İslam İnkılabı Rehberi Bürosu Resmi Sitesi

İslam İnkılabı Rehberi’nin 2008 Yılı Hacc Mesajı

Bismillahirrahmanirrahim,
Vahiy beldesi, yıllık Hacc ziyafetinde bir kez daha müminlerle dolup taştı. Dünyanın bir çok noktasına mensup nice susamış gönüllerin, İslam ve Kur'an'ın doğum yerinde şu anda gerçekleştirmekte oldukları Hacc amelleri ve menasıki, İslam ve Kur'an'ın beşeriyete sunduğu ölümsüz dersin simgesi durumunda olup, bu dersin hayata geçirilebilmesi için sembolik adımlar niteliğindedir.
Bu büyük dersin hedefi, insanın ebedi doğruluğu ve onurunu sağlamak ve bunun yolu da salih insanların yetiştirilmesi ve salih bir toplumun oluşturulmasıdır. Gönlünde ve amelinde tek olan yaratıcıya tapan ve özünü şirkten, ahlaki bulanıklıklardan ve sapık heveslerden temizleyen bir insan ve inşası sırasında adalet, özgürlük, inanç, coşku ve insan hayatı ile ilerlemesinin tüm sembolleri kullanılan bir toplum...
Hacc ibadetindeki temel unsurlar, birey ve toplumun bu tür eğitimi için eklenmiştir. İhrama bürünülen an ve ferdi özelliklerden sıyrılarak bir çok nefsani zevk ve eğilimlerin terkedilmesinden tevhid sembolü etrafındaki tavaf ile putkıran ve fedakar İbrahim'in makamındaki namaza, iki tepe arasındaki alelacele hareketten Arafat meydanında çeşitli ırk ve renklere mensup muvahhid insanlar topluluğunda huzura ve Meş'arül Haram'da zikir ve yakarış içerisinde gecelemek ile bu yoğun kalabalık arasında her bir gönlün ayrı ayrı Allah'la kaynaşmasına ve sonra da Mina'da şeytanın sembolik olarak taşlanması, kurbanın büyük anlamının kavranması ve yoksulların doyurulmasına kadar her şey, bir eğitim, bir alıştırma ve bir hatırlatma niteliği taşımaktadır.
Bu kusursuz bütün içerisinde bir yandan ihlas, sefa ve maddi eğlencelere bağlılığı kesmek ve bir yandan çaba ve direniş; bir yandan Allah'a yakınlaşma ve bir yandan da yaratılanlarla gönül birliği ve vahdet; bir yandan ruh ve kalp güzelliğini önemseme ve diğer yandan da büyük İslam ümmetinin insicamına gönül veriş; bir yandan Hak dergahında huşu, öte yandan da batıl karşısında görkemli bir dikiliş; kısacası, bir yandan ahiret arzusuyla kanatlanış ve öte yandan da dünyanın mamur hale getirilmesi için yılmaz bir azim sergileyiş gibi eylemler birbiriyle kaynaşmış olup, bir bütün halinde öğretilmektedir: "Onlardan öylesi de vardır ki: ‘Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru' der."
İşte bu yüzdendir ki, Kabe-i şerif ve hacc menasıki, beşer toplumlarının kıvamı ve kıyamının mayası ve insanlar için yararlı bir birikim durumundadır: "Allah, kabeyi, beytül haramı insanlar için bir kıyam merkezi kıldı" ve "belirli günlerde kendileri için bir takım yararlara şahid olsunlar ve Allah'ın adını ansınlar."
