Rahmetli İmam Humeyni âşıkları. İslam İnkılâbının büyük mimarının vefatının 25. yıl dönümünde o hazretin nurlu türbesinde bir araya gelerek, İslam İnkılâbına bağlılık, aşk, izzet ve direnişin ihtişamını bir kez daha tüm dünyaya sergileyerek, İmam Humeyni’nin ülküleriyle ahitlerini bir kez daha yenilediler.
Ayetullah Seyyid Ali Hamanei, İslam cumhuriyeti nizamı kurucusu rahmetli imam Humeyni'nin pak türbesinde düzenlenen vefat yıldönümü merasiminde bir konuşma yaptı.
İslam İnkılâbı rehberinin bu konuşmasının tam metni şöyledir:
Bismillahirrahmanirrahim
الحمدلله ربّ العالمین و الصّلاة و السّلام على سیّدنا محمّد و آله الطّاهرین سیّما بقیّةالله فى الارضین. رَبَّنا اغفِر لَنا وَ لِاِخوانِنَا الَّذینَ سَبَقونا بِالایمانِ وَ لا تَجعَل فى قُلوبِنا غِلًّا لِلَّذینَ ءامنوا رَبَّنآ اِنَّکَ رَءووفٌ رَحیم، [1]
Rabbimiz derler, suçlarımızı ört bizim ve bizden önce inanan kardeşlerimize ve inananlara karşı gönlümüze bir kin, bir haset verme; Rabbimiz, şüphe yok ki sen esirgeyicisin, rahîmsin.
رَبَّنآ اِنَّکَ ءاتَیتَ فِرعَونَ وَ مَلاءََهُ زینَةً وَ اَموَلًا... رَبَّنا لِیُضِلّوا عَن سَبیلِکَ رَبَّنا اطمِس عَلى اَموَلِهِم وَ اشدُد عَلى قُلوبِهِم فَلا یُؤمِنوا حَتّى یَرَوُا العَذابَ الاَلیمَ.
Rabbimiz dedi, sen Firavun'a ve ona uyanlardan ileri gelenlere gerçekten de dünya yaşayışına ait ziynetler ve mallar verdin. Rabbimiz, onlar bu yüzden halkı doğru yoldan çıkarmada, saptırmadalar. Rabbimiz, mallarını mahvet, yurtlarında kendi sefaletlerini göster onlara da yüreklerini sık, çünkü onlar, o elemli azabı görünceye dek inanmayacaklar. [2]
قال الله الحکیم فى کتابه: اَ لَم تَرَ کَیفَ ضَرَبَ اللهُ مَثَلًا کَلِمَةً طَیِّبَةً کَشَجَرَةٍ طَیِّبَةٍ اَصلُها ثابِتٌ وَ فَرعُها فِى السَّمآءِ. تُؤتى اُکُلَها کُلَّ حینٍ بِاِذنِ رِبِّها.
Görmedin mi Allah nasıl örnek getirmede, temiz söz, tertemiz bir ağaca benzer; kökü sabittir, dalları, budakları gökte. Meyvesini her zaman verir Rabbinin izniyle. [3]
Böyle önemli unutulmayacak bir günde ben siz kardeşlerime arzımı üç bölümde dile getirmek istiyorum. Birinci bölüm şudur ki İslam cumhuriyetiyle ilgili var olan önemli bir gerçek var ki o gerçeği dikkate almak bugün büyük bir önem taşımaktadır. İkinci bölümde. Rahmetli imam Humeyni’nin mektebiyle ilgili kısa bir tanımlamada bulunmak istiyorum. Gerçi İmam Humeyni’nin mektebiyle ilgili çok sözler söylenmiş, söylemişiz ve işitmişiz ama bu kısa tanımlama bu aşamada bizim için çok önemlidir. Üçüncü bölümde ise İran halkı ve İslam nizamı karşısında var olan iki önemli soruna temas edeceğim. Bu iki soruna gereken ilgiyi göstermek bizlerin sahih yol yürümemiz açısından önemlidir.
Birinci bölümde temas ettiğim gerçek şuydu ki rahmetli İmam Humeyni’nin vefatı üzerinden 25 yıl geçiyor ama onun ilgili gerçekleri işitmek ve hakikatleri öğrenmeye olan coşku ve ilgi azalmamıştır. Bu ise sadece kendi ülkemize has bir mesele değil, İslam dünyasında ve hatta İslam dünyasından ötede bu gerçek müşahede edilmektedir. İletişim çağının altın döneminin yaşandığı ve iletişim çağı gençleri ve internet geçlerinin rahatlıkla kendi muhitlerinin dışındaki olayları yakından takibe edebildikleri bu dönemde inkılâbın üçüncü kuşağı bununla gurur duyduğu gibi hatta İslam dünyasında da genç kuşak İslam İnkılâbı, İslam cumhuriyeti ve bu büyük yapının mimarı hakkında daha çok tanım ve bilgi edinmeye çalışıyorlar. Dini halk demokrasisi, Velayeti Fakih mevzuu, İslam dünyasının düşünce çevreleri açısından büyük önem taşıyan ve cazibesi olan konulardandır.
