içinde ülkenin bilimsel hareketi ve bilimsel inkılâbı önünde engel teşkil eden kişileri gördük. Elbette onlar kendi tutumlarını tevcih edecek bir takım nedenlere sahip olabilirlerdi ama neticede engel teşkil ediyorlardı. Bu meseleler bir daha tekrarlanmamalı, üniversiteler bilimsel hareketi, hiçe sayan, önemsemeyen kişilerin kontrolüne geçmemeli, bilakis üniversiteler ülkenin bilimsel ilerlemesine âşık olanların, bu meselenin bu halkın ve ülkenin kaderi için önemini idrak edenlerin kontrolüne geçmelidir. Benim asıl söylemek istediğim işte budur. Bu sözümün muhatapları ise hem hükmet yetkilileri ve hem üniversite sorumlularıdır, hem de siz muhterem öğretim üyelerisiniz. Üniversite bilimsel bir hareket başlatmıştır ve bu hareketin durmasına izin vermemelisiniz, bu hareket artarak, gelişerek devam etmeli. Daha önce de arz ettim konunun detayına girmek yeri burası değil. Bizim, hedeflediğimiz amacımıza ulaşmamız için kat etmemiz gereken çok yolumuz var, çok mücadele vermeliyiz.
Kısa vadede de benim görüşüm budur bu görüşüm ise uzmanların, görüş sahiplerinin araştırmalarına dayalıdır. Bugün yaptırımlar mevzuu insanın zihninin kurcalayan mevzulardan biridir işte bu yaptırımlar bilimin ilerlemesi ile etkisiz hale gelir. Uzun vadeyi dikkate almayarak meseleye kısa vadeli veya orta vadeli de bakacak olursak yaptırımlar bugün düşman'ın elinde halkımızın aşağılanması amacıyla kullanılan bir konuya dönüşmüştür, yaptırım vasıtasıyla milli gururumuzu zedelemek istemektedirler. Son yıllarda sürekli olarak şu hususu vurgulamışım ki yaptırım meselesine fazla değinmemek gerek, bunun sebebi ise etkisiz kılınması amacıyladır, ülkenin içinde bulunduğu meselelerin bilimsel olarak ele alınması. Bilime gereken ilginin gösterilmesi, ilim, sanayi ve tarım meseleleri arasında yakın bağ kurulmasıyla elbette ki yaptırımlar etkisizleştirilmiş olacak. Bu hususta çalışma alanımız açıktır ve rahat çalışabiliriz. Kök bilim şirketleri ise direniş ekonomisi mevzuunda en esaslı işlerdendir.
Bu arada kök bilim şirketlerinin belirlenmesi ve teşhisinde gereken ilgi ve dikkatin gösterilmesi zaruridir. Kriterler ve özellikler belirlenmelidir, kök bilim şirketi standartlara uygun olmalı. Birilerinin kalkıp da belli diğer bazı basit alanlardaki gibi kök bilim şirketleri adı altında birtakım taşeron şirketleri oluşturulmasına müsaade edilmemesi gerekir. Gerçek manada kök bilim şirketi olmalı ve bunun temel eksenlerden biri olarak dikkate alınması gerekir.
Ben burada parantez içinde şu hususu hatırlatmak isterim ki konuşabilecekleri konumda olanlar, tribün sahibi bazı kişiler ne yazık ki ülkenin bilimsel açıdan ilerlemesi meselesine karşıdırlar! Biz bunu doğru bulmuyoruz, gerçekten de bu tutumları bilinçsizliktendir. Muhtelif alanlarda yetkililer için bilimsel turların düzenlenmesi gerekir. Bu alanlardan bazılarını dostlarımızı burada açıkladılar. Dostlardan biri burada Nano teknoloji meselesini söz konusu etti. Elbette sadece Nano teknoloji ile sınırlı değil dedi ki bir kuyu kazıyoruz yarıya vardığında onu kendi haline bırakıyoruz. Hayır! Meseleyi takib ediyorlar, kuyuyu kazan kişiler gerçekten de çaba harcıyorlar ve güzel kuyular da elde ettiler. Örneğin ülkenin tıb alanı, dünyanın en modern, gelişmiş tıbbına sahibiz. Tıp dalında dünyanın güncel biliminden, bilim sınırlarından pek de geri sayılmayız ve çok yakınız. Öteki alanlarda da durum buna benzer. Örneğin bu nükleer bilim, kök hücreler bilimi ve buna benzer diğer büyük çalışmalara bolca sahibiz. Bu alanlarda çok güzel ilerlemeler kaydetmiş bulunuyoruz. Meseleden habersiz olanların bu hususta kuşkuya kapılmaları doğru değil, gitsinler araştırsınlar, irtibat kursunlar ve belirttiğim gibi bilimsel bir tur düzenlesinler işte o zaman bir yerlere varmış olurlar. Benim söz konusu etmek istediğim asıl konu işte buydu. Araştırma çalışmaları kendi yerinde ama tahkikatlar ve bu alanda yapılması gereken meseleler ki kanaatimce kesinlikle geri adım atılmaması gerekir.