Müslümanlar hangi ülke ve ırka mensup olursa olsun bugün bu büyük ibadetin kadrini her zamankinden daha fazla bilmek ve ondan yararlanmak zorundadırlar. Zira, İslam ümmetinin önündeki ufuklar bugün geçmişe göre daha aydınlık ve İslam'ın toplum ve bireyler için sunduğu hedeflere ulaşmak bağlamındaki umutlar geçmişe göre daha fazladır. İslam ümmeti eğer son iki asırda Batı'nın maddi uygarlığı ve küfür ekollerinin gerek sağ ve gerekse sol türleri karşısında çöküş ve hezimete uğramışsa da, şu anda 15. hicri asırda batağa saplanan, zaaf, yıkılış ve hezimete düçar olan Batı'lı siyasal ve ekonomik ekollerdir. Buna karşılık İslam, müslümanların uyanışı, öz kimliklerine yeniden kavuşmaları, tevhidi düşünce ile maneviyat ve adalet mantığının gündeme gelmesi sayesinde diriliş ve onurlu yükseliş sürecinin yeni bir dönemine adım atmıştır.
Pek uzak olmayan bir geçmişte geleceğe kötümserlikle bakanlar ve yalnızca İslam ve müslümanların değil, hatta maneviyat ve dindarlığın bile Batı uygarlığının hücumu karşısında tamamen silindiğini sananlar, bugün İslam'ın başkaldırışını, Kur'an ve İslam'ın yeniden dirilişini ve buna karşılık o saldırganların giderek zaaf ve zevale sürüklenişini gözleriyle görmekte ve dilleri ve kalpleri ile doğrulamaktadırlar.
Ben, tam bir güven içerisinde bunun yalnızca işin başlangıcı olduğunu belirtmekteyim. İlahi vaadin eksiksiz olarak tahakkuku, yani Hakk'ın batıla galip gelmesi ve Kur'an ümmetinin onarımı ve yeni İslam uygarlığının inşası yakındır: "Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara vaadetmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl ‘güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde ‘güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim ki bundan sonra küfre saparsa, işte onlar fasık olandır."
Bu değişmez vaadin ilk ve en önemli aşamasındaki simgesi İslam İnkılabı'nın İran'da zafere ermesi ve İslam nizamının kurularak, İran'ı İslam'ın hakimiyeti ve uygarlığı düşüncesi için güçlü bir üsse dönüştürmesi olmuştur. Materyalizm ile sağ ve sol siyasal düşüncelerin İslam düşmanlığında zirveye tırmandıkları bir dönemde böylesine mucizevi bir fenomenin ortaya çıkışı ve hemen her cepheden kendini gösteren siyasal, ekonomik ve askeri saldırılar ile propaganda dalgası karşısında güçlü bir biçimde direnişi, İslam dünyasında yepyeni umutları kamçılamış ve tüm kalpleri heyecanlandırmıştır. Zamanın ilerleyişiyle Allah'ın yardımı sayesinde bu direnç artmış ve bu umutlar da kök salmıştır. Son otuz yılı kuşatan bu süreçte gerek Ortadoğu ve gerekse Asya ve Afrika'daki müslüman ülkeler, bu muzaffer kapışmanın sahnesi durumundadır. Filistin'deki İslami intifaze ve müslüman Filistin hükümetinin kıyamı; Lübnan'da Hizbullah ve İslami direnişin hunhar ve müstekbir siyonist rejim karşısındaki tarihi zaferi; Irak'da Saddam'ın küfre dayalı diktatör rejiminin yıkıntıları üzerinde halka dayalı müslüman bir hükümetin kurulması; Afganistan'da komünist işgalciler ve kuklalarının utanç verici yenilgileri; Amerikan emperyalizminin Ortadoğu'daki hegemonya planlarının suya düşmesi; gasıp siyonist rejim içerisinde bir türlü dinmeyen sıkıntı ve perişanlıklar; İslamcılık dalgasının bölge ülkelerinde özellikle de genç kuşak ve aydınlar arasında giderek daha bir yükselişi; İslami İran'da bilim ve tekniğin tüm ekonomik ablukalara rağmen şaşırtıcı ilerleyişi; Amerika'lı savaş çığırtkanlarının siyasal ve ekonomik alanlardaki mağlubiyetleri; çoğu Batı ülkelerindeki müslüman azınlıkların kendi öz kimliklerine dönmeleri; işte bütün bunlar, bu yüzyılda yani hicri 15. asırda İslam'ın, düşmanları karşısında zafer ve ilerlemesinin simgeleridir.