Daha ilk günlerden itibaren düşmanlarımız yoğun çaba başlattılar ve ilerledikçe bu çabaları da arttı. Yüzlerce ve hatta binlerce radyo televizyon kanallarından ve internetten yararlanarak İslam Cumhuriyeti nizamı ve onun büyük kurucusunu aşağılamaya, hakarette bulunmaya çalıştılar. Bu meselenin kendisi de bize yardımcı olmuş ve tüm dünyada insanların meraklanmasına sebep olmuştur. Bunca taş atmaların, hakaret ve aşağılamaların, bunca düşmanlığın nedeninin ne olduğunu, bunca düşmanlığa hedef olan o hakikatin ne olduğunu öğrenmeye çalışıyorlar. Nitekim düşmanlarımız düşmanlıktan ötürü bizden söz etti, imam ve İslam nizamı hakkında söz etti; ama “اِنَّهُم یَکیدونَ کَیدًا. وَ اَکیدُ کَیدًا “[4]Evet Allah Taala böyle buyuruyor. Onlar bu niyetle bu geniş hareketi başlattılar ama sonuç itibariyle bizler için bir fırsat oluşturdular. Zira dünyada çok geniş bir ağa sahip olan bu mekanizmanın muhataplarının merak duyguları kabardı. İslam dünyasında ve bölgemizde anti müstekbirlik duyguların ön plana çıktığı İslami uyanış işte bu merakın bir sonucu olmuştur ve bu süreç halen devam ediyor. ABD ve batılı istihbarat organları kendi üstlerine İslami uyanış hareketi sindirmeyi başardıkları yolunda yalan yanlış raporlar verebilir ve böyle düşünebilirler ama bunun kendisi de onların stratejik hatalarından bir diğeri olur. İslami uyanış bir süreliğine İslam dünyasının bir bölgesinde belki sindirilebilir ama kuşkusuz kökü kazınmayacaktır, daha da yayılacaktır. Bölgemizde ve ülkemizde Müslüman genç kuşak içinde oluşan bu algı, şuur ve idrak böyle kolayca yok edilebilecek bir mesele değil. Elbette çaba harcıyorlar ve bu çabaları belki de bazı bölgelerde kısa bir süreliğine başarılı da olabilir ama sonuç itibariyle akamete uğrayacak.
Bugün dünyada özellikle de İslam ülkelerinde genç kuşağın içerisinde dini halk demokrasisi ile ilgili oluşan ilgi ve merak şundan kaynaklanıyor ki İslam cumhuriyeti doğduğu günden geçen 35 yıl içinde sürekli olarak dünyanın egemen güçlerinin düşmanlıklarına muhatap olmuş, askeri tehditlerle karşılaşmış, propaganda saldırıları içinde olmuş, ekonomik yaptırımlara tabii tutulmuş ve bu yaptırımlar İslam inkılâbının ilk gününden itibaren başlamış ve bugüne kadar aralıksız süre gelmiş ve son dönemde daha da şiddetlendirilmiştir, siyasi tepkilerde bulunulmuştur, bu muktedir batı cephesi 35 yıldır İran İslam Cumhuriyetine yönelik elinden gelen her düşmanlığı yapmıştır, askeri çaba içinde olmuştur, ülkeye yönelik savaş saldırısında bulunan saldırgana yardımda bulunmuştur, dünyanın her yerinde düşmanları İran İslam cumhuriyetine karşı desteklemiştir, ona karşı çok yoğun bir karalama kampanyası sürdürmüştür, ekonomik abluka ve yaptırımları en yüksek dozda hayata geçirmiştir ama tüm bunlara rağmen İslam cumhuriyeti batıya haraç vermediği gibi, muhafazakârlığa, teslimiyete de sürüklenmedi, hatta ülke her geçen gün daha da gelişerek güçlendi; işte tüm bunlar dünyada (İslam cumhuriyetine yönelik oluşan) bu merakın kaynağını oluşturmuştur.