Burada söz konusu etmek için not aldığım bir diğer husus şudur ki. Çok şükür ülkenin bilimsel haritası tasvib oldu. Bana rapor verdikleri üzere iyi tepki de toplamıştır. Ülkenin genel haritaları uyarınca birkaç bilimsel belge hazırlanmış, açıklanmış ve diğer birkaç bilimsel belge de hazırlanmaktadır. Bana aktardıkları üzere akademik bölümlerden bazılarının yetkilileri ülkenin bilimsel haritalarını hazırlamakla görevli bölümden kendi birimleri için bilimsel harita hazırlanması talebinde bulunmaktadırlar. İyi ya bu olay artık ülkede yaşanıyor. Bu çok önemli ve yararlı bir durumdur. Bu çalışmanın tamamlayıcısı olarak da ülkenin muhtelif muteber üniversiteleri ülkenin genel yol haritası mecmuasında kendi payına düşeni ve sorumluluğunu belirlemelidir. Ülkenin muteber üniversiteleri, muhtelif üniversiteleri bu büyük bilimsel senetteki kendi paylarını bilmeliler ve kendilerine ayrılan özel hususta faaliyetlerini sürdürmelidir. Yani oluşturulacak bir cetvel uyarınca her üniversite kendi yerinin ve sorumluluğunun ne olduğunun farkında olmalıdır. Üniversiteleri ise yetenekleri ve özellikleri açısından taksim etmek ve her üniversitenin payını bu özellikler uyarınca belirlemek mümkündür.
Ben not aldığım bir diğer husus şudur ki Allah'a çok şükür bilimsel çalışmalarda hareket başlamış bulunuyor. Bilimsel çalışmalarda çok önemli bir husus şudur ki ülkenin bilimsel faaliyeti ülkenin ihtiyaçlarının giderilmesi doğrultusunda sürdürülmelidir ve bu mesele bugün tama olarak temin edilmiş değil. Dostların da burada temas ettikleri gibi bugün ülkemiz tarafından hazırlanan akademik makalelerin müşterisi var, yani akademik çalışmaların dünyadaki müşterisi fazladır ama bu yeterli değil. Sizlerin kaynak teşkil edecek akademik makaleler hazırlamanız bir iftihar kaynağıdır ve bu çok iyidir, ülke açısından da çok iyidir, ülkenin ilerlemesi alametidir ama bundan daha önemlisi bugün sizlerin çalışmalarınızın temelini ülkenin temel ihtiyaçlarının giderilmesi oluşturmalıdır. Burada kardeşler tarafından ülkenin sanayi, tarım, kriz idaresi ve ülkenin diğer muhtelif meseleleri ile ilgili bir takım konuları gündeme getirdiler, mevcut ihtiyaçları dillendirdiler, var olan noksanlıklar ve eksiklikleri söz konusu ettiler, işte hazırlanacak bilimsel araştırma, akademik makale ve bilimsel tahkik bu gereksinimlerin temin edilmesi ve ihtiyaçların giderilmesi yönünde olabilir. Bu da önemli bir mevzuu… Gerçi ülke üniversiteleri bu alanda çaba gösterecek olurlarsa bu mesele ülke idaresine yapılacak en büyük yardım olabilir. Üniversitelerin yapabilecekleri en önemli yardım muhtelif alanlarda etkili olabilecek çalışmalar ortaya çıkarmak, yetkililerin kararlarına nezaret etmek ve ihtiyaçların giderilmesini kendi çalışmalarında amaç edinmektir. Bu da makalelerle olabileceği gibi öğrencilerin tezleri ile veya bilimsel tartışmalarla da olabilir.