Kardeşler ! Bütün bu zaferler, cihad ve ihlasın ürünüdür. Kulların ‘Allah' nidasını haykırdıkları, hak yoldaki mücahidlerin güçlerini gösterdikleri ve müslümanların Allah'a verdikleri sözlerini tuttukları o an, kadir olan yüce Allah da vaadinde durdu ve tarihin akışı değişti: "Ahdime bağlı kalın ki ben de ahdinize bağlı kalayım", "Allah'a yardım ederseniz, Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar", "Allah kendi dinine yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, aziz olandır", "Hiç şüphesiz biz peygamberlerimize ve iman edenlere, dünya hayatında da, şahidlerin (şahidlik için) duracakları gün de elbette yardım edeceğiz."
Bu, henüz yolun başlangıcıdır. Müslüman halkların önünde hala çok çetin darboğazlar mevcuttur. Bu darboğazlardan geçiş de inanç ve ihlas olmaksızın, umut ve cihada dayanmaksızın, sabır ve basıretle donanmaksızın imkansızdır. Kötümserlik ve yeisle, ilgisizlik ve gevşeklikle, sabırsızlık ve aceleyle, Allah'ın vaadinin doğruluğuna kuşkuyla bakmakla bu yol katedilemez.
Yaralı düşman, tüm gücünü devreye sokmuştur ve sokacaktır. Bilge, uyanık ve cesur olmalı, fırsatları değerlendirmesini bilmeliyiz. Bu durumda düşmanın tüm çabaları akamete uğrayacaktır. Son otuz yılda da düşman yani genel olarak Amerika ve siyonizm ellerinden gelen her çabayı harcadılar, ancak başarısızlığa uğradılar. Gelecekte de bu, böyle olacaktır, inşaallah...
Düşmanın eylemindeki şiddet, ekseriya onun zaaf ve tedbirsizliğine alamettir. Filistin sahnesine ve özellikle de Gazze'ye bir bakınız. Düşmanın Gazze'deki acımasız hareketlerinin benzerlerine beşeri zulümler tarihinde pek az rastlanmıştır. Bu, düşmanın, Filistin'li erkekler, kadınlar ve çocukların sahip olduğu güçlü irade karşısındaki zaafını sergilemektedir. Bu insanlar, gasıp rejim ve destekçisi olan Amerikan süper gücü karşısında boş ellerine rağmen dikilmiş, Hamas hükümetinden yüz çevirmek şeklindeki hesabı ayaklar altında çiğnemişlerdir. Allah'ın selamı bu büyük ve dirençli halkın üzerine olsun. Gazze halkı ve Hamas hükümeti, Kur'an'ın şu ölümsüz ayetlerini zihinlerde canlandırdılar: "Andolsun, biz sizi bir parça korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki; ‘Biz Allah'a ait kullarız ve şüphesiz O'na dönücüleriz. Rablerinden olan bir salat, bağışlanma ve rahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır", "Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız, bu emirlere olan azimdendir."
Hak ve batıl arasındaki savaşta, son zaferin Hakk'a ait olduğu kesindir ve Filistin halkı sonunda düşmana galip gelecektir. ‘Allah güçlü ve üstündür.' İşte bugün de Filistin direnişi karşısındaki başarısızlıklarına ilave olarak, siyaset alanında da onların özgürlük ve demokrasi yanlısı oldukları ve insan haklarını savundukları iddialarının ne denli yalan olduğu ortaya çıkmış ve Amerika ile çoğu Avrupa'lı rejimlerin haysiyetine kısa sürede giderilemeyecek derecede gölge düşürmüştür. Haysiyetsiz siyonist rejimin yüzü ise geçmişe oranla daha da karadır. Kimi arap rejimleri de bu ilginç sınavda, zaten mevcut olmayan haysiyetlerinin son nebzesini de yitirmişlerdir. ‘Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir.'
Allah'ın selamı, salih kullarının üzerine olsun...
Seyyid Ali Huseyni Hamenei
4 Zilhıcce 1429
3 Aralık 2008
700 /