Dünyanın bir numaralı askeri, siyasi ve ekonomik kudretleri el ele vererek 35 yıldır bir ülkeyi, bir nizamı hedef almaktadırlar. Fakat o nizam onların tüm girişimlerine rağmen aradan gitmediği gibi hatta her geçen gün daha da güçlenmekte, onlara haraç vermemekte, onlara itina göstermemekte ve muhtelif alanlarda İran İslam Cumhuriyeti kendi bekası yolunda kendi kudretini, gelişmesini, kalkınması da gözler önüne sermektedir. Bugün sizler İslam Cumhuriyetine baktığınızda inkılâbın birinci ve ikinci nesilleri birkaç milyonluk öğrenci nüfusundan, binlerce dini ilim talebelerinden, binlerce araştırmacı ve muhakkıktan, on binlerce üniversite ve dini medreseler hoca ve üstatlarından, aralarında uluslar arası üne kavuşmuş olanları da dâhil binlerce bilim ve düşünce elitlerinden, binlerce siyasi, kültürel, üretim ve ekonomik elitlerinden oluştuğunu görmektesiniz ve ülkemizin bugünkü gerçeği budur. İslam Cumhuriyeti ilim ve teknoloji alanında tüm bu yaptırımlara rağmen uzaya uydu gönderebilmekte, uzaya canlı yaratık gönderebilmekte ve geri getirebilmekte, nükleer enerji üretebilmekte. Dünyanın birçok yeni bilimleri alanında dünyanın ilk on ülkesi sıralamasında yer almış ve İslam cumhuriyetinde bilimsel ilerleme ve atılım bizzat dünyanın ilgili kuruluşları tarafından yapılan açıklamaya göre dünyanın ortalama ilerlemesinin 13 katı üstündedir. Muhtelif ülkeleri bilimsel ve teknolojik hizmetler sunabilmekte, eşsiz yaptırımlara rağmen 75 milyonluk bir ülkeyi idare edebilmekte, bölge siyasetlerinde ilk sözü söyleyebilmekte, dünyanın zorbacı güçleri tarafından desteklenen işgalci Siyonist rejim karşısında tek başına direnmekte, zulme teslim olmamakta, mazlumu himaye etmektedir. Nitekim bu durum her şuurlu insanı meraka düşürüyor ki bu nasıl bir varlıktır, bu olay nasıl bir olaydır kin bunca düşmanlıklara rağmen halen böylesine bir kudret ve yetenek sergilemiş, beka ve hayat belirtilerini ortaya koymuştur. İşte bu merak uyandırıyor.
Siyasi ve sosyal alanda da üzerinden 35 yıl geçen ve bu süre içinde 32 kez seçime giden, ülke genelinde 32 genel seçimin yapıldığı inkılâbımızın halk demokrasi cilvesi kendini göstermektedir. Bu bir şaka değil, eşsiz bir örnektir, İslam cumhuriyeti seçimleri çok yüksek katılımla, dünya ortalamasının çok üstünde %70, %72 lik katılımlarla düzenlenmesi bir halk demokrasisi örneğidir. Bizim halkımız bu gibi örneklere artık alıştığı ama bu durumlar bir yabancı gözlemci için çok çekici ve cazip bunun iki açık örneği 22 Behmen (11 Şubat- İslam İnkılâbının zafer yıl dönümü) ve Ramazan ayında dünya Kudüs günü yürüyüşleridir. 35 yıl boyunca halk her yıl sürekli olarak soğuk kış günlerinde zafer kutlamalarında bulunmuştur ve yürüyüşler düzenlemiştir. Biz artık buna alışmış ve meselenin önem ve büyüklüğü gözümüze pek fazla gelmemekte, ama dünya gözlemcisi bunları gördüğünde meraklanmakta ve onun için çok cazip gelmektedir, göz kamaştırıcıdır. Bunlar o cazibenin faktörlerinden olup meraklara sebep olmakta ve fertlerin, ilgi duyanların kafasında yeni sorular oluşturmakta onlara cevap aramaktadırlar. Bu günümüz dünyasının bir gerçeğidir, tüm İslam dünyasında gençlerin, aydınların, idrak sahibi, düşünce sahibi kimselerin bir İslam ülkesinde tahakkuk bulan bu olaylara ilgi duymasına, araştırmasına yol açmaktadır. Bu birinci konu. Bu gerçek büyük mimarın hüneridir. İmamla ilgili çok sözler ettik, belki de birileri bizim imam hakkında abartılı laflar ettiğimizi düşünebilirler ; ama hayır! Aziz ve yüce imamızla ilgili söylediğimiz bu sözlerimizin hiç biri abartı olmadığı gibi hatta gerçeklerin sadece bir parçasıdır. Biz söylediklerimizden, anlattıklarımızdan, dile getirdiğimiz vasıflardan çok daha fazla aziz imamız mazmun, mana ve beyin sahibiydi. İran halkının elinde olan, tüm dünya halklarının müşahede alanında olan şey o güçlü elin bir mimarı ve sanatıdır. Biz yolu sahih olarak kat etmemiz için mimarın haritasını bilmemiz gerekir. Eğer normal alışıldık bir yapıda plan haritası belli olmazsa mimarlar, ustalar her ne kadar maharetli olsalar da yine de hata etme riskleri çok yüksek olur, bunun için teme plan haritası ellerinde olmalıdır. Onun haritası sadece insan zihninden kaynaklanan bir harita