Burada siz muhterem hocalara hatırlatmam gereken önemli bir husus şudur ki üstat öğrencinin kafasında itki bırakıcı bir yere sahiptir. Hocanın zaten özelliği de budur yani sizin öğrenci üzerindeki üstünlüğünüz ve ona öğrettiğiniz bilim o öğrencinin kafasında sizin için özel bir ilgi alanı açıyor, işte bu alandan öğrencinizin eğitimi için azami yararı elde etmeye çalışın. Bugün gençlerle ilgili gereksinimimiz gençlerin iyi morale sahip olmaları, umutlu, yiğit, cesaretli, öz güvene sahip olmaları, imanlı, ileriye dönük bakış açısına ve hizmet ruhuna sahip olmalarıdır. Öğrencimiz bu özellikte bir öğrenci olmalıdır. Bunu ise sizler bilim muhitinde ders sınıflarında elde edebilirsiniz. Bunun aksi de mümkündür. Bir takım kavramlarla, ülkenin kök bilim merkezlerini alaya almakla ülkenin geleceğine yönelik öğrencinin güveni yok edilebilir, inançsızlaştırılabilinir. Hocalardan beklenti sadece öğrencinin bilimsel açıdan gıdalanması değil, bilakis öğrencinin manevi şahsiyeti ve ruhunun oluşmasına yardımcı olmak, katkıda bulunmak üstat'tan beklenmektedir. Sizler bu alanda etkili olabilirsiniz. Öğrencileri manevi değerler, ailevi değerler ve vatani değerlere bağlı yetiştirmeye çalışınız. Öğrenciyi İslami kültüre iman etmiş ve inanmış olarak yetiştirmelisiniz. Maalesef bazıları bunun tam aksini yaptılar. İnkılâptan önceki ve inkılâptan sonraki yıllar boyunca üniversitelerde bu meseleye tanık olunmuştur ve şahsen kendimin de bundan haberim var ve sizlerin de haberiniz var. Bazı kişileri ve akımları tanıyorum ve tanıyorsunuz ki bunlar batı kültürü tasallutu karşısında teslim olmuşlardır. Batı adına olan her şey ondan takdir almaktadır, milli ve vatani olan her şey ise onun için aşağılayıcı ve küçük düşürücüdür. Bu gibi şahıslara sahibiz ve bu ne yazık ki olması gerekenin tam aksinedir. Üstat üniversite muhitinde, ders muhitinde öğrencisini dini açıdan imanlı, mümin yetiştirebilir hem de vatani açıdan kendi ülkesinin geleceğine ilgi duyan, alakalı, kendi halkının kaderini ilgi duyan biri olarak yetiştirebilir. Onu umutlu kılabilir, ülkesinin ilkelerine imanlı, iyimser ve moralli yetiştirebilir. Bunun tam aksini de yapabilir. Hocalardan olan beklentimiz işte budur. Hocanın sözü talebelerin umutsuzluğuna neden olmamalı.
Benim burada aziz bacı ve kardeşlere, muhterem üniversite hocalarına arzım şudur, hoca üniversite muhitini kendi asıl mesleği ve temel bağlılığı olarak kabul etmelidir. Ona ikinci işi olarak, tali bir görevi olarak bakmaması gerekir. Hocalar zaman ayırmalı, öğrencilere karşı sorumlu yaklaşmalılar. Bu durum öğrencinin de daha fazla çaba göstermesine sebep olabilir. Yani bu mesele öğrencinin hocasını kendisi için bir örnek, model olarak kabul etmesine, onun bilimsel çalışmasını örnek almasına, hocasından etkilenmesine sebep olmaktadır.
Burada söz konusu etmek istediğim bir diğer konuda maarif dersleriyle ilgilidir. Maarif dersleri hocaları üniversitelerde çok değerli fırsatlara sahiptirler. Öğrencilerin bu azim topluluğu, milyonluk topluluğu bolca saat içinde maarif hocalarının yetkisindeler. Bu ise çok değerli bir fırsattır. Gençlerin en iyileri sizlerin sorumluluğunuz altındadır. Maarif hocası eğer zeki olursa muhtelif İslami ve fikri meselelerde kendi malumatını güncelleştirmek suretiyle öğrenciler karşısına çıkabilirler. İşte böyle bir durumda üniversitelerde maarif hocalarından azami yararı sağlayabiliriz. Kanaatimizce velayeti fakih’lik kurumunun üniversitelerdeki temsilcilik ofisleri bu meselelere gereken özeni göstermeli ve maarif hocalarından üniversitelerde daha fazla yararlanılması suretiyle öğrencilerin dini ve manevi kişiliği ve pratiğinin güçlendirilmesi amacıyla gerekli planlama ve programlamayı yapmalıdırlar.