değildi. Kesinlikle “Muayyidin Min İndillah” Allah indinde de teyid edilen haritaydı da. Aziz imamın kendisi de bu gerçeği bilmekte ve onu itiraf etmekteydi. Bizzat kendisi diyordu ki bu olup bitenler Allah’ın kudret eliyle olmuştur; yerinde de fark etmişti ve onun basiret gözü doğru müşahede etmişti. Nitekim bizler dikkat etmeli ve bu yolu sürdürebilmek için o haritayı tanımamız gerek. Haritayı tanımayacak olursak açı farklılığına düşeriz. Açı farklılığına da düştüğümüzde artık açımız her geçen gün daha da açılır ve asıl yoldan, sıratı müstakimden o kadar uzaklaşırız. Doğru yoldan uzaklaştığımızda ise asıl hedefimizden uzaklaşır ve teme hedefimize ulaşamayız. Nitekim hedefe ulaşmak için yolu kaybetmemiz gerekir ve yolu da kaybetmemek için temel yol haritası elimizde olmalı, onu idrak etmeli ve tanımalıyız. İmam’ın haritası, imamın asıl çalışması, İslami akılcılık temellerine dayalı siyasi-medeni bir düzenin yapısıydı. Bunun için ön hazırlık da şuydu ki krallık sisteminde şu üç özellik mevcuttu: Hem fesat'a gark olmuştu, muhtelif ahlaki, mali ve diğer fesatlara, hem yabancı güçlere bağımlıydı, günün birinde İngiltere'ye bağımlıydı, bir başka gün Amerika'ya bağımlıydı, kendi ve ülkenin çıkarlarını yabancılar karşısında unutuyordu ve hem de diktatör ve despottu, halkın oyu, halkın talebi şah rejimi için her hangi bir önem ifade etmiyordu. Bunlardan her biri uzunca bir bölümden oluşuyor, başlı başına bir kitaptır. Nitekim İmam Humeyni'nin yapmak istediği esas şey, bağımlı, diktatör ve fasit yönetimin kökünü kazımaktı ve buna gayret etti ve sonunda böyle de oldu. Ülkemizde mesele krallık sisteminin gidip yerine başka bir krallık veya krallık benzeri bir sistemin gelmesi değil, asıl mesele krallık sisteminin taşıdığı özelliklerin kökünün kazınmasıydı ve aziz imamımız böyle de yaptı, İmam'ın sözleri, imamın nasihatleri, imamın davranışları hep bu yönde olmuştur.
O medeni ve siyasi düzenin yapısında iki temel konu mevzuu bahistir. Bu iki husus bir birine bağımlı konumdadır. Farklı bir ifadeyle bir hakikatin iki yüzü gibidirler. Bunlardan birincisi ülkede işlerin halk demokrasisi yoluyla bizzat halka teslim edilmesi ve ikincisi de bizzat İslam'dan kaynaklanan bu hareketin sonuna kadar tamamen İslam şeriatı çerçevesi içinde baki kalmasıdır. Bu, iki bölümdür ve farklı bir bakışla bir hakikatin iki boyutudur.
İslam Şeriatının eksiksiz uygulanması, “İstiklal, Özgürlük, adalet ve Maneviyat” gibi 4 temel unsurun temin olmasına yol açmaktadır. Saadet bahşedici şeriata bağlılığın, ferdi ve medeni özgürlükleri beraberinde getirdiği gibi halkın müstekbirlik esaretinden kurtulmasına, adaletin tahakkuk bulmasına ve maneviyatın sağlanmasına da yol açar.
İmam Humeyni (ra) mektebinde silah zoru ve güç kullanılarak elde edilen kazanımın kabul edilemez. Elbette halkın seçimi ile kazanılan iktidar ve güç saygındır ve kabul görmektedir bunun için de hiç kimse onun karşısında direnmemelidir ve eğer böyle yapacak olursa onun adı fitne olur. İşte bu aziz imamımızın dünyaya sunduğu ve dünyanın siyasi edebiyatına sunduğu o önemli yeni reçetedir. Bu yeni reçetede daha önce de değindiğimiz gibi mazlumun yanına koşmak ve zalimin yanında yer almak var. Mazlumun yardımına koşmak gerek. Günümüzde mazlumla ilgili verebileceğim örnek Filistin halkının mazlumiyetidir. Gördünüz ki rahmetli imam Humeyni ömrünün başından sonuna kadar Filistin meselesini vurguladı, Filistin meselesine destek verdi ve bu meseleyi İran halkı ve ülke yetkililerinin unutmaması için vasiyette bulundu. Mazluma yardım etmek ve zalimin karşısında direnmek, zalim ellerin kesilmesi, zalimin kodamanlık ve heybetinin açıkça reddedilmesi ve kırılması de bu nizamın özelliklerinden bir başkasıdır ki büyük imam'ın yeni reçetesinde bulunmaktadır. Bu aziz imamımızın bizlere sunduğu yeni nüshanın kısa bir özetiydi. İmam bu nüshayı şah rejiminin devrilmesinden sonra ülkeye sondu, halktan kat'i surette kabul gördü ve tahakkuk buldu.. Bu reçete çoğu siyasi laflar gibi sadece kitaplarda kalmadı, bizzat hayatta, gerçekte tahakkuk buldu. İran halkı da himmet ve gayret gösterdi, vefakârlıkta bulundu, bunu da korudu ve her geçen gün daha da güçlendi ve günümüze kadar gelip çattı.