Diğer bir konu da epey zamandan beri gündeme getirmekte olduğum insani bilimler mevzuudur ve bunun nedenlerini de sürekli açıklamışımdır. Gerçekten de ülkenin insani bilimler dalında köklü bir tahavvül ve değişim yapmalıyız. Bunun anlamı bizim başkalarının fikri, bilimsel ve araştırmalarına ihtiyacımızın olmadığı anlamında değildir. Hayır, böyle değil! İnsani bilimlerin bazıları batılıların icadıdır, bu alanda bayağı çalışmış, kafa yormuş ve araştırmalarda bulunmuşlardır ve bizlerin bu araştırmaların sonuçlarından yararlanmamız gerekir. Asıl sözüm batılı insani bilimin temeli gayri ilahi bir temeldir. Materyalizm kökenlidir, tevhid dışı kaynaklıdır. Bu ise İslami kaynaklarla tezat içindedir, dini temellerle uyum sağlayamamaktadır. İnsani bilimler o zaman sahih, yararlı ve insan eğitici olabilir ve fert ve topluma fayda sağlar ki ilahi tefekkür ve İslami dünya görüşü temelli olsun. Bu özellik ise günümüzdeki insani bilimlerde mevcut değil. Bu bakımdan düşünmek, kafa yormak gerekir. Elbette bu aceleye getirtilecek bir mesele değil, uzun zaman alabilecek bir mevzuudur, önemli bir iştir ama aynı zamanda bu işle ilgilenen arkadaşların da meseleye biraz daha sürat kazandırmaları gerekir. Yani bu işte acele etmemek gerektiği gibi bu işten geri kalmak da kabul edilemez ve hoş karşılanmamaktadır. Gayret göstermek gerekir. Elbette duyduğum kadarıyla kültürel inkılâp yüksek konseyi bu konuda sürdürdüğü çalışmalara paralel olarak muhtelif üniversitelerde birçok öğretim üyesinin de bu alanda önemli çalışmalar yürütmektedirler ancak tüm bu çalışmaların tek bir kanala yönlendirilmesi ve bu iki kesimin kendi çalışmalarını ortaklaşa sürdürmeleri çok daha uygun olacaktır. İnşallah umulur ki bu alanda ülke ve üniversiteler gerekli sonucu elde etmiş olsunlar.
(Anlaşılan süremiz de tamamlanmıştır) Burada anlatmak son husus da şudur ki üniversite yöneticilerinden ve muhtelif yönetim kadrolarından ricam üniversiteleri kendi cirit alanlarına ve siyasi grupların faaliyet merkezlerine çevirmesinler. Üniversitelerin siyasi kulüplere çevrilmesi bilimsel hareketin öldürücü zehiridir. Ve Bu bir dönemde vuku buldu. Bu sözüm, üniversite öğrencileri arasında siyasi hareketlerin reddedilmesi anlamında değildir, ben şahsen her zaman üniversitelerde ve öğrenciler arasında siyasi faaliyetlerin savunucusu ve münadisi olmuşum ve halen de buna inanmaktayım. Ancak siyasi bakış, siyasi eğilim, siyasi idrak ve siyasi faaliyette bulunmak meselenin bir yüzüdür ve üniversitenin, sınıfların, bilimsel muhitlerin siyasi cirit alanına çevirmek ise meselenin öbür yüzüdür. Bunlar birbirinden farklıdır. Üniversitenin huzurlu olması üniversitelerin bilimsel alanda kendi üzerine düşeni yerine getirmesi açısından çok önemlidir. Maazallah bunun aksi olursa alacağımız ilk darbe üniversitelerde ve dolayısıyla ülkede bilimsel hareketin durması veya yavaşlaması olacaktır. Daha öncede belirttiğim gibi duraksaması ise ülkenin geri dönüşü demektir.
Allah’ım!
Muhammed ve Al-ı Muhammed hatırına ant veriyorum sana bu kritik saatlerde ve bu mübarek günlerde kendi bereketini ülke üniversitelerine, üniversite ahalisine ve öğrencilere nazil buyur.
Allah’ım!
Bizleri İran halkının genel hidayetine sebep olacak ve İslam dünyasının yücelmesini sağlayacak yola hidayet buyur.
Allah’ım!
Muhammed ve Al-ı Muhammed hatırına bizlere muhtelif dönemlerde muhtelif krizlerle yüzleşme basireti ver, yerine getirdiğimiz hareketimizde bize ihlâs ver.
Allah’ım!
Aziz şehitlerimizi, özellikle üniversite şehitlerimizi bilhassa (bilim şehitleri olan, halkın genel mücadele şehitleri olan) son nükleer şehitlerimizi kendi rahmetine, mağfiretine ve faziletine muhatap kıl.
Allah’ım!
Bizleri bu şehitlerin yolunda adımlarımızı sağlam kıl!
Vesselamu Aleykum ve Rahmetullah ve Berakatuhu
[1]- "İddet'ud Dai" s: 314
[2]- İslam İnkılâbı Rehberinin yeni yıl mesajında gündeme getirdiği önemli hususlardan biri