Görüldüğü gibi İmam başardı, amaçladığı işte tam başarıya ulaştı. Şimdi soru şudur ki acaba bu büyük çalışma sürdürülecek mi? Acaba bu cetvel'in boş haneleri doldurulacak mı? İşte bu benim ve sizlerin ne kadar himmet göstereceğimiz, gayretimize bağlıdır. Ne kadar bilinçli davranacağımıza, o aydın yola ne kadar bağlı kalacağımıza bağlıdır. Evet, tamamen mümkündür. Gördüğümüz ve müşahede ettiğimiz bu halkımızla 35 yıl içinde bu halkın göstermiş olduğu süreklilik ve direnişlilik ve imamın vefatı sonrası da 25 yıl içindeki tavır ve davranışı bu yolun sürdürülmesinin mümkün olduğunu gösteriyor bize. Boş hanelere doldurulacak, büyük işler tahakkuk bulacak ve bu halk Allah'ın izniyle ve yardımıyla zirvelere çıkacaktır.
Ancak bu yolun da büyük amaçlara doğru giden öteki yollar gibi karşısında bir takım sorunları, bir takım engelleri. Bu engelleri tanımamız ve onları aşmamız gerekir. Eğer engelleri tanımayacak olursak engelleri aşmak ya çetin olur veya hatta imkânsız bile olur. Halkımız, gençlerimiz, elitlerimiz, düşünce adamlarımız oturup bu söylediğim hususların her biri hakkında düşünmeleri ve çaba harcamaları gerekir. Benim dillendirdiğim bu hususlar sadece bir takım başlıklardır ve inşallah umulur ki bizden çok daha olan gençlerimiz bu meseleyi takib ederler.
Ben burada iki sorunu hatırlatmak isterim. Biri iç ve diğeri dış sorunlardır. Asıl dış sorunumuz dünya müstekbirliğinin vermiş olduğu rahatsızlıklardır. Gelin burada açık sözlü olalım, sorun Amerikalıların oluşturduğu sorunlardır, sürekli engel çıkarmaktalar. Doğrudur hatta onların kendi yorumcularından bazıları da bu büyük harekete karşı koymanın mümkün olmadığını ve faydasız olduğunu belirtiyorlar ama Amerikalılar yine de engel oluşturuyorlar, onların nasıl bir plan hazırladıklarını bilmek gerekir. İşte bu Amerika'nın ifşa olunmuş planıdır. Amerikalılar, ülkeler, siyasi akımlar ve dünya şahsiyetlerini, “Emre itaat eden ülkeler”, “Şimdilik idare olunması gereken yönetim ve akımlar” ve “asi hükümet ve akımlar” olmak üzere üçe ayırmaktadırlar. Amerikalıların emir kulu ve satılmış hükümetler karşısındaki davranış ve tutumu, dünya toplumunda onların çirkin davranışlarını yorumlamak ve desteklemek yönündedir. Elbette bu sınırsız destek karşısında kendi çıkarları doğrultusunda onları sağmaktalar. Ve onlara bir değer de vermiyorlar. Bu arada dünya düzeyinde çirkin olan bir fiilin onlardan çıkması durumunda bile o fiili kınamadıkları gibi hatta ona destek bile vermekteler. Örneğin despotluk ve diktatörlükle idare edilen bir takım ülkeler mevcuttur, bunlar Amerikalılar ile çok iyiler ve Amerikalılara yük taşımakta, Amerika'nın hizmetindedirler. Bunlar az önce belirttiğimiz birinci gruptandırlar. Amerikalılar, ne seçim olan ve ne de halkları konuşma gücüne sahip bulunan bu gibi ülkeleri diktatör değil de baba erk olarak tanıtmaktadır. Siyasi düzende baba erklilik nedir? Nasıl bir anlama gelmektedir? Meclisi olmayan, seçimi bulunmayan, kimsenin konuşma cesareti olmayan, özgür bir kalemin olmadığı, özgür beyanın bulunmadığı ve egemen kadrodan kısıtlı bir talebin bulunmasının çok ağır ve şiddetle sindirildiği ülke baba erkli ülkedir.
Saddam Hüseyin yaşamının bir bölümünde işte bu satılık, emre uyan yöneticiler grubundandı. O dönem içinde ona karşı tüm desteği yerine getirdiler, onun hizmetine verdiler, ona kimyasal silah sundular, uydular vasıtasıyla görüntüledikleri cephelerimizin haritasını ve tüm bilgilerini onun hizmetine sundular, ona savaş planı sundular, kendi hizmetlerinde olduğu ve 3. gruptaki ülkelerden olan İslam cumhuriyeti düzenine karşı baş kaldırdığı için… İşte bir grup bunlardır.
İkinci grup. Amerikanın siyasetlerine ve planına tavizkar yaklaşan ülkeler olduğunu söyledik. Yani bu ülkelerle şimdilik ortak çıkar tanımlamasında bulunuyorlar. Ama fırsatı buldukları an ise onların sırtından hançeri saplamakta, kalplerini parçalamakta, onlara en ufak bir merhamet bile etmemekteler. Peki, bu ülkeler nasıl bir ülkelerdir? Avrupa ülkeleri gibi ülkeler. Bugün Avrupa ülkeleri bu konumdadır. Amerika bunları tahammül ediyor, onların çıkarlarını güttüğü anlamına gelmemeli, hatta elinden geldiği yerlerde bir de tekme atmakta onlara. Müttefiki olan ülkenin bir numaralı şahsiyetiyle ilgili casuslukta bile bulunuyor.[5]Onun özel yaşamından casuslukta bulunuyor ve her hangi bir çekincesi bile yoktur. Olay ifşa olunduğunda da özür dilerim oldu işte bir çaresi de yoktu! Demekte ve hatta özür dilemeye bile yanaşmamaktadır. Benim siyasi meselelerle ilgili değerlendirmem batılı ülkelerin stratejik bir hata ve yanılgı içinde oldukları ve kendilerine Amerikanın hizmetine sundukları yönündedir. Amerikalıların çıkarını korumakta, ama Amerika onların çıkarlarına riayet etmediği gibi gelecekte de etmeyecek ve sonuna kadar da durum aynen böyledir. İşte bu ikinci grup.
Üçüncü grup ise Amerika karşısında teslim olmayan ülkelerdir. Amerika'nın onlara karşı siyasetleri şudur ki mümkün olan her imkânı bu asi devletlere karşı kullanmak gerekir ve Amerika bunda da her hangi bir sınır tanımamakta. Eğer bir ülkenin Amerika karşısında asi davrandığını ve Amerika'nın o ülkeye karşı askeri bir saldırı veya ekonomik bir yaptırım uygulamadığını gördüğünüzde biliniz ki orda bir gariplik mevcuttur, yanı yol üzerinde bir engel bulunmaktadır. Basit bir dille ifade etmek gerekirse yapamadığı için o işi yapmıyordur. Elinden gelseydi kesin yapardı. Bu asi devletin tek suçu ise Amerika karşısında teslim olmaması, Amerika'ya haraç vermemesi ve Amerikanın çıkarını kendi çıkarlarından ön planda tutmamasıdır. Amerikalılar bu ülkeyi dize getirebilmek için, hiçbir girişimden çekinmemektedirler ve bir girişimde bulunmayacak olurlarsa yapamadılar demektir. İyi de Amerikalıların yaptıkları bu girişimleri, davranışları nedir? Bugün artık askeri saldırı Amerikalılar için bir öncelik olmaktan çıkmıştır. Askeri saldırıda bulundukları Irak veya Afganistan olayında zarar etiklerini anladılar. Askeri saldırının karşı ülkeyi zarara uğrattığı gibi bazen saldıran ülkenin kendisi için de büyük tehdit ve tehlikeleri ve zararları beraberinde getirmektedir. Ve bunu tam da yerinde anladılar. Nitekim bu sebepten dolayı artık askeri saldırıdan vazgeçmiş bulunuyorlar. Ama başka yolları da bulunuyor. Bu yollardan biri hedeflerinde olan ülkede kendi amaçlarını gerçekleştirme işini o ülkedeki iç piyonlarına bırakıyorlar. Mesele sadece İslami İran ve İslam Cumhuriyeti değil. Bunlar dünyanın her yanında aynı girişimlerde bulunuyorlar ve bizler bunun açık örneklerini müşahede ediyoruz. Ya darbe vasıtasıyla; ülkede darbe yapacak, o ülkeyi, düzeni onlara teslim edecek kişiler eğitmekteler. Yollardan biri budur. Yollardan bir başkası ise halktan bir bölümü cadde ve sokaklara dökmektir. Bu son birkaç yıl içinde bu bölgenin muhtelif kesimlerinde meydana gelen renkli devrimler işte bu türdendir. Bir hükümet iktidara gelir, genelde iktidara ulaşan her yönetim halkın %60 oyuyla da seçilmiş olsa yine %40'ı buna oy vermemiştir ve Amerikalılar işte bu kesime gidiyor, onların liderlerini ve asıl unsurlarını belirliyor, tatminle, parayla veya tehdit yoluyla bu %40 lık bölümün veya daha az bir kesimin sokaklara inmesini sağlamaya çalışıyorlar. İşte bu renkli devrimdeki olup bitenler bu türdendi ve arkasında Amerikalıların eli vardı. Bizler şu an Avrupa'nın bir bölümünde[6]olup biten olaylar hakkında her hangi bir yargıda bulunmak istemiyoruz ama insan gelişmelere baktığında Amerikalı bir senatörün[7]bir ülkede azınlık bir grubun gösterisinde nasıl bir rol ifa ettiğine bakmak gerekir. Bir ülkeye gitmekte, halktan, muhaliflerden bir grubu cadde ve sokağa dökmekte ve kendilerine haraç vermeyen yönetimi devre dışı bırakmaya çalışmaktalar. Onların metotlarından bir diğeri de terör gruplarını devreye sokmak ve terör olaylarını başlatmaktır. Bunu Irak'ta yaptılar, Afganistan'da yaptılar, bölgenin Arap devletlerinden bazılarında yaptılar. Hatta kendi ülkemizde de yaptılar; terörist grupları oluşturarak devreye sokmakta, belirgin kişileri terör etmekteler. Ülkemizde bilim adamlarını hedef aldılar, nükleer enerji uzmanlarını hedef aldı ve şehid ettiler. Ondan önce de başka şahsiyetleri, siyasi elitleri, kültürel elitleri. İlmi elitleri, ulema elitlerini hedef almışlardı; işte bunlar ABD'nin eteği altında eğitim almışlardır. Bazıları da Amerikalılara yaptıkları bu yardımlar sayesinde Amerikalılar tarafından kabul edilmişlerdir. Bugün münafıklar güruhu Amerikalıların kucağındalar, Amerika kongresi oturumlarına, muhtelif toplantılarına katılmaktalar. Bu münafıklar güruhu fertleri. Burada halk fertlerini öldürenler, büyükleri öldürenler. Ulemayı öldürenler. Bilim adamlarını, siyasetçileri öldürenler ve patlamaları meydana getirenler bugün orada onlarla birlikteler. Yollardan biri de işte budur
Yollardan bir diğeri, yönetim kadrosu başında ihtilaf oluşturmaktır. Bunların metotlarından biri işte budur, onlara karşı olan, onların sözünü dinlemeyen organın yönetim kadrosu içinde ihtilaf oluşturmak, iki başlılık oluşturmak istiyorlar ve çoğu yerlerde başarılı olamıyorlar ama maalesef bazı yerlerde başarılı oluyorlar. Bu da onların metotlarından bir diğeri..
Onların metotlarından bir başkası da kendi kampanya ve propagandalarıyla halkın yüreğini, düşüncesini inançlarına karşı zayıflatmaya çalışıyorlar.
ABD, aziz İran'ımız, İslami İran'ımız hakkında tüm bu metotları devreye sokmuştur ama Allah'ın lütuf ve yardımları sayesinde tüm bu girişimlerinde yenilgiye uğramıştır.
Askeri darbe, fitnecileri desteklemek, halkın sokaklara dökülmesini sağlamak, seçimlere karşı mukabele, ihtilaf oluşturmak ve benzeri girişimlerde bulunmaya çalıştılar ve Allah'a şükürler olsun ki tüm bunlarda başarısız kaldılar. Niçin? Çünkü halkımız uyanıktı, çünkü halkımız mümindi. İşte tam da burada ben ikinci sorun olan iç sorunu ele almak istiyorum.
Aziz bacı ve kardeşlerim! Bizim iç sorunumuz aziz imamın hareketinin yönünü dikkatten uzak tutmamız ve unutmamızdır. İşte bu en büyük tehlikedir. Kendi düşmanımızı tanıma konusunda hataya düşmemiz, dostumuzu tanıma hususunda hataya düşmemiz, dost ve düşman cephesini birbirine karıştırmamızdır. Dost kimdir düşman kimdir anlamamızdır. İşte bu de tehditlerden biridir.
Aziz kardeşler! Ve tüm İran halkı! Dikkat etmelisiniz ki bazen biri size karşı düşmanlıkta bulunuyor, ama eğer dikkate edecek olursanız onun düşmanlığı temel bir düşmanlık değil, bir sebepten kaynaklanmış bir düşmanlıktır, asıl düşmanı bulunuz, aksi takdirde insan eğer tali, fer'i düşmanla karşı karşıya gelecek olursa hem gücü zayıflar ve boşa gider ve hem de işin sonucu olumlu bir sonuç olmaz.
Bugün İslam dünyasının bazı bölümlerinde Vahhabi ve Selefi grupları adı altında Şiilere karşı çirkin hareketler ve girişimlerde bulunmaktadırlar. Her kes buna dikkat etmesi gerekir ki asıl düşman, yabancıların istihbarat servisleri, söz konusu akımları kışkırtan ve onlara silah ve para yardımında bulunanlardır. Bunun içindir ki biz defalarca İslam cumhuriyetine karşı mukabelede ve düşmanlıkta bulunan seleficilik, tekfircilik veya İslamcılık adları altındaki bu akılsız, şuursuz grupların asıl düşmanımız olmadıklarını bildirmişiz. Biz, sizlerin aldanmış olduğunuza inanıyoruz. Bunlara sözümüz şudur ki:
لَئِن بَسَطتَ اِلَىَّ یَدَکَ لِتَقتُلَنى ما اَنا بِباسِطٍ یَدِىَ اِلَیکَ لِاَقتُلَکَ اِنّى اَخافُ اللهَ رَبَّ العَلَمین[8]
"Eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım."
Sen eğer bir hatada bulunuyorsan yanlışın var, Müslüman kardeşini öldürmeye azmetmişsin, biz ise sen cahil ve yobazı adam olarak hesaba katmıyoruz ki seni öldürmeye azmedelim. Elbette kendimizi müdafaa ediyoruz ve bize saldıracak olan her kes bizim sert yumruğumuzla karşılaşacak, bu doğaldır, ama yine de bunların asıl düşmanlar olmadıklarına, aldatılmış kimseler olduğuna inanıyoruz. Asıl düşman ise perdenin arkasındadır ve o el pek de fazla gizli olmayan bir eldir ve güvenlik birimlerinin eteğinden dışarı çıkmakta ve Müslümanların başına bela olmakta, onları birbirinin canına düşürmektedir.
Bizim iç sorunlarımız bunlardan ibarettir. Ülke içinde anlaşmazlıklarla meşgul olmak, Fer'i ve sathi anlaşmazlıklar bizleri meşgul etmekte, bizleri birbirimizin karşısına dikmekte, çatışma ortamı oluşturmakta, bizleri temel meselelerimizi unutturarak asıl çizgimizden saptırmaktadır.
İşte bu arz ettiğim temel sorunun bir örneğidir, bu sorunlarımızın sonucu ise halkın kendi aralarındaki dayanışmayı kaybetmesidir, tembelliğe, hedefsizliğe ve az çaba harcamaya insanın duçar olmasının, ayrıca “Biz edemeyiz” veya “Biz başaramadık” gibi yanlış bir kanaate kapılmanın İslam nizamının içerden karşılaştığı sorunlardandır.
Rahmetli İmam Humeyni’nin de belirttiği gibi bizim başarabiliriz[9], milli irade ve cihadi idareciliğin düğümleri açmada başarılı olacak ve sorunları giderebilecektir.
Belirttiğim gibi aziz gençlerimiz, elitlerimiz, fazıl insanlarımız oturmalı bu meseleleri araştırmalılar. Bunlar sadece başlıklardır. Aziz İmam’ın mübarek adı ve o büyük mimarın yol haritası Allah’ın lütfu sayesinde İran halkına tüm aşamalarda yardımcı olacak, umut, canlılık ve coşku oluşturarak aziz İran’ın aydın geleceğini belirleyecek.
Allah'ım!
Kendi bereketlerini bu aziz halka nazil buyur.
Allah'ım!
Aziz gençlerimize İslam nizamı ülküsü uğrunda yardım et.
Allah'ım!
Bizleri yanlışlardan ve sapmalardan koru
Allah'ım!
İran halkının elini düşmanlarından daha da güçlü kıl, onları düşmanları karşısında muzaffer eyle! Hz. Veliyi Asr (ruhumuz ona feda olsun)'ın mukaddes kalbini bizlere karşı muhabbetli kıl, o yüce insanın duasını bizlere de ihsan eyle, İmam'ın ve aziz şehidlerimizin ruhunu peygamberimiz (sav) ile mahşur eyle.
Vesselamu aleyküm ve Rahmetullah ve Berekatuhu
[1] - Haşr suresi 10. Ayetin bir bölümü
[2] - Yunus suresi 88. Ayetin bir bölümü
[3] - İbrahim suresi 24. Ayet ve 25. Ayetin bir bölümü
[4] - Tarık suresi 10. Ayetin bir bölümü
[5] - Almanya ülkesi
[6] - Ukrayna
[7] - John McCain
[8] - Maide suresi 28. ayet
[9] - Sahife-i İmam (ra) C. 19 S. 327